Blog Arşivi

1 Mart 2025 Cumartesi

TÜZEL KİŞİLİK..

 


     

                                                                                              1.03.2025

 

Türkler ve Kürtler arasında bir halef, selef meselesi yoktur. Çünkü ikisinin de menşei Oğuzlardır. Dolayısıyla da hepsi Atatürk’ün askerleridir. Mesela Atatürk bile aynı yoldan yürüyerek, her şeye muktedir bir tek adam olabilecekken, kurduğu Halefi Devletin, ödemek zorunda olmadığı Selefi Osmanlı borçlarını ödeyen halkçı, laik ve demokrat Cumhuriyetçi bir Lider olarak emsalsiz olduğunu, esasen yedi düvele kanıtlamıştı. Kendisinin kurduğu ve bugün 100 yaşında olan Cumhuriyetimizde Türk ve Kürt olan Oğuz Türkleri elbette kardeş olarak bağımsız kalma haklarını birlikte paylaşarak kullanacaklardır. Cumhuriyet’imizi birlikte kuran diğer etnik sakinleri de bu haktan yoksun kalmayacaklardır.

 

Milletin yıllardır söylediğini TÜSİAD bir kere söyledi. O da sorun oldu ve hemen soruşturmalar başladı. Öyle ya milyonları sorgulamaktansa TÜSİAD da bir iki kişiyi sorgulamak, şüphesiz daha kolay ve rizikosuzdur. Ne var ki tutuklamaları abartılı fotoğraflarla halkın gözüne sokmaları ise salt göz boyama ritüellerindendir, fazlası değil.

 

Yalnız sermaye sınıfı, AKP’yi destekleme pişmanlığıyla acaba yüzleşmiş midir? Bu da sorulmaya değer. Yeni Türkiye lafını eksik ve kendi ilkel kafalarına göre temcit pilavı gibi tekrarlayanları aslında tenzih etmek gerekir. Evet yeni Türkiye vardır; ama bu Türkiye AKP İktidarından sonra, çağdaş sosyal demokratik güvenlikleri revize edilerek yenilenecek ve bundan sonra da yoluna devam edecek olan laik, bağımsız ve Sosyal Demokrat Türkiye Cumhuriyetidir.

 

Tarım ihracatı olmadan ve mili sermaye birikmeden sanayi endüstrisi asla kurulamaz. Ve yeni Türkiye Cumhuriyeti elbette ilk önce kuruluş dönemindeki milli sanayii ve tarım ihracatını yeniden revize edecektir. Böyle olması gerektiği içinde, İstiklal savaşında Rusya’dan alınan bütün silah ve sanayi borçları Atatürk iradesiyle tarım ürünleriyle ödenmişti.

 

Savaş sonrası Cumhuriyet kurulurken de milli sanayi oluşturularak, ağır bir kurtuluş savaşı ve İzmir İktisat Kongresi ertesinde, ilk 10 Yıl içinde bile Türkiye Cumhuriyeti altın yıllarını yaşayarak, Dünyanın en hızlı kalkınan ülkesi haline gelmişti. Hatta o yıllarda milli sermayedarın yabancı ortaklığı bile yasaklanmıştı. Bir Doların 80 Türk Kuruşuna ancak alınabildiği günlerden sonra bugünkü halimize bakınca da trajik duruma gülüp veya ağlamayı artık yorumlarınıza bırakıyorum.

 

Haberlerde insanların mutluluk oranı düştü deniyor ki, işte buna yorumsuz gülünür. Aslında 23 yıl sonunda sıfır çeken mutluluk oranı, yoksa artık eksiye mi düştü acaba? Türkiye Cumhuriyeti tüzel Devlet olduğundan, ben devletim diyen tek adamın icraatlarının hukuksal hiçbir değeri yoktur.  Oligarşik hazine satışlarının bile aslında tüzel Devlet kişiliğini (yani Türkiye Cumhuriyeti Devletini) yadsıdığından, hukuksal değerleri yoktur. Yani AKP Hükümetinin tüzel kişilik hakkının olmaması nedeniyle de şüphesiz. Çünkü Adalet ve anayasa manipüle edilerek tarafgir yapılıp, teokratik bir Parti Hükümeti kurulmuştur.

 

 Dolayısıyla da tüzel bir Cumhuriyet Devleti bünyesindeki oligarşik ve yapay durumundan dolayı yasal olmayan AKP Hükümetine, hazine satışlarından doğan kişisel suçlar nedeniyle açılacak olan, çoğu dış kökenli davaları da gündem yapmak gerekecektir. Çünkü tüzel kişilik, hukuksal Devlet vatandaşlığıdır, ki Adaleti askıya alınmış bir tek adam Devleti, tüzel Devlet asla değildir.

 

Yalnız yeni derken bir yerde haklıdırlar, zira geziyle, tencere ve tava çalmakla Hükümet değiştirmek artık bitmiştir, şimdi kararlı, güçlü ve yasal bir milli protesto çoğunluğuyla Hükümeti değiştirme dönemi başlamıştır artık. Buna rağmen bozuk düzeni devam ettirebilmek için adamlar, 80 yaşın üstündeki Necla Teyzeleri bile yakarak, bütün hayvan severleri galeyana getirip gündem yaratıyorlarsa durum çok daha ciddidir.

 

Öyleyse burada bir soru gerekiyor. Bütün rakiplerini taraflı bir hukuk sistemiyle yok eden bir aday, acaba tek başına seçim kazanabilir mi? Kazanamaz, çünkü kendisini asla seçmeyecek, insan vasıflı özgün vatandaşları olan seçmenler, hep çoğunlukta kalacaktır. İmamoğlu’nun CHP bünyesinde tek aday olarak seçilmesi elbette beklenendi. Yalnız unutulmaması gereken; Cumhurbaşkanının bir Belediye Başkanı gibi vatandaşla bire bir yüzleşerek sorunları çözemeyeceğidir.

