Sayın Özel’in 16.01.2024 tarihinde,
ülkemizin gerçek durumunu noktasına kadar ortaya döktüğü konuşmasının,
Cumhuriyet arşivinde hak ettiği yeri, bir Ulus uyanıyor menkıbesi bileşkesinde
alacağını biliyoruz. Yalnız perdelerin birinin inip diğerinin kalktığı AKP
tiyatrosunda, hep birlikte bir sona doğru yaklaşıyoruz artık dostlar. Yalnız
sonunda gülecek olanın hep beklenen ve adil kalan olacağı gerekçesiyle de biraz
daha bekleyelim bakalım.
Ve
bu kadar çözülmemiş problem dururken, bu kadar paranın yine trajikomik ve
aslında olmayan bir itibar yatırımına harcanmış olması; yarın Türkiye
Cumhuriyeti tarihi arşivinde, bir utanç belgesi olmaya, şimdiden namzettir. Yalnız
tek iyi tarafı, ilk üçü Sovyetlerden olan Türk asıllı kozmonotun sonuncusu ve dördüncüsü
olan pilot Kozmonot Alper Gezeravcı’nın ‘İstikbal göklerdedir’ diyen Atatürk
mesajıyla Dünya insanlarını selamlamış olmasıdır. O halde bu son itibar yaftalı
harcamanız da hayırlı olsun muhteremler.
AKP sahneleri demişken, Adliye koridorlarında
atılan şeriat naralarından bahsetmeden olamazdı. Bir Cumhuriyet Devletinin sorumluları
olduklarını unutarak bu yeni sahne oyununa ses çıkarmayan bütün sözde devlet yetkililerini
kınamak, bu zafiyete yeterli olamayacağından en iyisi şimdilik kara kaplı deftere
yazmaktır. Zira nasıl olsa yakın bir gelecekte ve ebedi Cumhuriyetimizin Anayasa
Mahkemesinde, bu defter tekrar açılacaktır.
Bu
mealde Cumhur ittifakına şiddetle tavsiye etmemiz gerekirse; şu anda da büyük
ihtiyacımız olan yeni bir İstiklal hareketini ve bugünkü mevcudiyetimizin
nedenini iyi anlayabilmeleri için, o dönemin Çerkez Ethem çetesiyle, Cumhur
ittifakını mukayeseli analiz etmeleridir. Çünkü Çerkez Ethem mentalindeki adam
ve kadınlarla bırakın anlaşmayı, aynı masaya bile oturulamazdı.
Hiçbir
Partinin bugüne kadar şanlı Bayrağımızı bez parçasıyla bir tutmadığını beyan
eden A. Mahir Başarır’ın, AKP grup Başkan Vekili bayanı topa tutması hiç de
boşuna değildi. Ve şayet bu densizliği başka bir yerde yapsaydı, bu bayan çok
daha farklı bir işlem görürdü. Zira yetişkin bir insanın ateşle oynamaması gerektiğini
bilmesi gerekirdi. Kasten bile yapılamayacak bu hatayı, belki de çocukluğuna
yazmak gerekir.
O
zaman da ebeveyni sorumlu tutulmalıdır şüphesiz. Bu arada yeni mezun bir Doktor
adayının ihtisas yapamadan apar topar cepheye sürülmesi, sade milli eğitime
değil, kendi hastaneleri kapatılarak mağduriyetleri daha da artmış olan
askerlerimize verilen veya aslında verilmeyen değeri de yeni bir sahnede ortaya
koymaktadır.
