Ki Konfüçyüs bir matematik sistemi
kurmamış, bütün erdemsel betiklerini salt kendi doğasındaki insanlık algısına
göre yapmıştır. Ve bunun gibi, 2. Dünya savaşından sonra USA’nın sömürgesi
haline gelen Avrupa devletleri, nihayet Rönesans sarhoşluğundan uyanarak, yeni
bir gelecek yapılanmasına doğru, hele de önce Vatikan mahmurluğunun salt bir
Burjuva ve feodal morfini olduğu, Makyavelli ve Prenslerinin muhteris, İkballeri
için de her yola başvuran devlet adamlıklarıyla, neticede ulusların başına bela
olan emperyalizm erdemsizliğinin de Rönesans halüsinasyonları ürünü olduğu
ortaya çıkınca, doğal olarak Avrupalı biraderlere bu hastalığı düzeltmekten
başka da bir çare kalmayacaktı artık. Ne ki bunu da beceremediler ve emperyalist
Lejyonu NATO’ya saplanıp, bugün de yas tutmaya devam ediyorlar.
Yoksa ilk Çağlarda olduğu gibi, Rönesans
döneminin filozofları da tanrıya bağlılığın erdem olduğunu ileri süren
stoacılıklarıyla, kendileri gibi olmayanların, acaba erdemsiz mi olduklarını
düşünüyorlardı? Kim bilir, belki de bu yüzden erdemsiz, kapitalist
emperyalizmi, Dünya insanlığının başına bela etmişlerdi. Nitekim AB
birlikteliğiyle, Atlantik ittifakından bağımsız olabileceklerini de var sayıp,
bununda tutmayacağını esefle anlayınca, şimdilerde daha radikal çözümlerin
kaçınılmaz olduğuna nihayet karar vermiş görünüyorlar. Öyle ki peş peşe gelecek
AB – o da yaşayabilirse şayet – hükümet seçimlerinde yeni formatlar (sosyonasyonel
yeni Devlet biçimleri) ortaya çıkarsa, hiç şaşırmamak gerekecektir.
Amerika’da kaybedilen F. Gülen
birdenbire Türkiye’de ortaya çıkarsa, acaba nasıl yorumlayalım. İşte tam da
burada, aynaya bakarken bile kendini düzeltemeyen AKP’nin, koşar adımla ve
zorunlu olarak kendi sonunu çabuklaştıracak olan erken seçime yaklaşması,
bakalım bu yeni zafiyeti nasıl kucaklayacak. Çünkü İsrail’i, Ortadoğu’da kendi
durumunu korumak bağlamında ulusal kıyamlara zorlayarak, kaka çocuk durumuna
düşüren illetin tek kaynağının, USA ve Rusya’nın da başına sardığı, çömezi Ukrayna
ve AKP İktidarı olduğunu, hatta diğerlerini bilmem; ama bizdeki imam hatip ilk
okullarındaki çocuklar dahi biliyor artık.
Bir süredir sütreye çekilerek sessiz
kalan Akşener birdenbire yeni kozmetiği, sarı saçlarıyla Erdoğan’la sahneyi
paylaşmaya kalktı ve yeniden servise başladı. Bak sen, meğer başından beri yeni
kreasyonuyla da sessiz ve derinden hazırlıyormuş kendisini bu randevuya. Hoş bu
buluşma, başından beri bekleniyordu ve nihayet gerçekleşti. Eh ne diyelim,
hayırlı işler artık! Ne var ki bu saatten sonra, artık iflah etmez hastaları, değil
yeni protezler, hayat iksiri bile olsa kurtaramaz.
Oysa bu hanım umut vaat ediyordu;
ama ne yaptıysa sonuçta siyasa hezimetini kendisi hazırladı. Şimdi akıllı
olsunlar da daha fazla ufaltmasınlar artık, partneriyle birlikte kendilerini.
