Gönüldaşlık
ille de mantık sahibi olunduğunu göstermez. Dolayısıyla kendi hesabıma,
Kurultayın değişimcilere prim vermesi de verenlerin mantıklı olduğunu
sergilemez diyorum. Çünkü arkada bırakılacak olan Kılıçdaroğlu, iddia edildiği
gibi seçimi kaybetmemiş bilakis seçim elinden tarihi bir gasp yoluyla
alınmıştır.
Böylece gözümüze
parmağını sokan bu doğruyu da yadsıyıp, daha genel seçimlere 5 yıl kala, CHP de
hem de sevilen başarılı ve deneyimli bir Lider değişimine gitmek, muhtemelen döneminde
Ecevit’in yaptığı gibi Partiyi bölerek daha da küçültür. Çünkü CHP ondan sonra da
ilke değişimleri yaşayarak -ki belki de bunalıma girerek- bir daha İktidar
olamamıştır.
İşte tam
da bu nedenle, değişimi zamansız, yetersiz ve yersiz buluyorum. Ayrıca bu durum
Kaptan Kılıçdaroğlu’nun, anlayanlar için, sular duruluncaya kadar neden güvenli
bir Liman aradığını da ortaya koyuyor. Yukardaki ifadem seçim öncesi
hissiyatımdı. Bakalım, Kurultayda neler olacak?
Yukarıdaki
satırları ifade ettikten sonra yaşadığımız Kurultayda ise, önce Kılıçdaroğlu’nun
hak ettiği deneyimli ve akıllı bir Lider olma vasıflarıyla, İmamoğlu’nu Kurultay
Başkanı yaptırarak, 2028 Seçimlerine CHP Başkanı olarak hazırlamak akılcılığına
bir daha tanık olduk. Bir laf vardır hani, ‘ne sen ne de ben; ama Adalet her
zaman haklıdır’ denir.
Çünkü Adalet
aynı zamanda her zaman doğru işleyen mantıktır. Ve aynı mantığa göre de ‘emekten
mi, sermayeden mi yanasınız?’ sorusuna verilecek tek bir cevap vardır. Emek
olmadan sermaye olabilir mi hiç? Çünkü sermaye, emekten çalınan artı artık yatırımcı
fonudur.
Nitekim
CHP erklerine ve yasalara göre de Özgür Özel yeni Başkan seçildi, kutlarız. Lakin
Kılıçdaroğlu’nun tespit ve görüşlerine her zaman müracaat edilecek, CHP’nin
olgun ve deneyimli aydınlarını içeren manevi Senatosuna terfi etmesini de birlikte
kutluyoruz. Nasıl olsa gelecek günler, emmioğullarının ortak yapısından oluşan yeni
doğruları da yine tecrübesiz ve anlamaz kafalara sokacaktır.
Değişim rüzgârına
yelken açmış; ama olgun ve deneyimli olanlarla her zaman akortları buluşmayan
bir genç kuşağın aceleci oldubittisiyle oluşan bir seçime rağmen, CHP’nin erdem
ve kültür seviyesine yakışan bir seçim olacağı elbette bekleniyordu, öyle de oldu
nitekim. Kardeşçe bir devri teslim yapıldı. Başkan seçilen Özel’in yakın ara icraatlarına
bakıldığında, daha Demokrat MYK yönetimli, oto kontrollü Hükümet izlemcisi ve meclis
aktiviteli bir CHP vaat ettiği anlaşılıyor. Bu arada kurulan bir gölge Kabine de
CHP adına atılan sosyal demokratik çağdaş yeni bir adımdır.
Dilerim,
özgün ve laik Cumhuriyetimiz için hayırlı olur. Neyse, ben tüm çocuklarımız ve
torunlarımızın milli müktesebatları hesabına, kendi beyin ölümüm
gerçekleşinceye kadar ve ahde vefam nedeniyle, kendi sonuma kadar yazmak
zorunda olacağım ardıl düşüncelerime devam edeyim o zaman!
Avrupa Konvansiyonel Silahlı Kuvvetler Antlaşmasını terk eden Rusya,
bana göre de Dünya Liderliği bağlamında, megaloman erozyonları tavan yapmış
olanlara en açık ve akılcı cevabı verdi, anlaşıldığı üzere. Sonunda yeni bir
Dünya Harbinin de oluşabileceğine işaret eden bu algıda, yabancılardan oluşan terörist
Lejyonerlerden başka orduları da artık kalmayanların, nelere baş vuracakları,
kendilerini nasıl savunacakları da soru demetleri oluşturmaya başladı böylece.
