Blog Arşivi

15 Mayıs 2024 Çarşamba

AKLIN DAYANILMAZ CEFASI..

 

                                                                                 

            Canı yürekten kutladığımız 1 Mayıs, tutuklandı ve nedeniyle bize bu sene de küstü. İyi biliyoruz ki yakın bir gelecekte, yalnız bizim Taksim’de değil bütün Dünyada, 1 Mayıs emek Bayramından başka da evrensel bir Bayram kutlanmayacaktır. Yani insan beyni bir gün, sınıfsız bir Dünyanın olmazsa olmaz varlığının zorunluğunu idrak edebildiğinde, esasen beyni evirilip daha büyük bir akıl korteksine ulaşmış olacaktır. Ve işte o zaman maddesel dünyamız küçülürken, bilimsel yani akılsal dünyamız çok daha genişleyecek, sayısız; ama çözülmeyi bekleyen çok daha derinlikli sorular birbiri peşine ortaya çıkacaktır. Ve bu sonu gelmeyecek durumsa, ileriye doğru hep taşınacak, tez, hipotezi hep sentezleyecektir.

 

            Ademi akla isyan edip, 1 Mayıs mitingini Taksim’e barikatlayanlar, kutsal emeği bu sene de kahrettiler. Aslında, işçi ve emekli aylıklarını budamakla işe başlayarak, gerçekte artı artığını, saltanat kayıklarına can yeleği yaptıkları emekçiyi yok sayarken, kendilerini de yadsıdıklarının farkında olamayacak kadar akıl dezenformasyonu içindeler. İki Parti Liderinin buluşmasından, en azından bir civciv çıkabilirdi; ama tavuğun kuluçkaya yatmadığı ve hiçte yatmayacağı anlaşıldı. Çünkü ortaya sadece ‘yumuşama’ nitelikli bazı söylentiler çıktı. Ancak icraatları görünce, müspet bir anlam çıkıp çıkmayacağı da yorumlanabilir.

 

            Lakin Özel’in “seçimleri kazanınca, Taksim barikatlarını kavgasız kaldıracağım” deklarasyonu, mutlaka karşısındakine, eskimişin yerine yapılacak yeni bir kümesin de kapağı olmuştur. Çünkü Erdoğan, saltanatını sürdürmekten ve milleti de süründürmekten başka da bir şey düşünemeyecek bir çaresizlik içindedir. İşte bu da mevcut durumu, hala anlamamış olanların yakalarına rozet olsun. Yalnız, buluşmada Özel’in, karşıtlığı olmazsa olmaz güncel sorularını, bakalım Erdoğan müspet algılayabilecek mi, ki bu da onun son şansıdır. Zira erken genel seçimin bile zorunlu hale gelmemesi için, memleketin önce huzura ve dolayısıyla da İktidar cephesiyle, müspet bir ittifaka ihtiyacı vardır.

 

            Bugünkü insanoğlunun, sınıfsız bir sosyal dönemi veya komünizmi kavrayabilmek için aklının evirilmesine, uzay zamanıyla belki bir hafta, Dünya zamanıyla da en az yüz yıla daha ihtiyacı vardır. İşte hal bu iken, hele 1970’ler de daha henüz hayatlarının baharında olan 3 körpe çocuk nereden bilsinlerdi bu gerçeği. Çünkü okudukları kitaplar bile yazmıyordu bunları. Oysa Galileo’yu bile yakmaya kalkan ilk çağlılardan daha ilkeldi, 1970’lerde Deniz Gezmiş ve iki arkadaşı gibi üç körpeyi, hem de Dünyada henüz var olmayan bir sosyolojik nedenle asanlar.

 

            Eskiden hiç olmazsa zengin, orta ve fakir betimli üç sınıf vardı. Bugünse orta gelir sınıfını bile kaybettiğimiz için, iyi ki rahmetliler bu günleri göremediler diyerek, onların hesabına seviniyorum. Bu arada asla yadsınmaması gereken çok enteresan bir şey daha var ki; o da Türkiye’mizde bugün yaşadığımız bütün sosyoekonomik sapkınlığın nedeninin, başımızdaki müstevli İktidarın baskısıyla, USA ve AB eksenli, çok uluslu, liberal kapitalist, emperyalist mandası paralelliğimizdir. O halde umuma açık ve kaçınılamaz soru da şudur. Peki bu duruma acaba NEDEN ve NASIL geldik?

