Canı yürekten kutladığımız 1 Mayıs,
tutuklandı ve nedeniyle bize bu sene de küstü. İyi biliyoruz ki yakın bir
gelecekte, yalnız bizim Taksim’de değil bütün Dünyada, 1 Mayıs emek Bayramından
başka da evrensel bir Bayram kutlanmayacaktır. Yani insan beyni bir gün,
sınıfsız bir Dünyanın olmazsa olmaz varlığının zorunluğunu idrak edebildiğinde,
esasen beyni evirilip daha büyük bir akıl korteksine ulaşmış olacaktır. Ve işte
o zaman maddesel dünyamız küçülürken, bilimsel yani akılsal dünyamız çok daha
genişleyecek, sayısız; ama çözülmeyi bekleyen çok daha derinlikli sorular
birbiri peşine ortaya çıkacaktır. Ve bu sonu gelmeyecek durumsa, ileriye doğru
hep taşınacak, tez, hipotezi hep sentezleyecektir.
Ademi akla isyan edip, 1 Mayıs
mitingini Taksim’e barikatlayanlar, kutsal emeği bu sene de kahrettiler.
Aslında, işçi ve emekli aylıklarını budamakla işe başlayarak, gerçekte artı artığını,
saltanat kayıklarına can yeleği yaptıkları emekçiyi yok sayarken, kendilerini de
yadsıdıklarının farkında olamayacak kadar akıl dezenformasyonu içindeler. İki
Parti Liderinin buluşmasından, en azından bir civciv çıkabilirdi; ama tavuğun
kuluçkaya yatmadığı ve hiçte yatmayacağı anlaşıldı. Çünkü ortaya sadece ‘yumuşama’
nitelikli bazı söylentiler çıktı. Ancak icraatları görünce, müspet bir anlam
çıkıp çıkmayacağı da yorumlanabilir.
Lakin Özel’in “seçimleri kazanınca, Taksim
barikatlarını kavgasız kaldıracağım” deklarasyonu, mutlaka karşısındakine,
eskimişin yerine yapılacak yeni bir kümesin de kapağı olmuştur. Çünkü Erdoğan,
saltanatını sürdürmekten ve milleti de süründürmekten başka da bir şey düşünemeyecek
bir çaresizlik içindedir. İşte bu da mevcut durumu, hala anlamamış olanların yakalarına
rozet olsun. Yalnız, buluşmada Özel’in, karşıtlığı olmazsa olmaz güncel sorularını,
bakalım Erdoğan müspet algılayabilecek mi, ki bu da onun son şansıdır. Zira
erken genel seçimin bile zorunlu hale gelmemesi için, memleketin önce huzura ve
dolayısıyla da İktidar cephesiyle, müspet bir ittifaka ihtiyacı vardır.
Bugünkü insanoğlunun, sınıfsız bir
sosyal dönemi veya komünizmi kavrayabilmek için aklının evirilmesine, uzay
zamanıyla belki bir hafta, Dünya zamanıyla da en az yüz yıla daha ihtiyacı vardır.
İşte hal bu iken, hele 1970’ler de daha henüz hayatlarının baharında olan 3
körpe çocuk nereden bilsinlerdi bu gerçeği. Çünkü okudukları kitaplar bile
yazmıyordu bunları. Oysa Galileo’yu bile yakmaya kalkan ilk çağlılardan daha
ilkeldi, 1970’lerde Deniz Gezmiş ve iki arkadaşı gibi üç körpeyi, hem de
Dünyada henüz var olmayan bir sosyolojik nedenle asanlar.
Eskiden hiç olmazsa zengin, orta ve
fakir betimli üç sınıf vardı. Bugünse orta gelir sınıfını bile kaybettiğimiz
için, iyi ki rahmetliler bu günleri göremediler diyerek, onların hesabına
seviniyorum. Bu arada asla yadsınmaması gereken çok enteresan bir şey daha var
ki; o da Türkiye’mizde bugün yaşadığımız bütün sosyoekonomik sapkınlığın nedeninin,
başımızdaki müstevli İktidarın baskısıyla, USA ve AB eksenli, çok uluslu,
liberal kapitalist, emperyalist mandası paralelliğimizdir. O halde umuma açık ve
kaçınılamaz soru da şudur. Peki bu duruma acaba NEDEN ve NASIL geldik?
