Kurultayın
patırtısız, gürültüsüz ve kırıcı olmadan bittiği söylenirken, sanki istenmeyen bir
şeyler bekleniyormuş gibi tavır alanlar var ki ben bu beklentileri onların toy
ve tecrübesizliklerine veriyorum. Cumhuriyet tarihinin hangi safhasında kurucu
ve Atatürk’ün Partisi olan CHP’nin, kavgalı bir Kurultayına şahit olunmuştur.
Cumhuriyet
demokrasisinin asal Partisinin, şaibeli bir seçimden sonra, milletin kanını
emen Cumhur Hükümetinin bütün provokatif tasallutuna rağmen sinir zafiyetine kapılmadan
elit, etik ve altı ok ilkelerine yakışır bir Kurultay dönemi daha geçireceğini
elbette biliyor ve bekliyorduk, yine yanılmadık.
Özel’in
Başkanlığında toplanan ve gölge Kabinesiyle de Hükümeti temsil etmeye çalışan yeni
kadro umut veriyor mu? Diye sorulursa, evet veriyor hem de daha fazlasıyla da
gelecek vaat ediyor. Özel’in arkadaşça verdiği güven, bir Eczacı kökeniyle de özellikle
SGK kompleksinin bozulmuş ilaç akordunu yeniden ayarlayacağa benziyor. Bakalım,
zaman beklentilere cevap verecektir muhtemelen. Ayrıca Özel’in Kılıçdaroğlu’nun
danışmanlık için bir ofis açmasını da her türlü desteklemesinin, geçen yazımda
belirttiğim, Kılıçdaroğlu’nun manevi Senatoya terfi ettiği tezimi de
sentezleştiriyor.
Gazze
katliamıyla birlikte başlayan Dünya havasının yeni bir savaşa dönüşme olasılığı,
Rusya Savunma Bakanlığının bildirdiği üzere, çok teknolojik ve nükleer,
hipersonik Kıtalararası ve yenilmez silahlardan kabul edilen ‘Avangard’ isimli füzesinin,
savaş envanterine alınmasıyla da teyit edildi.
Dünya
dönüyor; ama kimse de fazla bir şey bilmiyor, hepimiz bir şeyler bildiğimizi
sanıp, kendimizi aldatıyoruz. Her şeyleri bildiğini sanıp, hatta bilim
terazisine de koyup tartarak aramızdan ayrılıp öbür tarafa gidenler, aslında
her şey denilenin ne olduğunu oraya gidince öğreniyorlar. Demek ki öbür tarafa
gidenler, memnun oluyorlar ki bu kayıpsız evrende gittikleri yerden, hiçbiri geri
dönmüyor.
Henüz
gitmeyenlerinse, gidenlerin öğrendiklerini sandıkları asal gerçekleri, olası bütün
bilimselliklerine rağmen gitmeden öğrenemeyecekleridir, Dünya insanı olarak 5
milyon yıllık yaşam tünelinde öğrenebildiğimiz ya da öngörebildiğimiz budur sadece.
Einstein’ın söylediği gibi de ‘Tanrıyı bilim yoluyla öğrenebileceğiz’ sözü, yeni
bilgi ve bulgularla biz ona yaklaştıkça o bizden uzaklaştığı nedeniyle de şimdilik
havada asılı kalıyor.
Çünkü evren
devamlı büyüdüğü için de öbür tarafa gitmeden, gerçek bilgiye ulaşamayacağımız anlaşılır
oluyor. Dinler ise düşünsel paradigmalar olduğu için Homosaphien’in de tek avuntusu;
şayet kendi Tengri karadeliğine (güneşin soğurulması) kadar bilim yoluyla evrenin
başka bir güneş sisteminde yeni ve yaşanır bir Dünya bulamazsa, bu oluyor
sadece.
Muhtemelen
5 milyar yıl -ki bir yıldızın ömrünün 10-15 milyar yıl kadar olduğu kabul ediliyor-
daha ömrü kalan Güneşimizin soğurulmasından önce, bize en yakın yıldızın yaşamaya
uygun bir gezegenine, ışık hızıyla bile ulaşabilmek için 5 yıla ihtiyacı olduğu
bilindiğinden, insanoğlunun ışık hızının 5-6 katına ulaşması da gerekiyor ki bugünkü
bilimsel hızla buna da imkân görülmüyor. Yani bugün doğruluğu kabul edilen izafiyet
kanunu, Dünya için kıyamet günü olacak bir zamanda bile hala geçerli olacağa
benziyor.
İşte yaşamakta
olan bütün insanoğulları da ancak bu kadar bilebiliyor. Bütün kitapları okusak
veya okumasak bile bir çuvalın dik durmasına veya durmamasına da gerek kalmıyor.
