15.03.2025
Bağımsızlık için eninde sonunda düşmanla bütün
varlığımızla vuruşarak onu mağlup etmekten başka karar ve çare yoktur ve
olamaz! Sinir gevşetici sözlere, telkinlere önem verilmemeli ve itimat
edilmemelidir. Osmanlı tarzı idare ve siyasetinin yarattığı bu çeşit anlayış
reddedilmelidir. Ordu ile, muharebe ile, inat ile bu işin içinden çıkılmaz
şeklindeki kaynağı dışarıda olan, öğütlere uyarak; bir vatan, bir millet
bağımsızlığı kurtulamaz. Tarih, böyle bir olay kaydetmemiştir. Bunun aksini
düşünerek hareket edeceklerin, acılı sonuçlarla karşılaşacaklarına şüphe
yoktur.
Mustafa Kemal Atatürk 1922 (2-637)
Türkiye’mizin
üstünde yüz yıldır oynanan SEVR bağlantılı ve sonunda BOP adında karar kılınan
entrikal, tüzel Devletimizi BM bünyesinde yadsıtacak bir senaryoya bakınca,
hedefin PKK’nın silah bırakma istencesiden çok daha farklı olduğu ve laik,
bağımsız Cumhuriyetimizden federe devletçikler oluşturmaya yönelik bir hedefe
doğru yol aldığı derhal görülüyor.
Çünkü
geçen gün Ukraynalı Zelenski’yi azarlayarak ‘dünya savaşıyla kumar oynuyorsun’
ifadesiyle haklı bir çıkış yapan Trump, artık Ukrayna’ya yardım
yapmayacaklarının da altını çizmişti. Yanı sıra Dünyaya da posta koyan Trump’a
sormak gerekirse, mesela bir ÇİN lokmasını acaba suyla mı yoksa susuz mu
yutmayı düşünüyor. Yalnız bütün bu gelişmeler, yapay Kürdistan ilavesiyle de
yakın bir gelecekte Türkiye’mizin yukarıda belirttiğim gibi bir ödün vermeyeceğinin
de garantisini veremiyor.
Çünkü
PKK silah bıraksa bile, bu diğer emperyalist beslemelerin de aynı işi
yapacaklarını asla teyit etmez. Öyleyse çözüm evrensel ve kalıcı olmalıdır.
Zira terör söylemiyle artık ilk mektep çocuklarını bile kandırmak mümkün
değildir. Ve aynı BOP paralelinde, milyar Dolarlarla beslenen diğerleri de
şüphesiz görevlerini ifa etmek için müsait zamanda sahneye çıkmak üzere
bekletiliyorlardır.
Ayrıca,
melanetle yaptığı ortak senaryo gereği boş oturmayan İsrail, Suriye’nin
yarısını zapt etti bile. Zira kuklalar değil; ama asıl düşman, her zaman olduğu
gibi kuklacılardır ve bu da asla unutulmamalıdır. Nitekim tarihi boyunca
gelişmekte olan Devletlere karşı ki, bunlara biz de dahiliz, işlediği yardım
yaftalı sömürü günahlarını asla affettiremeyecek olan ABD’nin, şimdi taktik
değiştirerek daha sosyal motifli bir çizgide; ama aynı emperyalist yolda
yürümek zorunda olduğunu biliyoruz.
O
halde yeni emperyalist toksinlere veya epidemilere de hazırlıklı olmalıyız.
Oysa hepimiz, başka vatanımız olmadığını bildiğimiz halde, hala kitle katili
sayın(?) Öcalan’la poker oynuyor, aynı sahada karşılıklı voleybol oynayan
Erdoğan ve Bahçeliyle de oyalanıyoruz. Halbuki birileri çoktan Federasyon
yollarını döşedi bile. O halde biz şimdi gözlerimizi mi açalım, yoksa kış
uykumuza devam mı edelim acaba, muhterem izleyiciler.
Çözüm
meselesinde taraflar arasında şartlar konmadığı söyleniyor. Ne var ki, DEM
Partililer nihayet ve beklendiği gibi Öcalan’ın serbest kalma şartını ağız
birliğiyle gevelemeye başladılar bile. Bu durumda milli düşünceleri, elbette
daha fazla tartmak gerekecektir. Yalnız emperyalistin ne düşündüğünü ve neye
hazırlandığını bilen de yok. Çünkü öngörüler salt bilgiler değildir.
Mesela
Trump gibi parayı kendine mihmandar yapmış bir adamın, Siyonist milyarderler
başta olmak üzere, daha kimleri partner tuttuğunu da bilmiyoruz. Sonuç
itibarıyla çıkardığımız analize ki, buna neresinden bakarsak bakalım;
ülkemizde, ileride hepimizi birden mandalaştıracak bir Kürt Federasyonu kurulmak
istendiği -ki şayet Kürtlerde bu oyuna gelirlerse- görülüyor.
Şimdi
ise buna evet veya hayır demek kalıyor artık geriye. Ve bu arada sokaktaki
vatandaşların söylemlerine baktığımızda, onların Meclistekilerin çoğunluğundan
daha seviyeli oldukları anlaşılıyor ki, bu da bizi düşündürüyor. Evet Edip
Akbayram da minik yelkenlisine binerek, daha önce kendisinden önce gidenlerden
başka hiç kimsenin görmediği bir limana doğru bizim sahilden ayrılıp gitti; ama
nereye gitti diye sormayın, kuşak meselesi, hepsi yine bir araya gelmişlerdir
nasıl olsa! Öyle ya ‘eşkıya dünyaya Hükümdar olmaz’ türküsünü yaralı gönüllerimize
merhem yapmış olan Arslan yürekli bir ozan, nasıl ayrı düşebilir ki milli
birliğinden.
