Bodrumda tatil yapan kadınlı erkekli
Suudları izlediğinizde, İslam’ın bugün aslında sadece Saray uşaklarıyla
sokaklarda yaşam savaşı veren Bedevi toplumları için bir sömürü aracı olduğunu,
fazla uğraş bile gerektirmeden anlayabiliyorsunuz. Çünkü para içinde yüzen
kadınlı erkekli bütün Saray efradının, fütursuz ve asla İslam tarzı olmayan yaşam
tarzlarına baktığınızda, ülkelerinde sopayla uygulattıkları İslami şeriatın,
bunların yanından bile geçmediği derhal görülüyor.
O
zaman da şöyle bir soru akla geliyor. O halde nedendir bu aşırı din simsarlığı
ve insan ayırımcılığı? Yoksa hepiniz, tıpkı bizim itibarlı(!) Saraylılar gibi Siyonist
emperyalizmin paralı mürtecilerine mi dönüştürüldünüz? Bu arada Siyonist mafyanın
elinde bir USA manivelası haline gelen, Alzheimer başlangıçlı Biden, acaba
neden bizim Erdoğan’ı hiç yadsıtmıyor. Çünkü Türkiye’miz bugün siyasi Devletler
arenasında ortak bir partner olarak değil; tıpkı da İstiklal Harbi öncesi olduğu
gibi, paylaşılması gereken topraklar sahibi bir sömürge olarak görülüyor. Tabii
bu durumu da sırf bu nedenle tepemize konmuş bir oligarşik İktidara borçlu
olduğumuzu, acaba hala idrak edemiyor muyuz?
Ayrıca
ülkemizde türlü türlü ritüellerle (tarikat eksenli şov dansları) din simsarlığı
yapan ve emperyalist beslemesi Vatikan imamlı tarikatların bolluğu ise hepimize
esasen İslam’ı yadsıtıyor anlaşıldığı üzere. Neden mi Vatikan beslemeli, çünkü
emperyalizmin (kapitalist Siyonizm) en büyük korkusu, aslı Sosyalizm olan
gerçek İslam’dır (Ehli Beyt). Bunların Menzil deneni ise Kabalist, Siyonist ara
parantezleriyle FETÖ dan daha tehlikeli olarak betimleniyor.
Şimdi
ise merak edilen, üç kardeş arasında bölündüğü söylenen Menzil Tarikatının,
Türkiye Cumhuriyetinden bir İslam Devleti yapmayı kafasına koymuş emperyalist Siyonizm’in,
bakalım hangi kardeşi bir numara yapacağıdır. Şimdi de son soru: Peki, aslında dindar bile olmadığı
söylenen Erdoğan’ın, çevresi neden ve kimler tarafından bu Tarikatlar
tarafından çevrildi ve bunlarla yakın iletişime geçmesi istendi acaba? Biraz da
bunu düşünün isterseniz. Siyonizm, çevresindeki bütün balıkları yutan başka tür
bir balıktır. Balık o kadar büyür ki sonunda çevresinde balık kalmayınca ve
kendisini de yutamadığı için açlıktan ölür. İbrahimilerin veya Musevilerin hepsi
Siyonist değildir, aslında akıllı insanlardır ve bilinsin ki yakında bu şişmiş balığın
her şeyi, sonunda kendisini bile yok etmesine asla yol vermeyeceklerdir.
Şimdi
gelelim ana meseleye: Gökyüzümüzde gittikçe büyüyen; ama tek bir sapan taşıyla bile
yere serilebilecek devasa bir balon gibi bir gerçekle her gün yüzleşiyoruz dostlar.
Bu da Sadat ve Huda Par ile Doğumuzda gizlice açılan kale kapısından, para ile
satın alınan Arap reylerinin sandıklara doldurularak seçim sonuçlarının yer
değiştirildiğidir. Kırsal kesimde Erdoğan reylerinin nasıl birden anormal arttığını
düşünüyordunuz acaba? Sadat’ın kim olduğu ve hangi işe yaradığı, şimdi daha iyi
anlaşılmıştır herhalde, Huda Par ise bildiğiniz gibidir nasılsa. Size gelince
AKP yandaşı kırsal cüceler; büyüyün artık biraz, vatan topraktır, o halde gözünüz
gibi koruyun toprağınızı (vatanınızı), yoksa beton asfaltlarımı ekmeyi
düşünüyorsunuz, bir gün yine aç karnınızı doyurmaya muhtaç olduğunuzda. Ki bu
da yakındır!
