Tarikatlaşmak; Ehli Beyt’ in imankâr
ve Sosyalist İslam’ını biatkâr ve Monarşist kılar. Vatikan Liderliğindeki emperyalist
Hristiyan dünyası da bunu ister aslında. Dolayısıyla da geriye kalanın içinde,
gerçek İslam’ı aramak artık boşuna bir çaba olur. 15 Temmuz’un kontrollü darbe
olarak ifade edilmesinin nedeni ise; USA Çakalının tek darbede FETÖ’yü, hem
Erdoğan’a bertaraf ettirip sustalı maymuna çevirirken, hem de 2023 seçimlerini tekrar
kazandırtarak, Erdoğan ile devam edecek yapay İslam sentezi misyonuyla da BOP’
un istenen ve beklenen sonuna bir adım daha yaklaşmaktır. Hadi bakalım önce çocuklar
aşıya ve hepimize de Kolay gelsin o zaman!
Ekonomi Politik maddeseli USA ve AB
Devletlerini giderek öyle bir duruma getiriyor ki, AB yeni kavimler göçü yaşarken,
USA eski sömürgeleri olan bütün Güneyli Latinoların atıklarını, bugün kendi
Eyaletlerine toplamak zorunda kalıyor. Mesela Küba’nın bile ilk USA mültecileri;
Castro’nun ülkesini temizlemek amacıyla boşalttığı hapishanelerin ağır suçlularıydı.
Böylece eski sömürgecilerin bugün ‘kendim ettim kendim buldum’ mealinde yaşadıkları
veya yaşamak zorunda bırakıldıkları durumun acınır bir yanı yoktur ve sadece
trajikomik bir komedi haline gelmiştir artık. Bakalım biz bugünlerde içimizde
toplanarak, depremzedelerin yıkık evlerini bile soyan, çocuklarımızı dahi hapları
ve tozlarıyla zehirleyen Mafya kaşalotlarını, bakalım nerelere yolcu edecek,
ülkemizi nasıl temizleyeceğiz. Ve ülkesi bizden de zor durumda olan; ama emekliler,
askerler ve memurlarına %100 zam verebilen bir Esad’dan, acaba daha neler öğrenebileceğiz.
CHP Logosu altında seçimlere giren
ve sonrada bundan duydukları pişmanlığı söyleyerek kendilerini aklamaya çalışan
Partilerin bazı idrak özürlü sözcülerine, bir hatırlatma yapalım; aslında tek
başınıza Erdoğan gölgesi altında asla alamayacağınız reyleri, ancak Milli İttifak
şemsiyesi altında alabildiğinizi sakın unutmayın. Yoksa ve belki de Cumhur ittifakı
yapmaya adeta icbar edileceğiniz, bütün söylediklerinizi inkâr etmek ve Erdoğan
şamarı altında tükürdüğünüzü de yutmak zorunda kalarak, bugün rezil olup kalan
itibarlarınızı da sıfırlayacağınızı, sakın ola yadsımayın. Bilin ve hiç
aklınızdan çıkarmayın ki bu trajik ve acınası durumdan sizi sadece Kılıçdaroğlu
Liderliğinde, Milli İrade bayraklı CHP Logosu kurtarmıştır.
Dolmabahçe’ye hatıra resmi çektirmek
için gelmemiş olan USA 6. Filo Sancak gemisinin resmi bile Karadeniz’in yakın
bir süreçte bir harp denizi haline geleceğinin göstergesidir aslında. Bu
çerçevede kalınca da Ukrayna’nın, Rusya cephesi karşısında Batı emperyali
Megalo İdeasının, çoktan gözden çıkardığı son kale olarak görüldüğü
anlaşılıyor. Demek ki İnsan hakları beyannamesinin her sıkıştıklarında edebiyatını
yapan NATO ve müşrikleri, sonunda gerçek yüzlerini tekrar ortaya koydular ve özgün
megaloları bağlamında Cehennemin kapısını yine araladılar.
Ha
ne mi olur? Bu kafa giderek hafif Karadeniz Poyrazıyla başlayan, ne var ki bir Nükleer
fırtınaya dönüşebilecek durumun, şimdi altından nasıl kalkılabileceğini de kara
kara düşünecek hale gelir. Bize ne olur diye sorulursa; kafaları daha da
karışacak ve başka da bir becerileri olmayan bizim lafazan Cabbarların,
herhangi bir tedbir alamayacakları da bir Devlet sırrı olmadığından; bize de
artık Tanrı ülkemizi ve cümlemizi korusun demek düşer. Ya da çaresizliğe her
zaman şirk koyan, gerçek Kemalist, yaratıcı, ki devasa günahlarıyla din şapkası
altında, Tanrıya el açıp af bekleyenlerden (Nisa 48, 137) olmayan milli Türk
iradesinin, derhal harekete geçmesi, artık kaçınılamaz olur.
