“Ne
mutlu yöneticilere ki, halk düşünmüyor.” -Adolf Hitler- Peki yöneticiler de
düşünmediklerinde halimiz ne olacak? Ki bu soru, bugünkü halimizi ne kadar da kucaklıyor.
Arjantin’de Tanrı’nın her gece
Arjantinlilerin yol açtığı kirliliği temizlediğiyle ilgili bir söz vardır.
Liderlerin güvendiği şey bu olsa gerek. Ama artık bu hiçbir işe yaramıyor. Her
şey öyle hızlı gelişiyor ki, eylemsizlik en büyük hatadır. 10 bin yıllık
yerleşik hayat deneyimi bizim bugün ne yaptığımızla ya da ne yapmadığımızla
bağlantılı olarak çökecek ya da devam edecektir. İhtiyaç duyulan reform
anti-kapitalist, anti-Amerikan ya da çok sıkı çevreci olmak zorunda değildir.
Tek gereken şey, kısa vadeli planlardan uzun vadeli planlara geçiş yapmaktır.
Kayıtsızlık ve aşırılıktan vazgeçip, ölçülü ve ihtiyatlı olmalıyız.
Sahip olduğumuz en büyük avantaj şudur:
geçmiş toplumlara dair bildiklerimiz sayesinde o toplumların kaderinden
kaçabiliriz. Onların nasıl ve niçin yanlışlar yaptıklarını biliyoruz. Homo
Sapiens kendini, ne olduğunu biliyor: Bir Buz Çağı avcısı, zekâ yönünden
evriminin yarısını tamamlamıştı, zekiydi ama akılcı davranması beklenemezdi. Şu
anda Paskalya Adası sakinlerinin kayıtsızca kesmeyi ve yontmayı durdurmayı
başarabilecekleri dönemdeyiz. Hâlâ son ağaçların tohumlarını farelerden uzak
tutma şansımız var. Kaynakları paylaşmak, kirliliği yok etmek, temel sağlık
sorunlarını çözüp doğum kontrolü uygulamak, ekonomik sınırları doğal sınırlara
oturtmak için gerekli aletlere ve araçlara sahibiz. Eğer elimizde imkân varken
bunları yapmazsak, durum daha da kötüleştiğinde elimizden hiçbir şey
gelmeyecek. Kaderimiz avuçlarımızın içinde. Bu yeni yüzyıl, geçmişteki tüm
karanlık çağları dahi geride bırakacak bir kaos ve yıkım çağına dönüşmeden çok
ileri gidemeyecek. Geleceği kurtarmak için bugün son şansımızdır. (İlerlememin
Kısa Tarihi- Ronald Wright s.92)
İşte Dünyamızın tam da bugünlere geldiği
bir dönemde, biz hala Erdoğan ve Tapınak Don Kişot’larıyla anlamsız ve ezoterik
bir uğraş veriyor ve Devletsizliğimizle de acaba avunuyor muyuz yoksa? Artık iyice anlaşılmıştır ki,
aslında Erdoğan’ı en fazla gaza getirenler, doymak bilmez ve Sultanlığın devamını
arzu eden danışmanlarıdır, ülkenin berbat durumunun da faturasını ödemek
zorunda olanlar, aslında bütün faturayı Erdoğan’a ödetmeye kararlı oldukları
için de sadece bunun hesabını yapmaktadırlar. Tabii Erdoğan bu durumu ne kadar
ciddiye alıyordur acaba, bu ise tamamen kendisini bağlar. Zira bütün çevresi
kendisine ittifak haline gelmiş ve kendisini aslında severek koruyacak tek bir
adamı hatta bir yakını bile olmayan bir sevilme özürlü, nasıl bu noktaya
gelmiştir. Lütfen bu asal sorunun cevabını da siz verin dostlar.