 

Bu nedenle de İmamoğlu gibi çalışkan ve başarılarıyla sevilen bir Başkanın, şayet Cumhurbaşkanı olması gerekiyorsa bile, sonuna kadar Belediyesi’nin başında kalması herhalde daha akılcı olacaktır. Ayrıca tesadüfen bile olsa, elan yaşadığımız gibi bir rejimin oluşamaması bağlamında, Anayasamıza yeni kelepçe yasaların ilave edilmesi de zorunlu hale gelmiştir.

 

İmamoğlu’na açılan diploma davası, artık içi boşalmış, iflas etmiş bir Hükümet çaresizliğinin ibretlik zaaf gösterisi olmuştur. Öyle ki; çevresini gül bahçesi sanıyorken, gür deve dikenlerinden delik deşik olmuş tavşanların acılı iniltilerini dinleyenlerin acınası haletinin sessizliğidir bu. Aynı bağlamda hala kış uykusunda olan tarafsızlarsa, salt ülke nimetlerini sömüren, aslında asalak ve menfaatperest marjinallerdir. Biraz da ruhani düşünelim; anlaşılıyor ki, yokluklarından dolayı yılın 12 ayında oruç tutmak zorunda kalan emeklilere Tanrı herhalde, kendilerine yaşadıkları emsalsiz yokluğu yaşatanların saatleri çaldığında, 7X24 saat yanacakları cehenneme, kömür taşıma ihalesini hediye edecektir.

 

İktidarın birbirini gırtlaklayan aymazlıklarını tekrarlamayalım, çünkü her gün yeni bir veya daha fazla aymazlıkla karşılaştığınız için artık bizar olmuş durumdasınız. Sizi daha fazla bizar etmenin hiçbir alemi yok. Ne ki sizi neşelendirebilmek için eski defterleri, görselleri karıştırmak gerekiyor. Bunlarında çoğu yasaklandığı için, özel oturumlar yapılması artık zorunlu hale geliyor. Ve bu arada bir duble rakı bile erişilmez fiyatlarıyla bize haram edildiği için, en azından içkisiz sohbetler bize ram oluyor diyelim.

 

O halde bir daha tarafsızları anımsayalım. Çünkü onlar, acılarının üstünde salt ve duyarsız gölgeleri dolaşanları göremeyen, kendilerini ifade edebilmek için bile, bir taraf tutmak zorunda olduklarını hala anlayamayan ve dağ başında kılavuzsuz kalmışken, eteğindeki sığınabilecekleri görünen tek köye bile ulaşamayan tükenmişlerdir. Hayat aslında katastrofik bir yalnızlıktır. Ve bunu her gün aynada, gözlerimizin içine baktığımızda daha iyi anlarız. Yalnız tek mutluluğumuz beraberliğimizdir. Bilmiyorum, acaba bunu kaçımız anlamışızdır.

 

Acaba dışımızdakiler, hepimiz Fransız, İngiliz, Alman, Amerikalıyız vs. diyebiliyorlar mı? Ama biz, Doğudan Batıya ‘hepimiz Türk’üz’ diyebiliyoruz. Aman bunun kıymetini bilelim, yoksa tüm Dünya insanlarının yüzüne bakacak yüzümüz kalmaz. Zira Anadolu Türkiye’si, tüm Dünya’nın iletişim kapısı ve evrensel Türklüğün merkezidir. Ve geçmiş tarihinde yaşamadığı bugünkü durumu Türkiye Cumhuriyeti’nin ay ve yıldızına asla yakışmıyor.

 

Gazi, Dumlupınar’daki nutkunda, önce 30 Ağustos 1922 muharebesinin safahatını anlatır. Netice kısmı, harp edebiyatının şaheserlerinden biridir:

 

“Güneş mağribe yaklaştıkça, ateşli, kanlı ve ölümlü bir kıyametin kopmak üzere olduğu bütün ruhlarda hissolunuyordu. Bir an sonra cihanda büyük bir inhidam (çöküntü) olacaktı. Ve beklediğimiz kurtuluş güneşinin doğabilmesi için bu inhidam lâzımdı. Karanlıklar içinde bu inhidam vuku bulmalıydı. Hakikaten, semanın karardığı bir dakikada, Türk süngüleri, düşman dolu şu sırtlara hücum ettiler. Karşımda artık bir ordu, bir kuvvet kalmamıştı. Kâmilen mahvolmuş, perişan bir bâkîyetüssüyuf (kılıç artığı) kitlesi bulunuyordu. Kendilerinin dediği gibi, pürhayfü hirâs (korku ve dehşet içinde) şekilsiz bir kitle, acayip bir halita (karışık bir yığın) halinde firar için ferce (çıkış yeri) arıyordu. Artık gecenin koyulaşan karanlığı, neticeyi gözle görmek için, güneşin tekrar şarktan doğmasına intizarı (beklemeyi) zaruri kılıyordu...- (Ş. Süreyya Aydemir -TEK ADAM)”

 

                Evet Atatürk bir tek adamdı, ne var ki adı Mustafa Kemaldi ve bize, bağımsız, laik, tüzel Türkiye Cumhuriyeti Devletini miras bırakmıştı. Ve zannedersem işte tam da burası, artık bütün sözlerin bittiği yerdir…

                                                                       Serendip Altındal

Özün Kişiliğindir...

Özün Kişiliğinin Aynasıdır (Eski makaleler)

serendipaltindal02.blogspot.com

serendipaltindal94@gmail.com