Zira gülünecektir sonra, onların ağlanacak hallerine. Yalnız Erdoğan’ın Akşener
desteğiyle yeni bir yumuşak rüzgâr estireceği ve bu rüzgâra, CHP’nin de olurunu
almak istediği gayet anlaşılır görülüyor. Aynı bağlamda yeni kozmetiğine uygun
olarak, Akşener’in de yeni bir siyasa umarı olduğu yadsınamıyor. Lakin
neresinden bakılsa, bütün bu gidiş gelişlerden ve çektiği yokluktan artık sabrı
tükenen milletin, açık ara bir erken seçim beklediği günlerde, yeni vekillerin
atanmış vekil maaşlarıyla bir dört yıl daha bencil keyifleri bakiyken, vekil
namlı bay ve bayanların erken bir seçime, her ne kadar milletin menfaatlerine
uygun olmasa da sıcak bakmayacakları kesindir. Öyle ya yoksa başka türlü, bencil
insan oğluna, evrenin atığı nasıl denebilirdi ki.
Tarihte sıralanmış bütün filozofların,
iyilik ve erdemin özdeği olarak gördükleri tanrının, kötüyü neden yaratmış
olduğunu da sorgulamaları; olup bitenlerden, neyin, neyi evirdiğinden hiç
haberi olmayan evrenin, akıllı olduğunu iddia eden, lakin evrenin dışkısı olan
insanoğluyla, başka da ne alakası olabileceğini acaba bize sordurmaz mı? Yalnız
bunu insanları aşağılamak için söylemiyorum. Şimdi düşünün, şayet dışkılarımızı
atamıyor olsaydık, bırakın başka şeyleri, hiç yaşayabilir mi ya da insan olabilir
miydik? Bu arada AKP’nin yeni parazit tellalı olan Gökçek namlı, devleti soyan
bir babanın, aynı yolda engelsiz koşan evladının, artık hangi kategoriye
sokulacağını, yani insan mı yoksa atılması gereken bir dışkı mı olabileceğini
ise, yorumlarınıza bırakıyorum. Ki bu tarife uyan ve alıcı gözle bakarsanız
göreceğiniz, daha pek çok emsal de vardır haliyle çevrenizde.
Birbirlerine çelme atıp yarışan
günler gösteriyor ki, kimsenin ateşle oynamak gibi bir çılgınlık yapmaya hiç
niyeti yoktur. Çünkü kimse daha henüz aklını kaybetmedi. Yalnız tarihi
kronolojide defalarca görüldüğü gibi, pek çok sudan sebeplerle binlerce, milyonlarca
insanın birbirlerine düşürülerek telef oldukları da defalarca görülmüştür.
Yalnız USA’nın Hiroşima ve Nagazaki de kullandıklarından başka atom silahı da
görülmedi bütün bu savaşlarda şimdiye kadar.
Çünkü USA da İsrail gibi, tek
taraflı ve karşı direnç gücü olmayan bir soy kırım savaşı yaptığı için,
karşısında kendisini vuracak bir atom gücü de yoktu. İşte tam da bu nedenle,
USA’nın geleceği, çok daha karanlık olacaktır bundan sonra. AB de Fransa ile
başlayan faşist trend, şayet yükselirse, Avrupalı dostları da Allah’a havale
etmek gerekecektir ondan sonra. Bu duruma da ancak “wait and see!” denebilir. Ve
satranç taşları doğru kullanılınca, Amerikan rüyasının nasıl ve neden mat edileceği
de kolayca anlaşılacaktır. Çünkü evrensel insan haklarına göre, hiçbir intikamcı
ruh, asla nedeni, olamayacak bir soy kırım haleti taşıyamaz. Pearl Harbor intikamcılığının
nedeni olan bir soy kırımı da hele mağlup edilmiş bir güce karşı, atom bombası kullanımı
asla izah edemez.
Zira Japon katliamı, gururlu ve
yeminli Japonlar tarafından Amerikalılara, henüz daha anımsatılıp fatura
edilmedi. Tabi birde bunun üstüne, Gazze soy kırımı da oturtulunca, bakalım
Batılı BM Dünyası, nasıl sıyrılacak bu badirelerden. Yeni bir Dünya savaşından,
Doğu ve BRİCS ülkelerinin fazla bir kaybı olmayacağı gibi, aksine atomar dahi
olsa kazançları da büyük olacaktır. Demek ki akıllı olmaktan başka da çareleri
kalmayacak artık, bilhassa da Batılı neoliberal, Anglosakson biraderlerin. Bu
durumda belki de evrensel şirketlerini toparlayıp, Marsa göçmek zorunda
kalabilirler, kim bilir? Çünkü keserinde, sapında tersine döneceği günler elbette
yakındır. Zira evrensel tarih, süreci boyunca, zaman, mekân ve nesnelerin
devinmediği, aldandığı ve aldattığı, hiç görülmemiş, hiç yaşanmamıştır şimdiye
kadar.
