Blog Arşivi

1 Ocak 2024 Pazartesi

HEKİMLİK BİR YAŞAM BİÇİMİDİR ve HERKES BİR ANDA O YAŞAMIN İÇİNDE BULUVERİR KENDİSİNİ..

 

 


  

            İlerleyen güncel durumlar çerçevesinde, etik değerlerimizden asla ödün vermeden yeni ve sosyal ihtiyaçları da betimlemek, aslında zorunluluğumuzdur. Nitekim, aynı bağlamda bir sosyal Vakıf derneğine de değinmek zorundayım. Şöyle ki; bazı lezyonlarım nedeniyle methini çok duyduğum için de başvurduğum Ege Üniversitesi Hastanesi Dermatoloji Bölümü Başkanı Deri ve Zührevi Hastalıklar Uzmanı Prof. Dr. Işıl Karaarslan Hanımefendiye, pek Doktora gitme taraflısı da olmayan ben olarak muayene olduğumda, ilk önce kendisi tarafından şimdiye kadar hiç rastlamadığım bir itina ve uzmanlıkla muayene olduğum, fevkalade uzmanı da olduğu mesleğine çok bağlı olan bu hanım Hekime, hayran olmamak ve Tıp dünyasına şapka çıkarmamak imkân dışı olurdu. Şayet lezyonlar habis olsaydı daha farklı tedavi edileceğimi söyledikten sonra da şikayetimden kurtulmuş olarak, kendisine saygı, şükran ve minnetlerimi ifade etmek istiyorum.

 

            Asıl konu ise; dirayet, liyakat ve uzmanlığıyla Bölüm Başkanı seçilmesi ve daha da ilerlemesi için her şeye sahip olan bu güzide Prof. Dr. Işıl Karaarslan Hanımın kendi şikâyetlerini, istemlerini de göz ardı etmek imkânsız olmuştu artık. Şöyle ki; en modern tıbbi uygulamaların yapılabildiği hastanelerinde ihtiyaç duydukları ve kendi imkanlarıyla gideremedikleri her türlü tıbbi malzeme ve Doktor eksikliklerini tamamlamak üzere, bir Devlet Hastanesi olarak da yoğun talep gördükleri ve hep de görecekleri hastalarına yardımcı olabilmek için, ancak bir Vakıf kurarak bağış toplamak zorunda kaldıklarını ifade etmesi bile inanın gözlerimi yaşartmaya yetmişti. İşte bu nedenle de kendisi de bir emekli olan ben, artık durumu siz sayın okurlarımın ve diğer tüm vatandaşlarımın duyarlılıklarına havale ediyorum. İnternet üzerinde de biraz araştırarak kendisi ve kurumu hakkında daha fazla bilgiler edinebilirsiniz. Bilhassa da memnuniyet mesajlarını okumanızı öneririm. Zira bir Devlet Hastanesi olan kurumunu kurtarmak, devletin yetişemediği durumlarda ilk önce de toplumun vazifesidir. Ki milli sağlık sistemimiz yaşayabilsin.

 

************************************************************************

           

            İyi Parti erimeye devam ediyor. Ve Parti eriye eriye muma dönüyor. İyi de bu eriyik nereye koşuyor. Bilindiği gibi eden bulur ya da kaşınanı kaşırlar neticede ve bunu da en iyi Bayan Akşener bilir! Geriye kalan da herhalde yerel seçimlere kadar bir çizgiye oturacaktır muhtemelen. Ne ki eriğin yerine AKP yandaşlarının Partiye olası intisabı, ne getirir, neler götürür bu soru da seçimlerden sonra cevabını bulacaktır nasıl olsa. Bekleyip görmek gerekiyor. Çünkü kendi paradigmalarını içinde gizleyen seçimler daima beklendiği gibi sonuçlanmıyor. Zira seçmen her zaman son sözü söyleyen oluyor. Ne var ki bazı radikal saptırmalar bazı şeyleri değiştirse de değiştiren, her zaman son faturayı da ödüyor. Ve burada yerel veya genel seçimler fark etmiyor. Biz söyleyelim de hani biline.