Çünkü Erdoğan’ı başarıya endeksleyenler,
aslında en büyük başarısızlığa da imza atmış olanlardır. Çünkü kendi Cumhuriyet
ilkelerine, çevresine, doğasına ve şerefli tarihine bu kadar zarar veren, hangi
başarıya eşitlenebilir ki? Zira kendi geleceğini de başarısızlığa mahkûm etmiş
böylesi bireyin geleceği, sadece yok oluştur. İşte bunu da iyi bilen ittifak
çevresi o bireyi sonuna kadar de kendi menfaatleri için kullanacak yani
sömürecektir. İyide peki, sonunda ülkemizi ne veya kim kurtaracaktır. Şimdi
bütün mağdur vatandaşların salt bu konuya odaklanması gerekmektedir artık.
Yoksa
başka bir çözümünüz varsa lütfen söyleyin elbette sizi de dinleriz. Bir de
Ahmet Özer’in İlçesinde ihlallerle yarattığınız gökdelenlerdeki kat
sahiplerini, binaları zelzeleden yerle bir olunca, bundan sonra da aynı
ihlalleri Kayyum zoruyla planladığınız İlçelerde bir de taşınmaz tapu sahibi
yapmayı nasıl hesaplıyorsunuz? Hırsızlığı kayyumlara havale ettiğinize göre;
acaba bunlara hangi tapuları nereden, kimlerden çalıp vermeyi düşünüyorsunuz?
Yoksa diğer tapularına el koyduklarınızı, tekrar mı yoklamayı düşünüyorsunuz?
Dolayısıyla
böyle üstü çizilmiş bir İktidarın ne sorunları ne de soruları tükeniyor. Böylelikle
başka düşünce de bırakmıyorsunuz vatandaşlarınıza. Peki bundan bizim ülkemizin
kazancı ne, bir zahmet bunu da söyleseniz bari. Dolayısıyla sorundan soruna
fırlattığınız mevcudiyetinizin sonunda kendi kafanızı da yiyeceğini
önleyebilmek için, acaba toplu Pasaport mu çıkartmayı düşünüyorsunuz? Hoş,
yeşil pasaportları bile sınırlarda, gerekmiyorsa açıp bakan yok bugünlerde,
hani bilesiniz.
Peki
bu kadar kara para borçlarınızla sizi hangi ülkenin kabul edeceğini
düşünebiliyorsunuz acaba? Vs. vb. dolayısıyla da sorular tükenmiyor, hele böyle
bir İktidar söz konusu oluyorsa. Yalnız tek taraflı olmaz, soruları
cevaplayacak hem de muhatabını ikna edebilecek akıllı başlara da ihtiyaç
vardır. Ne var ki onları göremiyoruz etrafta. Sadece gözüken, kaybettikleri
belediyelerde son seçimlerde enorm rant kaybına uğrayan AKP’nin telaşla, bazı
kaybettiği ilçelere Kayyum atayarak, o ilçeleri acele rant paradoksuna
dönüştürmesi, demek ki akıllarınca o ilçelerde eskiden olduğu gibi yine gasp
işlerine devam edebileceklerini düşündüklerini gösteriyor.
Çünkü artık kendileri için denizin bittiğinin
onlarda farkındadırlar. Ülkenin başına açtıkları bu ağır vefasızlıktan
kurtulmak ise artık kendisini ülkenin paradoksu haline getirmiş bir İktidarın
asla elinde değildir. Ellerini sıkarken bile başlarını dik tutamayan ve ‘artık
buraya kadar’ mesajları verenlerin üstüne, daha fazla da ayrıntıya girmeye
bilmem gerek var mı? Ve tek amaçlarının, bir anayasal uzlaşma ile Erdoğan’ı bir
dönem daha seçme gayreti içinde olanların masallarıyla, artık avunacak kaldı mı
bu ülkede.
Bu
arada klasik bir Amerikan tipi seçim komedisi daha beklendiği gibi sona erdi.