Çünkü çuval ağaç liflerinden yapılır. Ağaçlarsa yüzlerce hatta binlerce sene
yaşayabilir. Ne ki bize ilaç, yiyecek, içecek, giyecek vs. olarak geri dönen
diğer habitat atığından bahsetmeye dahi gerek kalmıyor. Anlayacağınız insanoğluna,
bütün doğaya gıpta etmek kalıyor sadece, oysa biz o vaz geçilemezi katlediyoruz.
İstiklal
döneminde, ülkemizdeki USA mandacılarının başatı olan Halide Edip, şayet bugün
yaşıyor olsaydı; Wilson prensiplerini bile çoktan unutmuş olan ve İsrail kıyamının
korumacılığını üstlenerek, şimdi Ortadoğu ve AB mandaterliğine soyunmuş bir USA’yı
çoktan lügatinden silmiş olurdu. O zaman mandaterlik üzerine birçok vaazlar ve
yazıtlarla Atatürk’ü etkilemeye kalkanları ve onların yandaşlarını kendi
hüsranlarıyla baş başa bırakalım da bağımsızlığın ancak milli dik duruşla
mümkün olabileceğini sonuna kadar savunan ve onu da elde ederek bizi bugünlere
taşıyan yüce Atatürk’ü huşu, minnet ve coşkuyla bir daha yad edelim.
Bir
senelik horlamalı bir uykudan sonra Atatürk nedeniyle, yine Tunç Soyer kullanılarak;
fasaryadan gündem yaratmak bağlamında tekrar açılan Vahdettin sorgulamasına,
hele de hepimizin Atatürk olduğu ülkemizde, aymazlara abesle iştigal etmeyin demek
bile aslında abesle iştigal etmek olur. Yine tarihin şaşmaz belgeleri üstüne saçtıkları
birtakım kokuşuk ifrazatların sahiplerini muhatap yerine koyup, yeni bir üfürük
balonu şişirmek isteyenler varsa bırakın oynaşmaya devam etsinler. Bana
sorarsanız ‘geçiniz efendim!’ derim sadece.
Erdoğan’ın
söylediğine bakılırsa, Özel, Netanyahu gibi konuşarak onu anımsatıyormuş. Ne ki
burada unuttuğu; şayet öyle olsaydı kendisinin de artık Sarayda oturup
yandaşlarıyla kızma birader oynamaya devam edemeyeceği ve bunun da asla bir Gazze
kıyamı kadar umura takılmayacağı olurdu.
§ “Hepimizin şahsi saadeti, çoğunluğun hayat ve saadetiyle
mümkündür. Eğer çoğunluk, yani memleket ve millet, mesut ve mamur olmazsa beş-on
kişinin saadetinden ne çıkar? Bir memleketteki azınlık, eğer menfaatini
çoğunluğun cehaletinde ararsa, umumi felaket muhakkaktır. Şimdiye kadar izlenen
yöntem, maalesef azınlığın refahının sağlanmasına yönelikti. Bu millet ve
memleket, beş-on kişinin saadet ve selameti için, beş-on kişinin sefahati (zevk
ve eğlencesi) yüzünden bu hale gelmiştir.”
-Mustafa Kemal Atatürk-
Sevgili
öğretmenlerimizin milli anı gününde, yukarıda ki; bugünlerimize de ışık tutan veciz
Atatürk betiğine iştirak ederek, ideal sahibi öğretmenlerimizin kutsal
görevlerini bütün kalplerimizle kutlamaktan başka da bize, sonuna kadar kurtlar
ve kuzular için de dönmeye devam edecek olan Dünyada, söyleyecek ne kalıyor ki.
II.
Meşrutiyet Döneminde devrilen Abdülhamit’i tekrar başlarına getirmek isteyen irticai
Mollaların 31 Mart 1909 isyanını anımsatan bir yaygarayla yine kalkışma zamanının
geldiğini öterek haber veren bir Tarikat papağanına sormak lazım. Hadi o
zamanlar Abdülhamit vardı, bugün kimi çağırıyorsunuz acaba? Yoksa Erdoğan’dan
memnun değil misiniz?
Sizlerin
ne oldum delisi olmanız için 21 yıldır bütün yolları açan, ışıkları yakan baş
İmamınızdan memnun değilseniz çok büyük bir ayıp etmiş olursunuz. Ne var ki tarihin
atıklar hurdalığından çalıntı bir irtica isyanına devrim diyerek, tarihin geriye
sarılamayacağını bilemeyecek bir eblehlikle, sapla samanı karıştırıyor ve Atatürk’ü
kopya etmekle bile Atatürk olunamayacağını hala öğrenememişseniz, kendi
sonunuza da adım adım yaklaşıyorsunuz. O halde devam edin kuzgunlar!
Sözün
çıkarcası: Hayatımız çok buruştuğu için, bize de onu ütüleyip devşirmekten
başka çıkar bir yol kalmıyor artık…
Serendip Altındal
Özün Kişiliğindir..
Özün Kişiliğinin Aynasıdır
(Eski makaleler)
serendipaltindal02.blogspot.com
serendipaltindal94@gmail.com