Ve
bugün ülkemizin Orta çağ bakiyesi bir din yaftalı güncel paradoksu varsa ve bu
ezilesi kamburu halen de sırtımızdan atamıyorsak, bu sıkıntının yarım bırakılan
Atatürk Devrimlerinin, bilhassa da Atatürk’ün göz nuru olduğu halde bir türlü yapılamayan
toprak reformu bileşkesinde, çağlar ötesinde kalmış Feodal toprak Derebeyliği
ve Tarikatlar nedeniyle olduğunu da asla unutmamalıyız. Bir ülkenin
sömürgeleşmesinde, tamamen Feodal yapı ve geliştirilmeyen kırsal kesimin ana
neden olduğu da şayet biliniyorsa, seçimde akim kalan Türk Milli İradesinin
bugün tek problemi, yılların bilhassa toprak Ağası Menderes DP’sinin özellikle
ihmal ettiği kırsal kesimdir. Şimdi Feodal ülkeler ve kullanım tarihleri geçmiş
bozuk siyasalar dostu emperyalistin, neden ülkemizde hala aynı yapıyı ve
yandaşlarını desteklediği herhalde daha iyi anlaşılıyordur. Dolayısıyla Erdoğan,
resmin bir de bu tarafına bakmalıdır, tabi bakabiliyor ya da baktırılıyorsa.
Kendisinden
manifesto nitelikli bir konuşma beklenen, belagati düzgün Akşener’den, yine amiyane
tarzıyla oluşturduğu bir Parti bildirgesinden başka da somut bir süje çıkmadı.
Anlaşıldığı üzere de kayıplarını milli ittifaka fatura eden Akşener, kendisi ve
Partisi doğrultusunda milliyetçi kulvarda azalan kadrosuyla yürümeye çalışırken,
daha da pekiştirilmiş bağımsız bir milli ittifaka acilen ihtiyacı olduğunu; ki
her ne kadar aksini ifade etmek istese de bir kere daha ortaya koydu. Çünkü
bilindiği gibi, akan su her zaman yolunu bulur ve bundan sonrada bulacaktır. Ya
da akması gereken kan, vakti geldiğinde hep akacaktır. Hele de heterodoks
emperyalist bir Batı ittifakıyla milli irademize neredeyse pranga takıldığı bu günlerde,
Milli İttifak yolundan ayrılmak ve yapayalnız kalmak, milli siyasa alanında
havlu atmak demek olur, ki aksini yapacak siyasetçi de artık korumasız dolaşamaz
hale gelir kendi ülkesinde. Bilmem anlaşılır oldu mu?
Yeni
basılan 500 Liralık Banknotlara baktığınızda Erdoğan’ın genç dönemlerine ait bir
resmiyle karşılaşıyorsunuz. Oysa sevgili Atatürk’ün güncel döneminden bir resmin
paramıza konduğu yıllarla bir empati oluşturacak olursanız, o zaman Dünya
zirvesinde olan Türk Lirasıyla bugünkü paramız arasında devasa alış gücüne eş nominal
değer farkını da derhal anımsamanız gerekir. Herhalde, diğer paralar karşısında
sıfırlanmış paramızla yaşamaya çalıştığımız bu kâbus günlerinin, daha da çabuk unutulabilmesi
için böyle bir ayarlama yapmak zorunda kaldılar belki de. Çünkü gelecek nesillerimiz
bırakın değersiz Banknotları, bu günleri dahi nasıl olsa anımsamayacaklardır
bile. Ne var ki Muhteremler acaba bunu anlayabilecekler mi?
30
Ağustos 1922 tarihinde Dumlupınar’da başlayıp İzmir’de sona eren Başkumandanlık
meydan muharebesinin anıları, artık Dünya tarihinde bile bir belgesel olmuştur.
Bugün kimliğimizi borçlu olduğumuz, Atatürk Liderliğindeki Türk ordusunun emsali
olmayan bu muhteşem zaferi, bir kere daha hepimize kutlu olsun. Ve en karanlık,
en sıkıntılı günlerimizde bile gökyüzümüzde parlayarak hep bizim rotamızı gösterecek
ebedi yıldızımız olarak, uzayda yerini çoktan almış olduğunu da asla
unutmayalım. Ve bilelim ki her gece gökyüzünde parlayan en parlak yıldız, sembolik
olarak her 30 Ağustos’ta Türkiye Cumhuriyet’inin Zafer gününü ebediyete kadar da
nesillerimize anımsatacaktır artık. Ki bu bağlamda ‘30 Ağustos 2023’ tarihini, kendi
yazımla da kendim ve tüm okurlarım için belgeliyorum. Arada bir anımsayın
yeter.
Serendip
Altındal
serendipaltindal02.blogspot.com