İlerleyen güncel durumlar
çerçevesinde, etik değerlerimizden asla ödün vermeden yeni ve sosyal ihtiyaçları
da betimlemek, aslında zorunluluğumuzdur. Nitekim, aynı bağlamda bir sosyal
Vakıf derneğine de değinmek zorundayım. Şöyle ki; bazı lezyonlarım nedeniyle
methini çok duyduğum için de başvurduğum Ege Üniversitesi Hastanesi Dermatoloji
Bölümü Başkanı Deri ve Zührevi Hastalıklar Uzmanı Prof. Dr. Işıl Karaarslan
Hanımefendiye, pek Doktora gitme taraflısı da olmayan ben olarak muayene olduğumda,
ilk önce kendisi tarafından şimdiye kadar hiç rastlamadığım bir itina ve
uzmanlıkla muayene olduğum, fevkalade uzmanı da olduğu mesleğine çok bağlı olan
bu hanım Hekime, hayran olmamak ve Tıp dünyasına şapka çıkarmamak imkân dışı olurdu.
Şayet lezyonlar habis olsaydı daha farklı tedavi edileceğimi söyledikten sonra
da şikayetimden kurtulmuş olarak, kendisine saygı, şükran ve minnetlerimi ifade
etmek istiyorum.
Asıl konu ise; dirayet, liyakat ve uzmanlığıyla Bölüm
Başkanı seçilmesi ve daha da ilerlemesi için her şeye sahip olan bu güzide Prof.
Dr. Işıl Karaarslan Hanımın kendi şikâyetlerini, istemlerini de göz ardı etmek imkânsız
olmuştu artık. Şöyle ki; en modern tıbbi uygulamaların yapılabildiği
hastanelerinde ihtiyaç duydukları ve kendi imkanlarıyla gideremedikleri her türlü
tıbbi malzeme ve Doktor eksikliklerini tamamlamak üzere, bir Devlet Hastanesi
olarak da yoğun talep gördükleri ve hep de görecekleri hastalarına yardımcı
olabilmek için, ancak bir Vakıf kurarak bağış toplamak zorunda kaldıklarını ifade
etmesi bile inanın gözlerimi yaşartmaya yetmişti. İşte bu nedenle de kendisi de
bir emekli olan ben, artık durumu siz sayın okurlarımın ve diğer tüm vatandaşlarımın
duyarlılıklarına havale ediyorum. İnternet üzerinde de biraz araştırarak
kendisi ve kurumu hakkında daha fazla bilgiler edinebilirsiniz. Bilhassa da
memnuniyet mesajlarını okumanızı öneririm. Zira bir Devlet Hastanesi olan kurumunu
kurtarmak, devletin yetişemediği durumlarda ilk önce de toplumun vazifesidir.
Ki milli sağlık sistemimiz yaşayabilsin.
************************************************************************
İyi Parti
erimeye devam ediyor. Ve Parti eriye eriye muma dönüyor. İyi de bu eriyik
nereye koşuyor. Bilindiği gibi eden bulur ya da kaşınanı kaşırlar neticede ve
bunu da en iyi Bayan Akşener bilir! Geriye kalan da herhalde yerel seçimlere kadar
bir çizgiye oturacaktır muhtemelen. Ne ki eriğin yerine AKP yandaşlarının Partiye
olası intisabı, ne getirir, neler götürür bu soru da seçimlerden sonra cevabını
bulacaktır nasıl olsa. Bekleyip görmek gerekiyor. Çünkü kendi paradigmalarını içinde
gizleyen seçimler daima beklendiği gibi sonuçlanmıyor. Zira seçmen her zaman
son sözü söyleyen oluyor. Ne var ki bazı radikal saptırmalar bazı şeyleri değiştirse
de değiştiren, her zaman son faturayı da ödüyor. Ve burada yerel veya genel
seçimler fark etmiyor. Biz söyleyelim de hani biline.