Zira konu teknoloji ve silah gücüyse; elbette ve belki de daha fazlası ve daha
da modernleri karşı cephelerde kendilerini karşılıyor olacaktır nasılsa.
Atalay meselesinde ise AYM’nin aldığı anayasal ihlal kararı, muhtemelen
Saray cephesinden gelen emperyalist telkinli bir dürtü ile Yargıtay’ı anayasaya
aykırı ihlalciler tarafını desteklemeye yönlendirip, eleştirme değil sadece
yargı haklarını kullanmak zorunda olan iki anayasal Yargı kurumunu karşı karşıya
getirirken, daha da büyük bir Anayasa ihlali oluşturarak, aslında bir Cunta
Devletinin işaret fişeğini de ateşlemiş oldu.
Öyle ya, bir eksiğimiz buydu ne ki bu da başımıza geldi uzatmalı Hazretler
aracılığıyla. Aynı bağlamda Erdoğan’ın Yargıtay’ı onaylaması; kısaca ‘bana
uymayan anti millîdir’ özümsemesi olarak bir daha tarafından teyit edilmiş
oldu. Böylece de Millet olarak Yargı yerine milli(!) vasıflı ve milleti temsil
eden ve adalete sokulan bir kargı ile de
tanışmış olduk.
Atatürk ve Cumhuriyet karşıtı olmak, tartışılamaz bir şekilde vatana
ihanetle özdeştir. Cumhurbaşkanı söz verdiklerini bile tutamıyorsa, artık söylediklerine
değil söylemediklerine bakılması gerekmektedir. Bunun da ana nedeni, topluca
emperyalist ümmeti haline getirilmiş olmakta aranılmalıdır. Zira anayasayı
tartışmak AKP Hükümetinin kendi meşruiyetini inkâr etmesinin açık bir ikrarıdır.
İşte güncelimiz bu olunca da bize söyleyecek ne kalmıştır. Devri teslimi de
yaptıktan sonra; artık, görevine hızlı başlayan Özel bileşkesinde oluşacak yeni
gelişmelerin, dikkatle izlenmesi ve aralıksız yenilerinin beklenmesi gerekmektedir.
Demek ki ilk olarak, uluslararası acınası bir duruma düşmemek ve yeni
olumsuz istatistiklerde sıra başı olmamak için, Atalay ihlalinin yüksek
Mahkemeler arası bir anayasal krize dönüşmesine asla izin verilmemelidir. Peki Atalay
ile bu kadar uğraşılmasının nedeni nedir? Belki de tam bağımsız bir sosyal
demokrasi için aranan Lider bulunmuştur, kim bilir? Ve aziz Atatürk’ün de
yoluna, Osmanlı Hükümeti tarafından ne taşlar döşendiği ise hiç unutulmamalıdır.
Senden sonra her 10 Kasım’da olduğu gibi YENİ YAŞ GÜNÜN, eskilerini
aşan ve her geçen gün daha da büyüyerek 85 yıl sonra bile yedi düveli kıskandıran
bir saygı, sevgi ve özlem ile bir daha kutlandı. Komşumuz olan ilk okuldaki
anma toplantısında, minik kız ve erkek çocuklarımızın söyledikleri şiirler ve
şarkılar hala kulaklarımızda çınlıyor, gözlerimizi yaşartıyor. Seninle olan
günler rüzgâr gibi geçti. Lakin bugün sensiz yaşanılan kara günler yaşlanarak ağırlaşıyor
ve senin eksikliğini hepimize çok daha fazla hissettiriyor.
Ebediyete kadar milletinin beyninde ve kalbinde yaşayacağına hiç kuşkun
olmasın SEVGİLİ ATATÜRK…
β Bağımsızlık
için eninde sonunda düşmanla bütün varlığımızla vuruşarak onu mağlup etmekten
başka karar ve çare yoktur ve olamaz! Sinir gevşetici sözlere, telkinlere önem
verilmemeli ve itimat edilmemelidir. Osmanlı tarzı idare ve siyasetinin
yarattığı bu çeşit anlayış reddedilmelidir. Ordu ile, muharebe ile, inat ile bu
işin içinden çıkılmaz şeklindeki kaynağı dışarıda olan, öğütlere uyarak; bir
vatan, bir millet bağımsızlığı kurtulamaz. Tarih, böyle bir olay kaydetmemiştir.
Bunun aksini düşünerek hareket edeceklerin, acılı sonuçlarla karşılaşacaklarına
şüphe yoktur.
Mustafa Kemal Atatürk 1922
(2-637)
Serendip Altındal
Özün Kişiliğindir..
Özün Kişiliğinin Aynasıdır
(Eski makaleler)
serendipaltindal02.blogspot.com