Ülkenin
geçmişi ve katma değerleriyle geleceğe de imza atmış olan emeklerinin,
kendilerine emeklilik hakkı olmasını da analarının sütü gibi hak etmiş olan emekliler,
dün ülkelerinin orta direk vatandaşıydılar. Büyük uğraşlar ve sonuçta itibar
gösterileriyle ilave zamlara da bakıldığında emekliler, bırakın orta direk olabilmeyi,
orta kapıyı bile aralayıp arkasına bakamıyorlar bugün. Bütün Abbaslar ve
Abbasiyelerin sonunda aynı yerde buluşacağını nasıl olsa biliyoruz. Öyleyse biz
de “Haydi Abbas, biraz geri bas, yetsin artık bu naz”, diyerek belki de öbür
tarafa azıcık rahatlayarak ve yabancı ellere de muhtaç olmadan gidebiliriz kim
bilir?
İngiliz
Şimşek ve Amerikalı Bayan Erkan gibi seçilmişleri de tıpkı FETO gibi Saraylı
Hanedana ortak ederek sömürü tabanını daha da genişleten; ama kendi çocukları
da olan sabık emperyalistler, bir kutu biranın bile 5 ekmekten daha pahalı
olduğu bir ülkede, kutu bira yerine ister istemez sosyal medya üzerinden çok
daha ucuza aldıkları uyuşturucu hapları denemek zorunda kalan ve giderek de bağımlı
bir hale gelen geçlerimizin de yaşadığının farkında mıydılar acaba? Ayrıca
uyuşturucu tesirinde olanların işledikleri sapıkça ve psikopatik suçlar da işin
cabasıdır, çala kaşık sömürdükleri bu ülkede. Ne ki bunlar gibi, milletimize
verdikleri bütün hasarlar yazılıyor şüphesiz ki bizim kara kaplıya ve hesap
gününe kadar da yazılmaya devam edilecektir.
AKP’nin İBB adayı Kurum, İmamoğlu
projelerini fotoşopla kendi vaatlerine yapıştırıp umut vadederken, ‘benim projelerim
imza edilir’ mealinde, iflas etmiş bir ikrarı da tekrarlayıp intihaline ilave
ederken, aslında herkesi güldürüyordu. Aynı metotla aşağılık emperyalist de istiklal
zaferini ve Lozan antlaşmasını bizden geri almaya çalışıyor. İşte çektiğimiz
bütün sıkıntıların, enflasyon dahil tek nedeni budur. Esasen de muhipleri olan Erdoğan
ve AKP’sine, bu nedenle ülkemde demir attırmadılar mı?
Şimdi de Amerikalı çakal, F35 aldatmacası ile S400’lerimizi Ruslara geri vererek savunmasız kalalım istiyor. Oysa Dünyadaki en önemli hava savunma silahı olarak kendini defalarca ispat etmiş ve aynı zamanda da saldırı silahı da olabilen bir araç, onları acaba neden bu kadar korkutuyor? Bunu iyice bir düşünmek lazım kuşkusuz! Putin Türkiye’ye geliyormuş. Anlaşılan, “kızım (derin Devlete) sana söylüyorum, oğlum sen anla” demeye geliyor herhalde Erdoğan’a. Şayet yerse, Erdoğan en azından bir yarım saat bekletmeli onu kapısında o zaman.
Bu arada Şehrini Dünyanın en modern ve görülmesi gereken Şehirleri arasına sokan Eskişehir Belediye Başkanı Büyükerşen Hocanın, Cumhuriyet Tarihinde bir ilk olarak, bütün CHP’li belediyeleri denetleyen ve olmazsa olmaz ortak paydalarda buluşturan bir genel koordinatörlüğe atanması, aslında CHP de Devrim niteliğinde yeni bir başlangıçtır. Ayrıca kara kaplı defterin bütün sayfalarına imza atan AKP iktidarı, vekaleti korkusundan, kendisini bile yaratmış olan kurucu Anayasayı tanımadığı, Can Atalay sayfasını da imzalayarak, artık kendisinin de yakında kapının önüne konmak zorunda kalınacağını yedi düvele ilan etmiş oldu.