6 Mayıs 1970 yılında
idam edilen, çağdaş Diyalektik Materyalist görüşe sahip ve ülkelerinin tam
bağımsızlığı için kendilerini feda eden Deniz Gezmiş ve iki arkadaşının hal ve
duruş biyografileri ele alındığında, haklarında yazılmış ve söylenmiş çok şey
varken, yenilerini yazmak yerine, Deniz Gezmiş’in babasına yazdığı son mektubu
ve idam günü söylediği son sözlerini, “yurttaşlık bilincinde ve aklı başında olan
bir kimse, acaba bugün aynı görüşlere karşı olduğunu söyleyebilir mi?” sorusuyla,
yorumunuza bırakıyorum.
İdam edildiğinde son sözleri:
Yaşasın tam bağımsız Türkiye!
Yaşasın Marksizm-Leninizm! Yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği!
Yaşasın işçiler, köylüler! Kahrolsun emperyalizm! (Kaynak: Der Spiegel)
Babasına
yazdığı Son Mektup
Baba;
Mektup elinize geçmiş olduğu zaman
aranızdan ayrılmış bulunuyorum. Ben ne kadar üzülmeyin dersem yine de üzüleceğinizi
biliyorum. Fakat bu durumu metanetle karşılamanı istiyorum. İnsanlar doğar,
büyür, yaşar, ölürler. Önemli olan çok yaşamak değil, yaşadığı süre içinde fazla
şeyler yapabilmektir. Bu nedenle ben erken gitmeyi normal karşılıyorum ve kaldı
ki benden evvel giden arkadaşlarım hiçbir zaman ölüm karşısında tereddüt
etmemişlerdir. Benim de tereddüte düşmeyeceğimden şüphen olmasın. Oğlun ölüm
karşısında aciz ve çaresiz kalmış değildir. O bu yola bilerek girdi ve sonunun
da bu olduğunu biliyordu. Seninle düşüncelerimiz ayrı ama beni anlayacağını
tahmin ediyorum. Sadece senin değil, Türkiye'de yaşayan Kürt ve Türk
halklarının da anlayacağına inanıyorum. Cenazem için avukatlarıma gerekli
talimatı verdim. Ayrıca savcıya da bildireceğim. Ankara'da 1969'da ölen
arkadaşım Taylan Özgür'ün yanına gömülmek
istiyorum. Onun için cenazemi İstanbul'a götürmeye kalkma.
Annemi teselli etmek sana düşüyor. Kitaplarımı küçük kardeşime bırakıyorum.
Kendisine özellikle tembih et, onun bilim adamı olmasını istiyorum. Bilimle
uğraşsın ve unutmasın ki, bilimle uğraşmak da bir yerde insanlığa hizmettir.
Son anda yaptıklarımdan en ufak bir pişmanlık duymadığımı belirtir; seni,
annemi, ağabeyimi ve kardeşimi devrimciliğimin olanca ateşiyle kucaklarım.
Oğlun Deniz Gezmiş- Merkez Cezaevi (Kaynak:
Wikipedia)
Dijital
akıl oyunlarına devam sürecinde, Özel ile Bahçeli buluşması da bahar yumuşamasıyla
başlarken, Bahçeli’nin tetiklemesiyle, Sinan Ateş dosyasının ani gündem oluşturması,
beklenmedik bir topuk pasıyla Bahçelinin topu Erdoğan’a yollayarak, gündemi
yeni bir mecraya taşımasıyla, doğrusu bunu beklemeyen seyircileri çok şaşırttı.
Şöyle ki; Cumhur ittifakını MHP’ye yakıştırmayan Akademisyen Sinan Ateş’in davasında,
baş zanlı olduğu düşünülen Bahçeli, ara pasıyla Erdoğan’ı görerek, kendi yerine
onu hedefe koydu. Ve şimdilik sırtındaki ağır yükten kurtulmuş oldu. Bakalım şimdi
Erdoğan, semer değiştiren bu yükten nasıl kurtulabilecek.