Şimdi, yeni komedyenin sahne ritüellerini seyretme zamanıdır artık. Size
hayırlı izlemeler, Sayın izleyiciler. Bana göre Trump’ın verdiği mesajlara
bakıldığında daha şimdiden düşünmeye başladığı anlaşılıyor. Çünkü Dünya sulhunu
sağlayabilmek için önce ve başta kendi ülkesi olmak üzere, diğer bütün
köprübaşı ülkelerinin içsel kokuşmuşluklarını düzeltme sorununu anımsaması
gerekmektedir. Yarım kalan ve hayli tartışmalı geçen ilk tecrübesinden
öğrendiklerini, ne kadar yapıp yapamayacağını nasıl olsa yakın günler
gösterecektir.
Ne
var ki herkes kazara masadan kalkarsa, dananın kuyruğu işte o zaman kopacaktır.
Ki şayet gerekiyorsa yeni bir Dünya harbini kimse önleyemez. Kürt sorunu diye
sürekli üfürülen, AB&D emperyalistlerinin, aslında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı
özgürlüklerini yok edecekleri Kürt vatandaşlarımızdan, yeni bir sömürge
federasyonu yaratarak, bunu da Türkiye’mizin üstünden bütün Dünyaya
yedirecekleri bir entrikadır. Bilmem hala anlaşılmadı mı, yoksa hala itiraz mı
var? O halde kim, neyi, neden kurcalıyor? Bu da
mı anlaşılır değil?
Esasen
Türkiye’mizde başta tarihi hastahaneler olmak üzere her şeyin, kapatılmakta
olduğuna bakınca da Cumhuriyet tarihinin silinmekte olduğu kendiliğinden
anlaşılmıyor mu? Bu arada BJK ile Hapoel arasında yapılması gereken maçın
güvenlik saçmasıyla yurt dışında yapılmasını isteyenlere, takımlarının Hollanda
da hem yenilip hem de sopa yedikleri anımsatılmalıdır. Oysa ilk günlerinden
itibaren uygarlığın olmazsa olmazı olan insan özgürlüğünü, kölesiz
imparatorluklarının her safhasında yaşatmış olan Türklerin ve yüce Atatürk’ün
ülkesi Türkiye’de bu asla başlarına gelmez.
Zira
Türklerin misafirine ve himaye edilmesi gerekenlere kılıç çektiği yalanını,
Batı Latin tarihi bile asla yazamaz. Bunu yazamayacağı için de Türklerden hiç
bahsetmemeyi yeğler. CHP de ki yeni Kurultay sesleri, bir seçim zaferi elinden
manipülasyonla alınmış bir Parti Başkanı siyasetçinin, asla kabul edebileceği
bir durum değildir. Hele de karşıtları, erekleri bitmiş hallerine rağmen hala
emaneti teslim etmiyorlarsa, durum daha da tahammül edilemezdir. O halde CHP’de
ki yeni Kurultay seslerini Kılıçdaroğlu’yla ilişkilendirenler lütfen bir de bu
tarafıyla konuyu irdelesinler. Yalnız Kurultay ancak çoğunluğun talebiyle
gerçekleşebilir, bu da hiç unutulmasın.
Şimdi
şöyle, böyle yorumlarını bir tarafa bırakmak ve Parti bütünlüğünü zedelemeyi
vakit kaybetmeden derhal terk edip, artık tamamen CHP Liderliği
mihmandarlığında ve tek yumruk halinde tartışmasız, sadece önümüzdeki seçimlere
odaklanılması gerekmektedir. Çünkü çalar saat şayet, 23 yıldır dinlediğimiz
emperyalist vaatleri dinleyerek, bir yanlış adım daha atarsak, kenarında
durduğumuz uçuruma yuvarlanmak üzere olduğumuz zamanı gösteriyor artık.
Trump ’la yakın geleceğin bahçesinde bir gezintiye
çıkarsak o bahçede bazı taşların ayaklarımıza dolandığını derhal fark ederiz.