Hele
de biz Kemalistlerin yıllar içinde artık derimiz haline gelmiş özgün
Türkçemizle; Atatürk’ün Cumhuriyet Devletinde, NEDEN
bağımsız bir ulus Devletin, olmazsa olmazı olan Büyük Meclisin, Padişahlık ve
Halifelik dahil her şeyin üstünde olduğunu ifade eden sözlerini de ilave ederek
ve İstiklal Harbinin kazanılmasının da ana nedenlerinden olan İnönü Zaferleriyle
ilgili bazı yazışmaları da aşağıda tekrar anımsatıyorum.
§
HALİFELİK VE PADİŞAHLIK SORUNLARI ÜZERİNE TÜRKİYE BÜYÜK
MİLLET MECLİSİ’NDE YAPTIĞIM AÇIKLAMA
Buna
karşı olan görüşte açıklık yoktu. “Padişahlık ulusa geçmiştir; padişahlık
kalmamıştır. Halifelik de padişahlık demektir; böyle olunca onun da varlığının
bir anlamı yoktur “, diye apaçık konuşulamıyordu. Otuz yedi gün sonra, 25
Eylül’de, bir gizli oturumda Meclis'e birtakım açıklamalar yapmayı yararlı
gördüm. Ortaya atılan duygu ve düşüncelere gerekli yanıtlan verdikten sonra
başlıca şu düşünceleri ileri sürmüştüm:
“Türk
milletinin ve onun biricik temsilcisi bulunan yüce Meclis’in, yurt ve milletin
bağımsızlığını, yaşamasını güven altında bulundurmaya çalışırken, halifelik ve
padişahlıkla, halife ve padişahla bu denli
çok ilgilenilmesi sakıncalıdır. Şimdilik bunlardan hiç söz
etmemek
yüksek çıkarlar gereğidir. Eğer amaç bugünkü halife ve padişaha olan bağlılığı
bir daha söyleyip belirtmekse bu kişi haindir. Düşmanların, yurt
ve millete kötülük yapmakta kullandıkları araçtır. Buna ‘halife ve padişah’ deyince, millet, onun
emirlerine uyarak düşmanlarının isteklerini yerine getirmek zorunda kalır. Hain
ya da makamının gücünü ve yetkisini kullanması yasak edilmiş olan
kişi, aslında padişah ve halife olamaz. ‘Öyle ise onu indirip yerine hemen başkasını
seçeriz,’ demek istiyorsanız, buna da bugünkü durum ve koşullar elverişli
değildir. Çünkü saltanattan ve halifelikten çıkarılması gereken kişi, ulusun
içinde değil, düşmanların elindedir. Onu yok sayarak başka birini tanımak
düşünülüyorsa, o zaman bugünkü halife ve padişah, haklarından vazgeçmeyerek İstanbul’daki
hükûmetiyle bugün olduğu
gibi, makamını koruyup çalışmalarını sürdürebileceğine göre, ulus
ve yüce Meclis, asıl amacını unutup halifeler sorunu ile mi uğraşacak? Ali ile
Muaviye çağını mı yaşayacağız? Kısacası bu sorun geniş, ince ve önemlidir.
Çözümü, bugünün işlerinden değildir. Sorunu kökünden çözümlemeye girişecek
olursak bugün içinden çıkamayız. Bunun da zamanı gelecektir. Bugün koyacağımız
yasa ilkeleri varlığımızı ve bağımsızlığımızı kurtaracak olan Millet Meclisi’ni ve millî hükümeti
güçlendirecek anlam ve yetkiyi yükümlenmeli ve dile getirmelidir!"
Mustafa
Kemal
---------------------------------------------------------------------------------
İnönü
Savaş Alanında Maltepe’de Batı Cephesi Komutanı ve Genelkurmay
Başkanı İsmet
Paşa’ya
Bütün dünya tarihinde, sizin İnönü Meydan Savaşlarında
yüklendiğiniz görev kadar ağır bir görev yüklenmiş komutanlar pek azdır.
