Blog Arşivi

1 Aralık 2023 Cuma

DÜNYA HALA DÖNÜYOR..

 

            


             Kurultayın patırtısız, gürültüsüz ve kırıcı olmadan bittiği söylenirken, sanki istenmeyen bir şeyler bekleniyormuş gibi tavır alanlar var ki ben bu beklentileri onların toy ve tecrübesizliklerine veriyorum. Cumhuriyet tarihinin hangi safhasında kurucu ve Atatürk’ün Partisi olan CHP’nin, kavgalı bir Kurultayına şahit olunmuştur.

             Cumhuriyet demokrasisinin asal Partisinin, şaibeli bir seçimden sonra, milletin kanını emen Cumhur Hükümetinin bütün provokatif tasallutuna rağmen sinir zafiyetine kapılmadan elit, etik ve altı ok ilkelerine yakışır bir Kurultay dönemi daha geçireceğini elbette biliyor ve bekliyorduk, yine yanılmadık.

             Özel’in Başkanlığında toplanan ve gölge Kabinesiyle de Hükümeti temsil etmeye çalışan yeni kadro umut veriyor mu? Diye sorulursa, evet veriyor hem de daha fazlasıyla da gelecek vaat ediyor. Özel’in arkadaşça verdiği güven, bir Eczacı kökeniyle de özellikle SGK kompleksinin bozulmuş ilaç akordunu yeniden ayarlayacağa benziyor. Bakalım, zaman beklentilere cevap verecektir muhtemelen. Ayrıca Özel’in Kılıçdaroğlu’nun danışmanlık için bir ofis açmasını da her türlü desteklemesinin, geçen yazımda belirttiğim, Kılıçdaroğlu’nun manevi Senatoya terfi ettiği tezimi de sentezleştiriyor.

             Gazze katliamıyla birlikte başlayan Dünya havasının yeni bir savaşa dönüşme olasılığı, Rusya Savunma Bakanlığının bildirdiği üzere, çok teknolojik ve nükleer, hipersonik Kıtalararası ve yenilmez silahlardan kabul edilen ‘Avangard’ isimli füzesinin, savaş envanterine alınmasıyla da teyit edildi.

             Dünya dönüyor; ama kimse de fazla bir şey bilmiyor, hepimiz bir şeyler bildiğimizi sanıp, kendimizi aldatıyoruz. Her şeyleri bildiğini sanıp, hatta bilim terazisine de koyup tartarak aramızdan ayrılıp öbür tarafa gidenler, aslında her şey denilenin ne olduğunu oraya gidince öğreniyorlar. Demek ki öbür tarafa gidenler, memnun oluyorlar ki bu kayıpsız evrende gittikleri yerden, hiçbiri geri dönmüyor.

             Henüz gitmeyenlerinse, gidenlerin öğrendiklerini sandıkları asal gerçekleri, olası bütün bilimselliklerine rağmen gitmeden öğrenemeyecekleridir, Dünya insanı olarak 5 milyon yıllık yaşam tünelinde öğrenebildiğimiz ya da öngörebildiğimiz budur sadece. Einstein’ın söylediği gibi de ‘Tanrıyı bilim yoluyla öğrenebileceğiz’ sözü, yeni bilgi ve bulgularla biz ona yaklaştıkça o bizden uzaklaştığı nedeniyle de şimdilik havada asılı kalıyor.

Çünkü evren devamlı büyüdüğü için de öbür tarafa gitmeden, gerçek bilgiye ulaşamayacağımız anlaşılır oluyor. Dinler ise düşünsel paradigmalar olduğu için Homosaphien’in de tek avuntusu; şayet kendi Tengri karadeliğine (güneşin soğurulması) kadar bilim yoluyla evrenin başka bir güneş sisteminde yeni ve yaşanır bir Dünya bulamazsa, bu oluyor sadece.

Muhtemelen 5 milyar yıl -ki bir yıldızın ömrünün 10-15 milyar yıl kadar olduğu kabul ediliyor- daha ömrü kalan Güneşimizin soğurulmasından önce, bize en yakın yıldızın yaşamaya uygun bir gezegenine, ışık hızıyla bile ulaşabilmek için 5 yıla ihtiyacı olduğu bilindiğinden, insanoğlunun ışık hızının 5-6 katına ulaşması da gerekiyor ki bugünkü bilimsel hızla buna da imkân görülmüyor. Yani bugün doğruluğu kabul edilen izafiyet kanunu, Dünya için kıyamet günü olacak bir zamanda bile hala geçerli olacağa benziyor.

İşte yaşamakta olan bütün insanoğulları da ancak bu kadar bilebiliyor. Bütün kitapları okusak veya okumasak bile bir çuvalın dik durmasına veya durmamasına da gerek kalmıyor. Çünkü çuval ağaç liflerinden yapılır. Ağaçlarsa yüzlerce hatta binlerce sene yaşayabilir. Ne ki bize ilaç, yiyecek, içecek, giyecek vs. olarak geri dönen diğer habitat atığından bahsetmeye dahi gerek kalmıyor. Anlayacağınız insanoğluna, bütün doğaya gıpta etmek kalıyor sadece, oysa biz o vaz geçilemezi katlediyoruz. 