Nedir bu taşlar, önce kurucu G. Washington’dan alınan hürriyetçi, demokratik
Cumhuriyetçi geleneğin, Neoliberaller, Siyonist emperyalistler eliyle bugün
başta USA ile birlikte Dünya huzurunu da bozar hale getirilmiş olması, sonra
Türkiye’mizi de içine alan bir görüşün, monark eliyle yüce Atatürk’ün ‘yurtta
barış Dünyada barış’ ilkesinden, aynı karanlık kafalar eliyle koparılması düşüncesizliğiyle,
Batı ve Doğu içinde böylesi birleştirici bir köprübaşında yaşanacak bir kaosun,
Dünya sulhunu da tehdit edeceği, bu taşların en büyüklerini oluşturuyor
aslında.
O
halde Trump kendi ülkesinde milli cumhuriyetçi ve halkçı USA’nın kaybetmiş
olduğu kimliği yeniden oluşturmaya çalışırken, başta Türkiye olmak üzere diğer Ortadoğu
ülkelerinde de Tiran Liderliklerinin oluşmamasına ve Netanyahu insan
kasaplığının bitirilmesine, Dünya sulhu adına azami itina gösterilmesini
düşünmek zorundadır. Ve 3’cü Dünya Devletlerinde çoğunluk tarafından kabul
gören demokratik, halkçı, laik ve adil seçimlerin yapılabilmesinin olmazsa
olmaz olduğunu, halkına seçilirken verdiği ‘savaşları bitireceğim’ sözünün
arkasında durmasını gerektirdiğini, hele de Senato ekseriyetini kazanmış bir
Cumhuriyetçi olarak aynı mealde anlaması ve de kabul etmiş olması gerekmektedir.
İnanıyorum ki USA’ da Atatürk’ün 10 Kasım anı gününü bütün vatandaşların ayakta
anması, herhalde bizden bile fazla ilgiyle izlenmiştir.
Türk
insanı değer bilir. Öyle olduğu için de Atatürk, ölümünden 86 yıl sonra bile
hala Dünyanın en büyük Lideri değil midir? Öyle bir evrim dönemindeyiz ki
artık, hala Tiran özlemi çekenler varsa şayet, o metafizik çöplükte kalmış, eskimiş
kafalarına soksunlar ki, yarı insan yarı robot bir bilim kurgu yaratığı o da
kısa bir süreliğine ancak, özlemlerini giderebilir gelecekte belki. Sonrası ise
muhtemelen yeni dünyalılarla tanışmaktır ve onların içinde Tiran, miran yaşayamayacaktır
artık. Dikkat edin de etki ajanlığı zırvası yasallaşmasın. Çünkü İktidar
masasından birisine “hava nasıl” diye sorsa, yetki ajanı diye yaftalanacaktır
insan.
Aynı
paralelde ise Sinan Ateş gibi akademisyen, Partili bir eski şube Başkanlarının
gözlerinin önünde telef edilmesi, bir Parti Liderini artık Lider makamında
bırakmaz, bilakis zan altında bırakır. O halde Bahçeli, milliyetçi Liderlik
safsatalarını bir kenara bırakarak ve egosu yolunda kurduğu Cumhur ittifakıyla,
kendi eliyle bitirdiği milliyetçiliğini de göz ardı etmeyerek, artık çekilmesi
gerekmektedir ki, hiç olmazsa ardından bazı adını ananlar da kalabilsin. Son
Esenyurt olayları, monarşik Devlet eliyle yapılan soygunun son bir çığlığıdır.
İşte hala böyle bir İktidarın yolunda yürüyenlerle, asla milliyetçilik üzerine
konuşulamaz bile.
Artık sonum geldi
nazeninim
bilesin
Ettiğimi buldum sonunda
Şimdi gülesin…
Nazenin:
Türkiye’mizi betimliyor…
Serendip Altındal
Özün Kişiliğinin Aynasıdır (Eski
makaleler)
serendipaltindal02.blogspot.com