Milletimizin bağımsızlığı ve varlığı, çok üstün yönetiminiz altında şerefle
görevlerini yapan komuta ve silah arkadaşlarınızın duyarlığına ve yurtseverliğine
büyük güvenle dayanıyordu. Siz orada yalnız düşmanı değil, milletimizin makûs
(tersine dönmüş} talihini de yendiniz. Düşman çizmesi altındaki kara yazılı
topraklarımızla birlikte bütün yurt bugün, en kıyıda köşede kalmış yerlerine
dek zaferinizi kutluyor. Düşmanın yurdumuzda yayılma tutkusu, azminizin ve
yurtseverliğinizin yalçın kayalarına başını çarparak paramparça oldu. Adınızı
tarihin şeref abideleri arasına geçiren ve bütün ulusta size karşı sonsuz bir
gönül borcu duygusu uyandıran büyük savaşınızı ve zaferinizi kutlarken, üstünde
durduğunuz tepenin, size binlerce düşman ölüleriyle dolu bir şeref alanı
gösterdiği kadar, ulusumuz ve kendiniz için yükseliş parıltılarıyla dolu bir
geleceğin ufkunu da gösterdiğini söylemek isterim.
Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kemal
Büyük
Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’ne
Kıyım ve zorbalık dünyasının en kıyasıya saldırılarına
karşı yalnız ve şaşkın kalan milletimizin maddi ve manevi bütün yetenek ve
güçlerini ruhundaki ateşle toplayan ve harekete geçiren Büyük Millet
Meclisi’nin Başkanı Mustafa Kemal Paşa!
Yiğit erlerimiz ve subaylarımız adına, erlerimizle avcı hatlarında
omuz omuza vuruşan tümen ve kolordu komutanları adına övgü ve kutlamalarınıza
büyük bir övünçle teşekkür ederim.
Batı Cephesi Komutanı İsmet
İKİNCİ İNÖNÜ ZAFERİ NEDİR?
Londra Konferansı'nın hemen arkasından 23 Mart 1921 tarihinde
Yunan ordusu Bursa’dan İnönü'ye ilerlemeye başladı. Bu kez Yunan Başkomutanı
Papulas bizzat ordusunun başındaydı. Birinci İnönü Savaşı'nın sonuçlarını
telafi etmeyi, Türk ordusunun güçlenmesini engellemeyi ve direnişi kırarak
Sevr Antlaşmasının şartlarını kabul ettirmeyi amaçlıyordu. Hatta Yunan ordusu
Ankara'ya kadar ilerlemeyi planlıyordu. 31 Mart akşamına kadar kanlı
çarpışmalar oldu ve Yunan ordusu ağır bir yenilgi aldı. 1 Nisan 1921 günü İsmet
Paşa Ankara'ya çektiği telgrafla zaferin müjdesini verdi. Beş bin kadar kayıp
veren ve Dumlupınar'a çekilen Yunan ordusuna karşı taarruzlar yapıldı ama askerin
yorgunluğu ve kayıpların fazlalığı nedeniyle sonuçsuz kaldı. Bu zafer sonunda
Millî Mücadele’ye olan inanç daha da arttı İtalyanlar ve Fransızlar işgal
ettikleri yerleri boşaltmaya başladılar.
AZİZ MİLLETİME TAVSİYEM
Efendiler, sırası gelmişken aziz milletime şunu tavsiye ederim ki; bağrında yetiştirerek başının üstüne dek çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki öz mayayı çok iyi incelemeye dikkat etmekten, hiçbir zaman geri kalmasın!
Mustafa Kemal
Kaynak: Hatıratlarla Karşılaştırmalı NUTUK (İBB
Yayınları)
----------------------------------------------------------------------------------------------
Özün Kişiliğindir..
Özün Kişiliğinin Aynasıdır
(Eski makaleler)
serendipaltindal02.blogspot.com