Bu yaşımıza geldik, hele de bir
Kurban Bayramı arifesinde bile hiç duymadığımız, Diyanetin seçmece ve saçmaca
‘erkek kurban’ talebine rağmen, değil et, yumurta bile çocuklarına yediremeyen
ey Müslümanlar hala yok halinizle, bu kafa hastalarını sırtınızdan beslemeyi mi
düşünüyorsunuz? Hele, Allah bana yeter diyen Bahçeliye, acaba kendisinin Allah’a
yeterli olup olmadığını, içinde Allah’ı bile barındıran akıl, şimdi sormayacak
mıdır? Bay Bahçeliye
bir hatırlatma daha yapalım öyleyse. Şayet Erdoğan acaba kendi yerine MHP
Lideri olup, aslında Ateş’in davasını da üstlenerek yeni bir arayışa soyunursa,
daha akıllıca bir sineyi millete dönüş yapmış olur mu yoksa olamaz mı? Bir de
bunu düşün bir zahmet. Nitekim MHP de böyle bir uygun taban da vardır. “Ussal olan her şey gerçek ve gerçek olan her şey de
ussaldır. -Hegel- “. Ne ki kuşkusuz olansa, ussal gerçekliğin, eytişimsel nesnel gerçekliğe
dayanmasıdır.
Yalnız ben; ‘insanca olan her şeyde insanca olduğu ve
hayvanca olmadığı sürece, düşünce vardır diyen Hegel’e karşıt olarak,
Hayvanlarda, ancak insandan gördükleri sevgi karşılığında oluşan bir insanca ve
karşılıkcı bir düşünce de vardır. Ki buna da çok emsal gösterile bilinir. Mesela
sahibi ölünce, mezarına başını koyup ağlayan atlar, köpekler vs. gibi. Demek ki
istedikleri zaman insan gibi de düşünebiliyorlar diyebiliriz belki de. Peki hayvanlara
karşı sevgi dışında, hayvanda bile olmayan kaba bir davranışı sergilemeyi, insan
olduğunu söyleyene yakıştırabilir miyiz? Ayrıca daha fazlasını da henüz o
bilimsel döneme gelemediğimiz için, bilemeyeceğimizi düşünüyorum. Yalnız Hegel’in,
yaşadığı ve 1831 de Koleradan öldüğü dönemde bile, bugün bizim günahsız sokak
hayvanlarının uyutulması gibi bir sorunla karşılaşmamış olduğunu da biliyoruz.
Bu arada çevrenizde demokrat olduğunu düşünen birçok sosyokrat var ki, sorun
onlara, acaba hangisi, bırakın sosyolojiyi, siyasadan başka da bir şeyden haberleri
olduklarını söyleyebilecekler mi size?
İnsan özeğinin tek ve vazgeçilemez nedeni
olan akılcılığı da asla yadsıyamayacağımızdan, devirleri çoktan kapanmış olan,
tüm idealist Tarikat ritüelcilerine de bir anımsatma yapalım o zaman:
Allah’ı ararsan gönlünde ara, |
Mekke’de, Kudüs’te, Hacda değildir.
Dervişlik dedikleri hırka
ile taç değil,
Gönlün derviş eyleyen
hırkaya muhtaç değil. -Yunus Emre –
Yine de Bayramınız, her şeye ve yaşadığınız bütün ilkel saçmalıklara rağmen
kutlu, mutlu ve de ailecek sağlıklı olsun. Birlikte hak ettiğimiz çok daha erdemli,
yani akılcı ve dolayısıyla da hakçı, güzel günleri en yakında yine yaşamaya
başlamak temennilerimle…
Serendip Altındal
Özün Kişiliğinin Aynasıdır (Eski
makaleler)
serendipaltindal02.blogspot.com