Orta
çağ karanlığının uykuda yürüyen yobazları uyanıp harekete geçtikleri zaman,
şayet uçuruma düşmemişlerse ve birde cihat naraları savuruyorlarsa, bilin ki
bugün Suriye’de olduğu gibi, fatura önce Alevilere çıkacak demektir. Sedat
bıraktıktan sonra trajikomik başlayan HTŞ ritüelleri, artık Alevilere karşı
trajik bir soykırıma dönüşüyor.
Sonunda
ateş bizi de sarmadan, TSK siyasetçilik oynamayı bırakıp, acilen Atatürk
askerleri olduklarını hatırlayarak, toparlanıp bir an önce Kemalist ve can
kardeşlerimiz olan Alevileri, güven altına almak üzere, demir yumruğunu masaya
vurmalıdır. Ki bu durum şüphesiz, Suriye ateşinin bize de sıçraması ihtimalini
peşinen yok edecektir. Çünkü rahmetli Atatürk sınırlarımızı da misakı milli
kabul ettiğinden, derhal böyle yapardı.
O
halde hepimiz, Özel’i, İmamoğlu’nu dinleyip, belleğimizi canlandırarak, tekrar
töremizle buluşalım ve bu da milletimize hayırlı olsun. Ve hiç unutmayalım ki
toprağımız olmazsa vatanımız, tarihimiz olmazsa da geleceğimiz asla olamaz.
Meclis dışında ve tek adama odaklı bir çözüme ise çözüm değil; ama salt çözülmezlik denir. Yoksa bazı safdiller hala Suriye’de katledilen
Aleviler için Erdoğan’dan mı medet umuyorlar.
Oysa
Aleviler sekülerdir ve diğer mezhepleri de tolere ederler. Ayrıca en aydın
dindarlardır da. Onları telef edeceğinize, dinleyin de bari bir şeyler öğrenin.
Halbuki insanlıktan nasibi olmayan bazıları Suriye’deki HTŞ gibi, insan kasabı
atıklardır. Ama kesinlikle bilinsin ki, seçimler gecikip Erdoğan dönemi
uzadıkça ne Türkiye’de ne de Suriye’de insanlık adına herhangi bir çözüm
beklemek, sadece abesle iştigal etmek olacaktır.
Sosyal
olduklarını iddia edenler, şayet milli değillerse, kimleri sosyal yapacaklardır
o zaman. Öyleyse milli ve sosyal olmak, aynı bağlamda kimlik sahibi de olmaktır
ve tek çıkar yol ve eşyanın tabiatı da budur esasen. Bir şeyi daha betimleyelim.
Şerefiyle emekli olanlara şayet en az asgari ücret tutarında ikramiye
verilmiyorsa, bu ödemeye ikramiye değil sadaka denir. Ve bunu yapanlar
sadakalarını kendi ana, babalarına versinler. Halen devam eden çözüm vodvilinde,
sözlerinin arkasında olduğunu söyleyen Bahçeli ise insanı çok güldürüyor.
Çünkü, daha önce söylediklerinin arkasında olmadığını da itiraf etmiş oluyor
böylelikle. Aynı mealde CHP’nin netlik beklediği bir buluşmayı refüze etmesi,
aslında kendisinin de net olmadığının bir göstergesi değil midir?
Sınır
komşumuz Suriye’de federatif bir Devlete doğru yol alınması, acaba Kürt çözümü
arifesindeki Türkiye’ye, örtülü ABD parmağıyla verilen bir mesaj olarak mı
algılanmalıdır? Şayet böyleyse BOP misyonu aidiyetiyle Eş başkanı Hükümetinin
bu fırsatı kaçırmayacağı düşünülebilir. Çünkü Türkiye’de otonom bir Kürt
Federasyonunun yıllardır, ABD ve ortaklarının rüyası olduğunu görme ve duyma
engelliler bile biliyor.
Öyleyse
yakın ileride oluşacak sorunların, tek sorumlusu olmamak için, Erdoğan’ın çözüm
projesini Bahçeliye neden yıktığının nedeni de açıkça ortaya çıkıyor. Ne var ki
artık örtülü hale getirdiği eş Başkanlığı da çaktırmadan devam ediyor. Bu arada
HTŞ, SGD, PYD, YPG deklarasyonu, en mağdur durumdaki Alevilere ne kazandırır,
yakın günler gösterecektir nasıl olsa.
Dışımızda
bunlar olurken, içimizdeki büyük turplara dönersek; yapılamazları bile
zorlamaya kalktıklarına göre, artık bitiş filarmonilerinin son prelütlerini çalıyorlar
demektir. Hele de birilerinin tedavülden bile kalkmış dosyalarını kurcalamaya
kalkanlar, kendi kronolojileriyle yüzleştikleri zaman, diğerlerinin hiç
dinlemek istemedikleri neler çalabileceklerini, düşünmek dahi istemiyorlar. “Kaybedeceksen
şerefinle kaybet; ama kazanmak için şerefini kaybetme” diyor İmamoğlu. Bunu da
kutlamak düşüyor artık tüm aklından beslenenlere…
Serendip
Altındal
Özün
Kişiliğinin Aynasıdır (Eski makaleler)
serendipaltindal02.blogspot.com