Yalnız
daha olduğu gün belirttiğim gibi Sinan Ateş cinayeti, yakında Hükümeti
değiştirecektir. Geleceği, epistemolojik analiz etmek yerine, onu geçmişlerde
arayan mistikçi ve idealistlerle dolu bir dünyamız var maalesef hala. O nedenle
de yukarıda belirttiğim gibi, bu kavramı toplumsallaştırabilmek için, en azından
bir yüz yıla daha neden ihtiyacı olduğu da anlaşılıyor insanoğlunun. Yalnız bu
sürece, sonsuz kazanç veya liberalizmi, özgürlük diye tanımlayan USA emperyalizminin,
tarihin dipsiz çukuruna çok daha yakın bir dönemde düşeceğine rağmen, yine de
Dünya aklının sınıfsız bir düzene evirilebilmesi için en az yüzyıla olan ihtiyacı
bakidir.
Adım adım Hükümet koltuğuna yaklaşmakta olan CHP,
müstevli İktidarın korkulu rüyası olmaya devam ediyor. Darısı, toplu değişim
gününe. Şimdi burada bir misal verelim artık. Mesela bir ülke yaratılsın ve o
ülkeye ‘Liberalland’ adı verilsin. Ve diğer ülkelerin bütün kapitalistleri o
ülkeye sürgün edilsin. Acaba o ülke ne kadar yaşayabilir dersiniz? Bana
sorarsanız, hepsi birbirini yiyeceği ve bir arada yaşayamayacakları için de
fazla sürmez derim. Çünkü bir kapitalistin yaşayabilmesi için her şeyden önce
uysal, kapitalist olmayan, kalender ve kanaatkâr vatandaşlarına ihtiyacı vardır.
("Hegel'in
mantığı evrim mantığıdır. Ancak unutulmamalıdır ki, «evrim» kavramının kendisi
üniversite profesörleri ve liberal yazarlar tarafından barışçıl bir «ilerleme»
anlamına gelecek şekilde bütünüyle saptırılmış ve hadım edilmiştir"-Lev
Troçki). Bilmem
anlatabildim mi?
İsrail Oğullarına; arzı mev’ud denen
ve kitaplarında, “vaat edilmiş topraklara sahip olabilmeniz için, yolunuza kim
çıkarsa, çoluk çocuğuyla birlikte telef edin” tebliğine, sıkı sıkıya bağlı Siyonist
Natenyahu, acaba gerçek adı gizlenen, topraklarını ele geçirebilmek için yaşlı,
genç demeden tüm insanları çocuklarıyla birlikte “katletmeyi”, canı istediği
zaman yiyebileceği kıymalı börek ya da kaymaklı dondurma mı sanıyordu?
Sinan ateşin siyasi görüşü, yorum ve
tebliğleri medyada yayınlanmadan, hangi nedenle yapıldığı, umuma açıklanmayan cinayet
davasının da hangi beyanlara göre yapılacak olduğu da bilinmemektedir. Bilinen
sadece suçlular ve iddianamelerdir, ki onların içerikleri de tartışmalıdır. Bu
konuda sosyal medyada acaba bir sansür mü uygulanıyor, ki öyle de gözüküyor. Midelerimizin
bile dışa bağımlı olduğu ülkemizde, ortam bu durumda iken, monetarist
merkeziyetçiliğin Saray muhafızı olan Bahçeli’nin, birbirini tutmayan beyanları
dikkatle analiz edilirse, yakın zamanda Saraylı monarkların, durumlarını
kurtarabilmek için neler hazırladıkları derhal anlaşılacaktır.
Öyle ya; Sinan Ateş davası hemen
başlasın diyen Bahçeli, ne oldu da ani bir dönüşle, ‘etki ajanı’ yasasını İktidar
hesabına savunmaya kalktı? Aslında AKP artık bitmiştir. Bahçeli’nin MHP’si ise,
şayet Cumhur ittifakı ile birlikte son bulursa, MHP’nin bundan sonra siyasaya
devam edebilmesi için, ancak yeni bir liderle yol alması mecburiyeti vardır.
Yoksa MHP de kalmaz artık ortada. Bahçeliye gelince, Cumhur ittifakını şayet kendisi
sonlandırırsa, belki ancak o zaman bir süreliğine daha Parti Liderliğini
koruyabilecektir.
Serendip Altındal
Özün
Kişiliğinin Aynasıdır (Eski makaleler)
serendipaltindal02.blogspot.com