İstiklal döneminde, ülkemizdeki USA mandacılarının başatı olan Halide Edip, şayet bugün yaşıyor olsaydı; Wilson prensiplerini bile çoktan unutmuş olan ve İsrail kıyamının korumacılığını üstlenerek, şimdi Ortadoğu ve AB mandaterliğine soyunmuş bir USA’yı çoktan lügatinden silmiş olurdu. O zaman mandaterlik üzerine birçok vaazlar ve yazıtlarla Atatürk’ü etkilemeye kalkanları ve onların yandaşlarını kendi hüsranlarıyla baş başa bırakalım da bağımsızlığın ancak milli dik duruşla mümkün olabileceğini sonuna kadar savunan ve onu da elde ederek bizi bugünlere taşıyan yüce Atatürk’ü huşu, minnet ve coşkuyla bir daha yad edelim.

             Bir senelik horlamalı bir uykudan sonra Atatürk nedeniyle, yine Tunç Soyer kullanılarak; fasaryadan gündem yaratmak bağlamında tekrar açılan Vahdettin sorgulamasına, hele de hepimizin Atatürk olduğu ülkemizde, aymazlara abesle iştigal etmeyin demek bile aslında abesle iştigal etmek olur. Yine tarihin şaşmaz belgeleri üstüne saçtıkları birtakım kokuşuk ifrazatların sahiplerini muhatap yerine koyup, yeni bir üfürük balonu şişirmek isteyenler varsa bırakın oynaşmaya devam etsinler. Bana sorarsanız ‘geçiniz efendim!’ derim sadece.

             Erdoğan’ın söylediğine bakılırsa, Özel, Netanyahu gibi konuşarak onu anımsatıyormuş. Ne ki burada unuttuğu; şayet öyle olsaydı kendisinin de artık Sarayda oturup yandaşlarıyla kızma birader oynamaya devam edemeyeceği ve bunun da asla bir Gazze kıyamı kadar umura takılmayacağı olurdu.

           

§          “Hepimizin şahsi saadeti, çoğunluğun hayat ve saadetiyle mümkündür. Eğer çoğunluk, yani memleket ve millet, mesut ve mamur olmazsa beş-on kişinin saadetinden ne çıkar? Bir memleketteki azınlık, eğer menfaatini çoğunluğun cehaletinde ararsa, umumi felaket muhakkaktır. Şimdiye kadar izlenen yöntem, maalesef azınlığın refahının sağlanmasına yönelikti. Bu millet ve memleket, beş-on kişinin saadet ve selameti için, beş-on kişinin sefahati (zevk ve eğlencesi) yüzünden bu hale gelmiştir.” 

-Mustafa Kemal Atatürk-

 

             Sevgili öğretmenlerimizin milli anı gününde, yukarıda ki; bugünlerimize de ışık tutan veciz Atatürk betiğine iştirak ederek, ideal sahibi öğretmenlerimizin kutsal görevlerini bütün kalplerimizle kutlamaktan başka da bize, sonuna kadar kurtlar ve kuzular için de dönmeye devam edecek olan Dünyada, söyleyecek ne kalıyor ki.

             II. Meşrutiyet Döneminde devrilen Abdülhamit’i tekrar başlarına getirmek isteyen irticai Mollaların 31 Mart 1909 isyanını anımsatan bir yaygarayla yine kalkışma zamanının geldiğini öterek haber veren bir Tarikat papağanına sormak lazım. Hadi o zamanlar Abdülhamit vardı, bugün kimi çağırıyorsunuz acaba? Yoksa Erdoğan’dan memnun değil misiniz?

             Sizlerin ne oldum delisi olmanız için 21 yıldır bütün yolları açan, ışıkları yakan baş İmamınızdan memnun değilseniz çok büyük bir ayıp etmiş olursunuz. Ne var ki tarihin atıklar hurdalığından çalıntı bir irtica isyanına devrim diyerek, tarihin geriye sarılamayacağını bilemeyecek bir eblehlikle, sapla samanı karıştırıyor ve Atatürk’ü kopya etmekle bile Atatürk olunamayacağını hala öğrenememişseniz, kendi sonunuza da adım adım yaklaşıyorsunuz. O halde devam edin kuzgunlar!

              Sözün çıkarcası: Hayatımız çok buruştuğu için, bize de onu ütüleyip devşirmekten başka çıkar bir yol kalmıyor artık…

                                                                         Serendip Altındal

 Özün Kişiliğindir..

Özün Kişiliğinin Aynasıdır (Eski makaleler)

serendipaltindal02.blogspot.com

serendipaltindal94@gmail.com