 

            Saadet Parti Milletvekili Hasan Bitmez 12 Aralık’ta yaptığı meclis konuşmasında; AKP İktidarının yaptığı ve Milli müktesebata zarar veren hasarlı uygulamaları, bütün çıplaklığı ile maddeler halinde açıkladıktan sonra, söylevini ‘Allah’ın gazabına uğrarsınız’ ifadesiyle bitirdiği anda bir kalp kriziyle yere düşüp Hastanede de hayatını kaybetti. Tam da yere düştüğü anda AKP cenahından ‘işte Allah’ın gazabı budur’ diye bağıran bir ses yükseldi. İnsanlık dışı bu davranış da ancak asosyal düşünen, konuşan ve sosyal değil; ama ilkel felsefe idealisti AKP tabanına yakışırdı ki bu da ortaya kondu zaten.

 

            Milleti alıştıra alıştıra emperyalistten aldıkları misyonu yerine getirme uğraşı içinde olduklarını itiraf etmeseler de davranışlarıyla, aslında 21 yıldır ortaya koydular ve halen de koymaktalar; ama para babası yaptıkları kendi ve bazı yandaşlarının dışında alışmış birinin görüldüğü de yok hani. Yani 650 yıllık ümmet devrinden ve hepsi kazanılan kanlı İstiklal savaşlarından sonra Dünyanın en Saygın ve ilk uygar milleti olduğunu, tekrar bütün Dünya halklarının kafasına sokarak, yeni ulus Devletini, Laik Türkiye Cumhuriyeti başlığı altında kurmuş olan Türk Milletinin, yine karizmatik yüce bir Türk Devleti sahibi olarak, hele de tarihteki yerini tekrar perçinledikten sonra, laik ve bağımsız Türkiye Cumhuriyeti Devletinin tarihin çöplüğünde kaybolacak bir irticai Çadır Devletine dönüştürülmesine hiç niyeti yoktur. Şimdi bunu hayal edenler yavaş yavaş alışıyorlar asıl kendi durumlarına. Çünkü tutundukları dallar, kurumuş ve artık beslenemeyen çok yaşlı bir ağacın dalları olduğu içindir ki yeniden yeşermeye hiçbir şansları kalmamıştır artık.

 

            Enflasyonun karabasan olduğu bir ülkede hangi asgari ücret kurtarıcı olabilir ki. Hele de işçi emeklisine, meslek ve prim kat sayısına bile bakmadan, vasıfsız memur emeklisine ise en az %50 zam verilmesi düşünülüyorken, her biri kendi adına bir uzman olarak ve birkaç kişilik görevi de üstlenip çalışan, ülke kalkınmasına azami katkı sağlayan işletmelerden emekli olmuşların, olması gereken ücret zamlarından bahis bile edilmiyor. Oysa diğer yanda çoğu torpille küçük odalara memur olarak doldurulan insanlara, çoğunlukla bilgisayar oyunlarıyla veya lafazanlıkla vakit geçirtilerek ya da bir yumurtayı bile birkaçının birlikte taşımakta olduğu bazı memurlara, bir de artı emeklerini sömürterek daha fazla ve liyakat ayırımsız yıpranan SGK emeklilerinden esirgeyerek verilecek ödemelere mi yanalım. Yoksa en ağır ve sıradan işleri torpilsiz memurların yüklendiği, diğer birçoğunun ise maaşlarını hak etmediği bir ülkede, Diyojen gibi bizde adaletimi arayalım. Çünkü gerçek adaleti inkâr eden Devlet, kendini de yadsımış olur. Ne ki burada asla ayırımcılık yapmıyor, sadece idrak ve izan sahibi vatandaşlarımla dertleştiğimi ifade etmek istiyorum.