 

            6 Mayıs 1970 yılında idam edilen, çağdaş Diyalektik Materyalist görüşe sahip ve ülkelerinin tam bağımsızlığı için kendilerini feda eden Deniz Gezmiş ve iki arkadaşının hal ve duruş biyografileri ele alındığında, haklarında yazılmış ve söylenmiş çok şey varken, yenilerini yazmak yerine, Deniz Gezmiş’in babasına yazdığı son mektubu ve idam günü söylediği son sözlerini, “yurttaşlık bilincinde ve aklı başında olan bir kimse, acaba bugün aynı görüşlere karşı olduğunu söyleyebilir mi?” sorusuyla, yorumunuza bırakıyorum.

 

İdam edildiğinde son sözleri:

 

Yaşasın tam bağımsız Türkiye! Yaşasın Marksizm-Leninizm! Yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği! Yaşasın işçiler, köylüler! Kahrolsun emperyalizm! (Kaynak: Der Spiegel)

 

 

Babasına yazdığı Son Mektup

Baba;

Mektup elinize geçmiş olduğu zaman aranızdan ayrılmış bulunuyorum. Ben ne kadar üzülmeyin dersem yine de üzüleceğinizi biliyorum. Fakat bu durumu metanetle karşılamanı istiyorum. İnsanlar doğar, büyür, yaşar, ölürler. Önemli olan çok yaşamak değil, yaşadığı süre içinde fazla şeyler yapabilmektir. Bu nedenle ben erken gitmeyi normal karşılıyorum ve kaldı ki benden evvel giden arkadaşlarım hiçbir zaman ölüm karşısında tereddüt etmemişlerdir. Benim de tereddüte düşmeyeceğimden şüphen olmasın. Oğlun ölüm karşısında aciz ve çaresiz kalmış değildir. O bu yola bilerek girdi ve sonunun da bu olduğunu biliyordu. Seninle düşüncelerimiz ayrı ama beni anlayacağını tahmin ediyorum. Sadece senin değil, Türkiye'de yaşayan Kürt ve Türk halklarının da anlayacağına inanıyorum. Cenazem için avukatlarıma gerekli talimatı verdim. Ayrıca savcıya da bildireceğim. Ankara'da 1969'da ölen arkadaşım Taylan Özgür'ün yanına gömülmek istiyorum. Onun için cenazemi İstanbul'a götürmeye kalkma. Annemi teselli etmek sana düşüyor. Kitaplarımı küçük kardeşime bırakıyorum. Kendisine özellikle tembih et, onun bilim adamı olmasını istiyorum. Bilimle uğraşsın ve unutmasın ki, bilimle uğraşmak da bir yerde insanlığa hizmettir. Son anda yaptıklarımdan en ufak bir pişmanlık duymadığımı belirtir; seni, annemi, ağabeyimi ve kardeşimi devrimciliğimin olanca ateşiyle kucaklarım.

Oğlun Deniz Gezmiş- Merkez Cezaevi (Kaynak: Wikipedia)

 

            Dijital akıl oyunlarına devam sürecinde, Özel ile Bahçeli buluşması da bahar yumuşamasıyla başlarken, Bahçeli’nin tetiklemesiyle, Sinan Ateş dosyasının ani gündem oluşturması, beklenmedik bir topuk pasıyla Bahçelinin topu Erdoğan’a yollayarak, gündemi yeni bir mecraya taşımasıyla, doğrusu bunu beklemeyen seyircileri çok şaşırttı. Şöyle ki; Cumhur ittifakını MHP’ye yakıştırmayan Akademisyen Sinan Ateş’in davasında, baş zanlı olduğu düşünülen Bahçeli, ara pasıyla Erdoğan’ı görerek, kendi yerine onu hedefe koydu. Ve şimdilik sırtındaki ağır yükten kurtulmuş oldu. Bakalım şimdi Erdoğan, semer değiştiren bu yükten nasıl kurtulabilecek.