Saadet
Parti Milletvekili Hasan Bitmez 12 Aralık’ta yaptığı meclis konuşmasında; AKP
İktidarının yaptığı ve Milli müktesebata zarar veren hasarlı uygulamaları, bütün
çıplaklığı ile maddeler halinde açıkladıktan sonra, söylevini ‘Allah’ın
gazabına uğrarsınız’ ifadesiyle bitirdiği anda bir kalp kriziyle yere düşüp
Hastanede de hayatını kaybetti. Tam da yere düştüğü anda AKP cenahından ‘işte
Allah’ın gazabı budur’ diye bağıran bir ses yükseldi. İnsanlık dışı bu davranış
da ancak asosyal düşünen, konuşan ve sosyal değil; ama ilkel felsefe idealisti AKP
tabanına yakışırdı ki bu da ortaya kondu zaten.
Milleti
alıştıra alıştıra emperyalistten aldıkları misyonu yerine getirme uğraşı içinde
olduklarını itiraf etmeseler de davranışlarıyla, aslında 21 yıldır ortaya koydular
ve halen de koymaktalar; ama para babası yaptıkları kendi ve bazı yandaşlarının
dışında alışmış birinin görüldüğü de yok hani. Yani 650 yıllık ümmet devrinden
ve hepsi kazanılan kanlı İstiklal savaşlarından sonra Dünyanın en Saygın ve ilk
uygar milleti olduğunu, tekrar bütün Dünya halklarının kafasına sokarak, yeni
ulus Devletini, Laik Türkiye Cumhuriyeti başlığı altında kurmuş olan Türk Milletinin,
yine karizmatik yüce bir Türk Devleti sahibi olarak, hele de tarihteki yerini tekrar
perçinledikten sonra, laik ve bağımsız Türkiye Cumhuriyeti Devletinin tarihin
çöplüğünde kaybolacak bir irticai Çadır Devletine dönüştürülmesine hiç niyeti yoktur.
Şimdi bunu hayal edenler yavaş yavaş alışıyorlar asıl kendi durumlarına. Çünkü
tutundukları dallar, kurumuş ve artık beslenemeyen çok yaşlı bir ağacın dalları
olduğu içindir ki yeniden yeşermeye hiçbir şansları kalmamıştır artık.
Enflasyonun
karabasan olduğu bir ülkede hangi asgari ücret kurtarıcı olabilir ki. Hele de işçi
emeklisine, meslek ve prim kat sayısına bile bakmadan, vasıfsız memur emeklisine
ise en az %50 zam verilmesi düşünülüyorken, her biri kendi adına bir uzman
olarak ve birkaç kişilik görevi de üstlenip çalışan, ülke kalkınmasına azami katkı
sağlayan işletmelerden emekli olmuşların, olması gereken ücret zamlarından bahis
bile edilmiyor. Oysa diğer yanda çoğu torpille küçük odalara memur olarak
doldurulan insanlara, çoğunlukla bilgisayar oyunlarıyla veya lafazanlıkla vakit
geçirtilerek ya da bir yumurtayı bile birkaçının birlikte taşımakta olduğu bazı
memurlara, bir de artı emeklerini sömürterek daha fazla ve liyakat ayırımsız yıpranan
SGK emeklilerinden esirgeyerek verilecek ödemelere mi yanalım. Yoksa en ağır ve
sıradan işleri torpilsiz memurların yüklendiği, diğer birçoğunun ise maaşlarını
hak etmediği bir ülkede, Diyojen gibi bizde adaletimi arayalım. Çünkü gerçek
adaleti inkâr eden Devlet, kendini de yadsımış olur. Ne ki burada asla ayırımcılık
yapmıyor, sadece idrak ve izan sahibi vatandaşlarımla dertleştiğimi ifade etmek
istiyorum.