 

            Çünkü kalifiye ve kazandığını hak eden herkesi tenzih ederim. Zira bilinsin ve de hiç unutulmasın ki kamu işvereni veya kapitalist, işe yaramayanı bir gün bile tutmaz. Mesela başkalarının tezleriyle mezun olan gençlere de sıkıca tembih etmek gerekirse; uzman olmadan yurt dışın giden yeni mezunlar, çoğunlukla farklı ve ağır işlerde çalışarak ancak geçimlerini sağlayabilirken, gerçek mesleklerini de kaybetmek zorunda kalmaktadırlar. Mesela tanıdığım bir uzman cerrah Hekim Türkiye’de çok başarılıyken, sırf ellerinde biraz titreme tespit edildiği için Almanya da ancak narkozitör olarak çalışmak zorunda kalmıştı. Belki de bu nedenlerle Türkiye’de memur olmak için torpil aranıyor, kim bilir? O halde adil olalım ve milli misak için de lütfen öyle kalalım.

 

            ADD Başkanı Hüsnü Bozkurt ismine dikkat edin. Çünkü tam da hak ettiği ADD Başkanlığı görevine, izlemlerimde daha fazla yakışan bir Başkana bugüne kadar rastlamadığımı ifade etmek isterim. Tamamen Kuvayı milli bir Atatürkçülüğü temsil eden bu kardeşimiz, içinde bulunduğumuz bu kahır günlerinde ihtiyacımız olan özgün ahde vefayı karşılıksız ve yüksek bir coşkuyla his dünyamızın içine adeta çiviledi. Söylevini dinlerken kendimi, yaşım tutmadığı için yaşayamadığım milli İstiklal kavgamızın içinde sanki birlikte savaşıyormuşum gibi hissettim. Ve kendi kendime, işte herkesin, 85 milyonu temsil eden bir Hükümetin başında severek görmek isteyeceği ve Atatürk’ü de adeta kendi beynine kazımış olan Lider vasıflı bir vatandaşımız olduğunu düşünerek hislenmekten kendimi alamadım.

 

            24 saatte 12 askerimizin şehit edildiği bu günlerde; değil askerlerimizi, kendilerini bile birkaç liracığa, uluslararası tefecilere paketlemiş olan bir Hükümetin eşrafından başlayarak, sırasıyla Biden, Netanyahu ve aynı takımdan diğerlerinin duymayan kulaklarına, aşağıda ki Nutuk’tan aldığım bir Atatürk ifadesinin megafonla okunmasının, herhalde tam zamanını yaşıyoruz dostlar. Her ne kadar Wilson prensiplerini (Cemiyet-i Akvam) bugün bilen veya ilgi duyan yoksa da başta Amerikalılar olmak üzere hepsi ibret alsınlar ki Atatürk, kendi döneminde de onları herkese anımsatmaya çalışmış.

 

     Türk Süngülerinin Müdafaa ve Tespit Ettiği Hudutları Müdafaa etmişimdir

 

 Gerek Erzurum Kongresinde gerek Sivas Kongresinde Türkiye’nin millî sınırlarını tespit etmek için uygar düzenlemelere dayanmak gerektiği vakit ben “Türk süngülerinin işaret ettiği bu hattı” esas kabul ettim. Malumunuzdur ki, Misak-ı Milliyi nihayet Ankara’da tespit etmiştim. Meselenin yabancısı olan birtakım kimseler bunda sebep olmak istediler ve millî sınır söz konusu olduğu zaman hakikati bilmedikleri için türlü türlü kuruntulara kapıldılar.

İtiraf ederim ki, ben de millî sınırı biraz Wilson Prensiplerinin insani maksatlarına göre ifadeye çalıştım. O insani prensiplere istinadendir ki, Türk süngülerinin müdafaa ve tespit ettiği hudutları müdafaa etmişimdir.

Zavallı Wilson; anlamadı ki, süngü, kuvvet, şeref ve haysiyetin müdafaa edemediği hatlar, başka hiçbir prensiple müdafaa edilemez. [...]

