Blog Arşivi

1 Ekim 2023 Pazar

DEĞİŞİM DEDİKLERİ..

          

        


  Zaman denilen olguda, sırası gelen her fenomenin evrensel değişimden veya devinimden asla kaçamayacağı, bilimsel bir gerçektir. Yalnız değişim rüzgârına vaktinden önce kapılan birileri, illaki değişim diyerek, CHP namlı ve bütün Cumhuriyeti içine sindiren, Atatürk’ün neferi olmuş ve bağlamında Atasından sonra da en büyük Atasal mirası üstlenmiş bir kuruluş Partisini, adeta sokaktaki temizlik ekiplerine teslim edercesine gösterdikleri bu telaşı anlamak zordur. Yoksa bunlar bizi sömürge yapmaya çalışanların direktiflerine göre mi çalışmaktadırlar.

 

Oysa Başkan Kılıçdaroğlu’nun değişim bağlamında, Kurultay çerçevesinde verdiği tebliğ ve PYM seçim termini çok açıktır. Bağlamında İmamoğlu’nu destekleyin çağrısı da bana göre düşündürücüdür. Çünkü çapraz müdahillerin, yapay yargıyla İmamoğlu’nu kilitleyecekleri de ortadadır. Hoş aynı mealde bir fezleke Kılıçdaroğlu içinde vardır; ama onu tutabilmeleri zordur. Peki İstanbul kime emanet edilecektir o zaman. Yoksa bizim biraderlerin değişimden anladıkları bu mudur?

 

Ne var ki yapılacak Başkanlık seçiminde, hayatının yarısını Devlet Memurluğuna adamış bir deneyim adamının yerine, neyi nasıl veya kimi koyacakları akıllarda soru işareti oluşturmaktadır. Şaibeli bir seçimin hiç hak edilmediği bir şekilde zorla ellerinden koparılmış olan milli, ki aslında milli olduğu da söylenemeyecek zorunlu bir ittifak yapılmıştır. Ve seçim sonucu gerçekte bütün iştirakçilerin ortak paydası iken, sanki tek suçlu ve sorumluluğun, aslında bütün ittifakı tek başına inşa ederek seçimleri, başta Metropoller olmak üzere, neredeyse bütün ülke sathında kazanacak noktaya taşımış bir Kılıçdaroğlu’na ait olduğunu düşünmek bile, aslında akılcılıkla asla izah edilemez.

 

Sarayın meşruiyetinin kaybolduğu, sosyal Devletin çöktüğü, enflasyonist menfaat gruplarının Devletten iplerini koparttığı tam da böyle bir ortamda, CHP gibi bir temel yapı üstünde, nasıl çözeceklerini bilemedikleri yeni hesaplara kalkışmak, geleceğin laik Cumhuriyet temelini ne kadar güvenli bir hale getirebilir. Kiracı ile ev sahiplerinin bile birbirlerini kovaladıkları böylesi bir ülkede, Devlet otoritesinin herkesin anlayacağı bir dille yeniden sağlanabilmesi, ancak Kılıçdaroğlu gibi deneyimli, bağımsız, menfaat işleri olmayan, güvenilir, ne söylediğini bilen, adaletten asla taviz vermeyen, aklı başında, Kuvayı milli, cesur ve tecrübeli bir Lidere ihtiyaç hissettirmektedir.

 

 Daha iyisini biliyorsanız bize de tanıtın da bilelim. Zira Türkiye Cumhuriyeti ne Roma İmparatorluğudur ve ne de başımızda Neron vardır. Çünkü ucube sistemin tek karar insanı, artık halka verdiği sözleri de unutuyor ve sorumluluk taşıyamayacak kadar da bilinç kaybı yaşıyorsa ALZ durumu ilerlemiştir. Bu durumda da görevinden acilen istifa etmeli ya da ettirilmelidir. Yoksa ülkemizin durumu, vahim ötesi hazindir de.

 

Şayet siyaseti yok farz edip umutsuzlukla, Senato ve Meclis yolundan sapılırsa, Hükümet tamamen gulyabanilerin eline geçer ve halk sadece çağ dışı bir ümmet olur yeniden. Esasen emperyalist planlarca asal memurlarının Ekonomi ve MB’nin başına getirilmesi, Erdoğan’ı salt konu mankeni yaparak ve sadece oligarşik yapının korunarak Meclisin yok sayılması, niyetlerinin ne olduğunu açıkça göstermiyor mu? Yani özellikle de Adaleti, ekonomisi ve ordusu milli olmayan bir Devlete Devlet denebilir mi? Ve böylesi sömürge değil de nedir? Sonra da Vatan, Millet, Sakarya edebiyatı; geçiniz efendim! Hani biz anımsatalım da isteyen tutsun uçurtmanın ipini.