Çünkü
kalifiye ve kazandığını hak eden herkesi tenzih ederim. Zira bilinsin ve de hiç
unutulmasın ki kamu işvereni veya kapitalist, işe yaramayanı bir gün bile
tutmaz. Mesela başkalarının tezleriyle mezun olan gençlere de sıkıca tembih
etmek gerekirse; uzman olmadan yurt dışın giden yeni mezunlar, çoğunlukla farklı
ve ağır işlerde çalışarak ancak geçimlerini sağlayabilirken, gerçek
mesleklerini de kaybetmek zorunda kalmaktadırlar. Mesela tanıdığım bir uzman cerrah
Hekim Türkiye’de çok başarılıyken, sırf ellerinde biraz titreme tespit edildiği
için Almanya da ancak narkozitör olarak çalışmak zorunda kalmıştı. Belki de bu
nedenlerle Türkiye’de memur olmak için torpil aranıyor, kim bilir? O halde adil
olalım ve milli misak için de lütfen öyle kalalım.
ADD
Başkanı Hüsnü Bozkurt ismine dikkat edin. Çünkü tam da hak ettiği ADD Başkanlığı
görevine, izlemlerimde daha fazla yakışan bir Başkana bugüne kadar rastlamadığımı
ifade etmek isterim. Tamamen Kuvayı milli bir Atatürkçülüğü temsil eden bu
kardeşimiz, içinde bulunduğumuz bu kahır günlerinde ihtiyacımız olan özgün ahde
vefayı karşılıksız ve yüksek bir coşkuyla his dünyamızın içine adeta çiviledi.
Söylevini dinlerken kendimi, yaşım tutmadığı için yaşayamadığım milli İstiklal kavgamızın
içinde sanki birlikte savaşıyormuşum gibi hissettim. Ve kendi kendime, işte herkesin,
85 milyonu temsil eden bir Hükümetin başında severek görmek isteyeceği ve
Atatürk’ü de adeta kendi beynine kazımış olan Lider vasıflı bir vatandaşımız olduğunu
düşünerek hislenmekten kendimi alamadım.
24 saatte
12 askerimizin şehit edildiği bu günlerde; değil askerlerimizi, kendilerini
bile birkaç liracığa, uluslararası tefecilere paketlemiş olan bir Hükümetin eşrafından
başlayarak, sırasıyla Biden, Netanyahu ve aynı takımdan diğerlerinin duymayan kulaklarına,
aşağıda ki Nutuk’tan aldığım bir Atatürk ifadesinin megafonla okunmasının, herhalde
tam zamanını yaşıyoruz dostlar. Her ne kadar Wilson prensiplerini (Cemiyet-i Akvam)
bugün bilen veya ilgi duyan yoksa da başta Amerikalılar olmak üzere hepsi ibret
alsınlar ki Atatürk, kendi döneminde de onları herkese anımsatmaya çalışmış.
¶ Türk Süngülerinin
Müdafaa ve Tespit Ettiği Hudutları Müdafaa etmişimdir
Gerek Erzurum Kongresinde gerek Sivas
Kongresinde Türkiye’nin millî sınırlarını tespit etmek için uygar düzenlemelere
dayanmak gerektiği vakit ben “Türk süngülerinin işaret ettiği bu hattı” esas
kabul ettim. Malumunuzdur ki, Misak-ı Milliyi nihayet Ankara’da tespit
etmiştim. Meselenin yabancısı olan birtakım kimseler bunda sebep olmak
istediler ve millî sınır söz konusu olduğu zaman hakikati bilmedikleri için türlü
türlü kuruntulara kapıldılar.
İtiraf ederim ki, ben de millî sınırı
biraz Wilson Prensiplerinin insani maksatlarına göre ifadeye çalıştım. O insani
prensiplere istinadendir ki, Türk süngülerinin müdafaa ve tespit ettiği
hudutları müdafaa etmişimdir.
Zavallı Wilson; anlamadı ki, süngü,
kuvvet, şeref ve haysiyetin müdafaa edemediği hatlar, başka hiçbir prensiple
müdafaa edilemez. [...]