 

Mustafa Kemal Atatürk: (Hatıratlarla Karşılaştırmalı NUTUK)

 

 

            Rahmetli Atatürk’ün önce mecliste sonra da sahada yürüttüğü mücadelelerden sonra Osmanlı ümmetini Türkiye Cumhuriyeti milleti yaparak, Türk milletine armağan ettiği ve üstüne de 100 yıl geçirmiş bir laik Cumhuriyetin meclisinde, istiklal mücadelesi muhaliflerinin başatı olan İngiliz muhiplerine bile rahmet okutan; ama Vekil olmalarını bile aynı meclise borçlu bir takım ne olduklarını kendileri bile bilmeyen vatansızlar, hala ve utanmadan eyaletler ve özerkliklerinin tartışılmasından bahsedebiliyorlar. Ve kendileri, eyaletler kampüsü olan emperyalist USA telkinleri ve Dolarlarıyla beslenirken; USA da herkesin ve her şeyin üstünde yetki alanına sahip bir Senatosunun olduğunu ya bilmiyor ya da unutuyorlar. İşte o Senatosu da USA gibi bir eyaletler ülkesinin, tek ve ulusal bir Devlet olarak bugüne kadar yaşayabilmesini sağlayan ne ordusu ve ne de silah gücü; ama yegâne faktörü oluyor.

 

            Anlaşılıyor ki senato veya ihtiyarlar meclisi, bizatihi derin Devlet oluyor. Ve Türkler güneşe Tengri diyerek yaşamı oluşturan, koruyan ve yok edecek olan ana neden olduğunu ilk bilenler oldukları gibi, senatonun da ulusu yaşatabilecek biricik kudret olduğunu ne hikmetse ilk bilenler oluyorlar. İşte bu nedenle de Kızılderililer dedikleri Türklerin Diyarı olan Amerika’ya göç ederek, birbirinden farklı yabanıl budunlarla eyaletler denen kampüs Devletler kurarak, USA başlığı altında tek bir Devlet olarak ancak senato vasıtasıyla yaşatabilen ve Türk tarihini iyi bilen Avrupalılar oluyorlar.

 

            Aynen de ön Türklerden (İhtiyarlar Meclisi) kopya edildiği gibi. Çünkü ihtiyarlar meclisi (Senato), karar almadan Türk budunlarının Yabguları dahi kılıçlarını çekemezlerdi. Aynı nedenle de esasen Atatürk bile, Meclisine danışmadan hiçbir tebliğe kendi adına imza atmamıştır. Atatürk’ün neden Kuvayı Milliyeyi kurduğu ise iyi anlaşılmalıdır. Şayet bu neden anlaşılırsa, SABAT gibi teşkilatlarla, tarih okumuş emperyalist güdümlü AKP Hükümetinin karşıl tedbirler almaya neden çalıştığı da derhal anlaşılır. Demek ki artık darbe hazırlığı içine girilmiştir. Aynı bağlamda Sinan Ateşin öldürülmesi bile Cumhur ittifakının bozulmaması için alınan bir tedbir olarak düşünülebilir. Ne var ki ulusal milli ve hele de Türk gücüne kimse karşı duramaz. Ve şayet milli muhalefet, Anayasayı tanımayanlara hodri meydan diyerek darbecilere meydan okuyamıyorsa, topluca çekilmeli ve yerini bunu yapabileceklere acilen bırakmalıdır. Çünkü kendi var oluş anayasasını dahi tanımayan bir Hükümete, Hükümet denemez. Ve milletimiz hala bu besleme ve çoğunluğu milli olmayan duyarsızlardan devrimsiz bir şeyler bekliyor ve aklını da başına almıyorsa, ‘daha çok bekler’ demek, herhalde son söz olmalıdır.

 

            

            Yeni yılda her şeyin gönlünüzce olmasını; inanın sizden fazla ben istiyorum. Bütün okurlara yeni yıllarında, sağlık ve esenlikler diliyorum…

 

                                                                                                Serendip Altındal

 

Özün Kişiliğindir..

Özün Kişiliğinin Aynasıdır (Eski makaleler)

serendipaltindal02.blogspot.com

serendipaltindal94@gmail.com