 

            Yalnız daha olduğu gün belirttiğim gibi Sinan Ateş cinayeti, yakında Hükümeti değiştirecektir. Geleceği, epistemolojik analiz etmek yerine, onu geçmişlerde arayan mistikçi ve idealistlerle dolu bir dünyamız var maalesef hala. O nedenle de yukarıda belirttiğim gibi, bu kavramı toplumsallaştırabilmek için, en azından bir yüz yıla daha neden ihtiyacı olduğu da anlaşılıyor insanoğlunun. Yalnız bu sürece, sonsuz kazanç veya liberalizmi, özgürlük diye tanımlayan USA emperyalizminin, tarihin dipsiz çukuruna çok daha yakın bir dönemde düşeceğine rağmen, yine de Dünya aklının sınıfsız bir düzene evirilebilmesi için en az yüzyıla olan ihtiyacı bakidir.

 

            Adım adım Hükümet koltuğuna yaklaşmakta olan CHP, müstevli İktidarın korkulu rüyası olmaya devam ediyor. Darısı, toplu değişim gününe. Şimdi burada bir misal verelim artık. Mesela bir ülke yaratılsın ve o ülkeye ‘Liberalland’ adı verilsin. Ve diğer ülkelerin bütün kapitalistleri o ülkeye sürgün edilsin. Acaba o ülke ne kadar yaşayabilir dersiniz? Bana sorarsanız, hepsi birbirini yiyeceği ve bir arada yaşayamayacakları için de fazla sürmez derim. Çünkü bir kapitalistin yaşayabilmesi için her şeyden önce uysal, kapitalist olmayan, kalender ve kanaatkâr vatandaşlarına ihtiyacı vardır. ("Hegel'in mantığı evrim mantığıdır. Ancak unutulmamalıdır ki, «evrim» kavramının kendisi üniversite profesörleri ve liberal yazarlar tarafından barışçıl bir «ilerleme» anlamına gelecek şekilde bütünüyle saptırılmış ve hadım edilmiştir"-Lev Troçki). Bilmem anlatabildim mi?

 

            İsrail Oğullarına; arzı mev’ud denen ve kitaplarında, “vaat edilmiş topraklara sahip olabilmeniz için, yolunuza kim çıkarsa, çoluk çocuğuyla birlikte telef edin” tebliğine, sıkı sıkıya bağlı Siyonist Natenyahu, acaba gerçek adı gizlenen, topraklarını ele geçirebilmek için yaşlı, genç demeden tüm insanları çocuklarıyla birlikte “katletmeyi”, canı istediği zaman yiyebileceği kıymalı börek ya da kaymaklı dondurma mı sanıyordu?

 

            Sinan ateşin siyasi görüşü, yorum ve tebliğleri medyada yayınlanmadan, hangi nedenle yapıldığı, umuma açıklanmayan cinayet davasının da hangi beyanlara göre yapılacak olduğu da bilinmemektedir. Bilinen sadece suçlular ve iddianamelerdir, ki onların içerikleri de tartışmalıdır. Bu konuda sosyal medyada acaba bir sansür mü uygulanıyor, ki öyle de gözüküyor. Midelerimizin bile dışa bağımlı olduğu ülkemizde, ortam bu durumda iken, monetarist merkeziyetçiliğin Saray muhafızı olan Bahçeli’nin, birbirini tutmayan beyanları dikkatle analiz edilirse, yakın zamanda Saraylı monarkların, durumlarını kurtarabilmek için neler hazırladıkları derhal anlaşılacaktır.

 

            Öyle ya; Sinan Ateş davası hemen başlasın diyen Bahçeli, ne oldu da ani bir dönüşle, ‘etki ajanı’ yasasını İktidar hesabına savunmaya kalktı? Aslında AKP artık bitmiştir. Bahçeli’nin MHP’si ise, şayet Cumhur ittifakı ile birlikte son bulursa, MHP’nin bundan sonra siyasaya devam edebilmesi için, ancak yeni bir liderle yol alması mecburiyeti vardır. Yoksa MHP de kalmaz artık ortada. Bahçeliye gelince, Cumhur ittifakını şayet kendisi sonlandırırsa, belki ancak o zaman bir süreliğine daha Parti Liderliğini koruyabilecektir.

 

                                                                                   Serendip Altındal

 

Özün Kişiliğindir...

Özün Kişiliğinin Aynasıdır (Eski makaleler)

serendipaltindal02.blogspot.com

serendipaltindal94@gmail.com