Mustafa Kemal Atatürk:
(Hatıratlarla Karşılaştırmalı NUTUK)
Rahmetli
Atatürk’ün önce mecliste sonra da sahada yürüttüğü mücadelelerden sonra Osmanlı
ümmetini Türkiye Cumhuriyeti milleti yaparak, Türk milletine armağan ettiği ve
üstüne de 100 yıl geçirmiş bir laik Cumhuriyetin meclisinde, istiklal mücadelesi
muhaliflerinin başatı olan İngiliz muhiplerine bile rahmet okutan; ama Vekil olmalarını
bile aynı meclise borçlu bir takım ne olduklarını kendileri bile bilmeyen vatansızlar,
hala ve utanmadan eyaletler ve özerkliklerinin tartışılmasından bahsedebiliyorlar.
Ve kendileri, eyaletler kampüsü olan emperyalist USA telkinleri ve Dolarlarıyla
beslenirken; USA da herkesin ve her şeyin üstünde yetki alanına sahip bir
Senatosunun olduğunu ya bilmiyor ya da unutuyorlar. İşte o Senatosu da USA gibi
bir eyaletler ülkesinin, tek ve ulusal bir Devlet olarak bugüne kadar
yaşayabilmesini sağlayan ne ordusu ve ne de silah gücü; ama yegâne faktörü oluyor.
Anlaşılıyor
ki senato veya ihtiyarlar meclisi, bizatihi derin Devlet oluyor. Ve Türkler
güneşe Tengri diyerek yaşamı oluşturan, koruyan ve yok edecek olan ana neden
olduğunu ilk bilenler oldukları gibi, senatonun da ulusu yaşatabilecek biricik kudret
olduğunu ne hikmetse ilk bilenler oluyorlar. İşte bu nedenle de Kızılderililer dedikleri
Türklerin Diyarı olan Amerika’ya göç ederek, birbirinden farklı yabanıl
budunlarla eyaletler denen kampüs Devletler kurarak, USA başlığı altında tek bir
Devlet olarak ancak senato vasıtasıyla yaşatabilen ve Türk tarihini iyi bilen Avrupalılar
oluyorlar.
Aynen
de ön Türklerden (İhtiyarlar Meclisi) kopya edildiği gibi. Çünkü ihtiyarlar
meclisi (Senato), karar almadan Türk budunlarının Yabguları dahi kılıçlarını çekemezlerdi.
Aynı nedenle de esasen Atatürk bile, Meclisine danışmadan hiçbir tebliğe kendi
adına imza atmamıştır. Atatürk’ün neden Kuvayı Milliyeyi kurduğu ise iyi
anlaşılmalıdır. Şayet bu neden anlaşılırsa, SABAT gibi teşkilatlarla, tarih
okumuş emperyalist güdümlü AKP Hükümetinin karşıl tedbirler almaya neden çalıştığı
da derhal anlaşılır. Demek ki artık darbe hazırlığı içine girilmiştir. Aynı
bağlamda Sinan Ateşin öldürülmesi bile Cumhur ittifakının bozulmaması için
alınan bir tedbir olarak düşünülebilir. Ne var ki ulusal milli ve hele de Türk
gücüne kimse karşı duramaz. Ve şayet milli muhalefet, Anayasayı tanımayanlara hodri
meydan diyerek darbecilere meydan okuyamıyorsa, topluca çekilmeli ve yerini bunu
yapabileceklere acilen bırakmalıdır. Çünkü kendi var oluş anayasasını dahi tanımayan
bir Hükümete, Hükümet denemez. Ve milletimiz hala bu besleme ve çoğunluğu milli
olmayan duyarsızlardan devrimsiz bir şeyler bekliyor ve aklını da başına
almıyorsa, ‘daha çok bekler’ demek, herhalde son söz olmalıdır.
Yeni yılda her şeyin gönlünüzce olmasını; inanın sizden fazla ben istiyorum. Bütün
okurlara yeni yıllarında, sağlık ve esenlikler diliyorum…
Serendip Altındal
Özün Kişiliğindir..
Özün Kişiliğinin Aynasıdır
(Eski makaleler)
serendipaltindal02.blogspot.com