 

Ben seçmenim, tıpkı diğer sıradan vatandaşlarım gibi. Kafa yapım kiminle eşleşiyorsa ona rey veririm. Yani diğeri ağzıyla kuş bile tutuyor olsa havasını alır. Çünkü icraattır bizim esas meselemiz, 7/24 saat sallamak değil. Birileri istedikleri kadar ittifak yapıp, sallayıp dursunlar, neticede seçmen her zaman bildiğini okur ve okuyacaktır da. O halde bu ittifak uğultuları nedendir, bırakın istediği gibi girsin herkes yerel seçime. Neticede seçecekleri bir Belediye Başkanıdır. Ve onun bir ayağı da esasen Devlete bağlıdır. Yalnız dikkat edilecek husus, seçmenin tamamıyla bağımsız ve etki altında kalmadan özgür iradesiyle karar vermesidir. Ki hak dürüst, adil ve aklı başında olanların eline geçsin.

 

İşte o zaman ak ve kara nasıl olsa çıkacaktır ortaya ve gerisi ise abesle iştigal olacaktır her zamanki gibi yine. Bilhassa da eskiler buna defalarca şahit olmadılar mı, ülkelerinde. Yoksa ekonomi/politik nedeniyle salt, pastayı paylaşma mutabakatı mı yapılmak isteniyor sadece. Seçmen iradesinden başka hesapların tutmadığını hala anlayamadık mı?

 

Anlayamayanlardan birisi de Akşener’dir muhtemelen, çünkü hala çevresindeki yönü belirsiz bolca türbülansa göre yelken açmaya çalışıyor, ki bu mümkün değildir. Zira teknesi sadece olduğu yerde döner durur ve kendi anaforuna kapılarak da yok olur. Belki de Akşener bütün muhalefetle arasını bozarak, kendisine AKP de yeni bir yer yapmaya çalışıyor, kim bilir?

 

Mesela genel seçimlerde kazanması mutlak olan ittifakın elinden doğum günü pastalarını, milli müktesebata yabancı ellerin nasıl kapıp kaçtığına daha yeni şahit olmadık mı? Böyle bir durumda seçmen iradesinin bile işe yaramayacağını bilmem söylemeye gerek var mı? Yani her şeyden önce de seçim güvenliğini sağlamak lazımdır. Demek ki genel seçimlerde bunu sağlayamamışlardır. Hele de seçmen iradesini kısa vadede değiştirmeye kalkmak zor iştir; ama imkânsız değildir.

 

O halde tamamıyla bu gerçeğe acilen odaklanılmalıdır ve de afaki değişim çağrılarından önce. Afaki derken de aslında ifade etmeye çalıştığım, “daha kötüsü olur, öyleyse elinizdekiyle iktifa edin” diyen yeni değişimciler de dikkate alınarak, yeni tuzaklara düşülmemesi gereğini anımsatmak içindir. Çünkü, şayet siz mutsuz ve umutsuzsanız, bilin ki o zaman sadece sizi mağdur edenler mutlu ve umutlu olacaklardır. Zira siz kendi bacaklarınıza sıkmış, onlarda yine sizin enayiliğinizden prim sağlamış olacaklardır.

 

Bugün iplerimizi ellerinde tutanların ve Biden parmağının gösterdiği istikametten asla sapamayacak olanların bile onayladığına göre, yukarıya doğru hızla seyreden enflasyonla, herkesin bildiği nedenlerle, ters oranda batmaya meyleden ekonomik durumun düzeltilebilmesine, en azından 2028’e kadar asla imkân yoktur. Meğer ki ‘ya tamam ya devam’ yolunda ve Kemalist zırhı altında azimli bir CHP, Başkanından son neferine kadar, bağımsız sosyal Devlet doğrultusunda yeniden dirilmeye ve ucube İktidarın koltuk zamklarını kazımaya karar vermiş olmasın.

 

Ancak halkla buluşacak böylesi bir durum ses getirebilecek ve halkçılığın altı okundan birisi olan İnkılapçılığı da öne çekebilecektir. Yani neticede tek karar mercii olması gereken, anayasamıza göre de kararlı bir muhalefet Liderliğinde, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olan Türk Halkıdır. Yoksa, faiz maiz, Şimşek mimşek, MB, IMF, Altın, yabancı yatırım, Dolar, TL vs. hepsi fasaryadır.

 

100. Yılında Cumhuriyetimizi gasp ettiği varsılıyla kendisini kandıran emperyalist ve içimizdeki müstevlileri, olmazsa olmaz İnkılap değişimini yaşadıklarında; Cumhuriyetimizin ‘Görkemli Hatıraları’ tarihinde asla yer alamayacaklarını ve sadece kara bir leke olarak anımsanacaklarını da nasıl olsa hep birlikte anlayacaklardır.

 

Öyle ya rahmetli Atatürk’ün nesi vardı, İstiklal Harbi ve arkasından milli sanayi dahil, zamanın Dünya lideri yapılan Türk ekonomisini, sadece kendi liderliğindeki Türk Milleti yani Halkı sağlamadı mı? O halde şimdi bu kadar imkân ve araç bolluğunda, hem de o zaman yapılabilenden çok daha fazlası, bugün neden yapılamasın ki. Ayrıca dâhi rahmetlimizin de bilhassa vurguladığı gibi hepimiz bir Atatürk değil miyiz?

                                                            Serendip Altındal

 

Özün Kişiliğindir..

Özün Kişiliğinin Aynasıdır (Eski makaleler)

serendipaltindal02.blogspot.com

serendipaltindal94@gmail.com