Sadat’ın teşekkür ziyaretlerinde, Erdoğan’ın yanında
ne alakayla koruma polisliği yaptığı da birlikte çözülmüştür muhtemelen. Bu
gerçekleri ortaya çıkarmak yerine, hala hiçbir günahı olmayan ve bilakis bugün tek
Kuvayı Milliye Lideri olan Kılıçdaroğlu ve CHP ile uğraşanlar, bilin ki tarih
sizi asla affetmeyecek ve bu büyük ihanetin günahını da elbette sahiplerine
soracaktır. Bu arada seçimin aslında anakentlerde kahır ekseriyetlerle çoktan
kazanılmış olduğunu da sakın unutmayın. İşte ana gerçekte budur aslında. Bu
arada anakent kavramını da açarsak; ‘yurttaş’ kavramının bilincinde olan aydın
ve milli irade sahibi ulusal vatandaşların yaşadıkları büyük Şehirlerdir.
İmamoğlu’na
göre toplum değişim istiyor derken, sahnede ceket çıkarıp el sallamakla CHP
Lideri olunmuyor, lakin bunları yaparak etkilediği çoluk çocuğu, değişim
tramvayına bindirip değişim durağında birlikte inmeyi hesaplıyorsa, adamı
sadece güldürür, Çünkü o çoluk çocuk belki Atayı tanırlar; ama Kemalizm’i
anlayabilmeleri için daha uzun yıllara ihtiyaçları vardır. Ve de son yüz yılda
bütün Ulus Devletler Kemalizm’i yeniden keşfetmişken. Türklerin tarih hocalığı
ise hep baki kalacaktır. Şayet gürültü patırtı ve ekseni olmayan sol yavelerle Ecevit
gibi CHP’yi bölmeyi hesaplıyorsa, öğrensin ki CHP’nin tarihten öğrenme
geleneğini bilmeyen CHP’li de olamaz. Bir de içinde CHP olmayan bir
muhalefetin, Cumhuriyetimizi nasıl kurtarabileceğini de bir zahmet düşünüverin.
Mehmet Efendiye bakınca da;
dışarıdan yatırım alamayınca zam furyasını, esasen asgari ücretle yaşamaya
çalışan millete bindirerek, Merkez Bankasını denkleştirmeye çalışırken, yakında
kendi koltuğundan da olacağı sanılıyor. İlim olmazsa Bilim de olamayacağından, bizdeki
bilimsel kalkınma da havada bulut oluyor şüphesiz. Oligarşi ve Bilim dışılık milli
Tarım ve Sanayi gibi Ekonomiyi de vurduğundan, hakça adil bir vergi sistemi
kurulması yerine, her fert hatta yeni doğmuş çocukların bile üzerine yıkılan
vergi haracı bindirmelerinin, yurdum insanını artık yaşama küstürdüğü
yadsınamıyor. Devamında ise aynı neden, ana gerçeğimiz olan enflasyonu da topuklayarak
ve bu yıkıma neden olanları da giderek, ilk önce kendilerinin boğulacağı batağa
doğru adeta koşarak yaklaştırıyor.
Avrupa
bizi kıskanıyor diyenler, Fransa’da hem de yabancı bir gencin ölümüne neden
olan abartılı bir Polis müdahalesinin bile Kabine değişikliğine yol açtığını,
acaba neden görmek istemiyorlar. Yoksa Avrupa ile hala aynı kulvarda
yarıştıklarını mı düşünüyorlar. Bizde ise Erdoğan gidip Aydoğan gelse, eskimiş
idrak külliyemiz yenilenmeden durum asla değişmez. Ayrıca itibarlarından ödün
vermeyenler ekonomiyi nasıl düzeltebilirler? Bir bilen varsa söylesin de biz de
öğrenelim. Ki aslında salt bir Makyavelist bile bu soruya tutarlı ve kabul
edilebilir bazı cevaplar verebilirdi. Bir Makyavelistin nasıl itibar düşkünü
olduğunu da herkes bilir. Öyleyse bizdekiler hangi kategoriye giriyorlar acaba?
Mevcut durumların farkında olan
muhalefetin de artık namevcutu oynamayı bırakıp, içi boş eleştirileri de bir
kenara koyarak, bizatihi siyasi sahnede aktif rol almak üzere senaryolarını, bir
zahmet idrak heybelerinden dışarı çıkarmaları gerekiyor artık. Biraz da içinde hep
birlikte olduğumuz bunalımda, ülkedeki kendi kadınsal travmalarına rağmen yeni
bir umut ışığı olan şampiyon kızlarımızı örnek alsalar bari. Çünkü ‘bunlara
öyle bir çakalım ki artık bellerini doğrultamasınlar’ diyen Erdoğan’a, tam da
anlayacağı dilden bir cevabın verilme zamanıdır garı ki, bu cevabı Dünya
Şampiyonu olan kızlarımız kendi adlarına fazlasıyla da vermişlerdir aslında.
Aynı bağlamda Mehmet Şimşeğin arkasına saklanarak yapılan bütün zamlardan, onu cesaretlendiren
Erdoğan’ın sorumlu olduğunun da bir cevabı olacaktır bu.
Bırakın Batı finansmanını, Arap
ülkeleri bile Erdoğan İktidarına güvenmediklerinden, para bulmak üzere Orta
Doğuda yaptığı bütün araştırmaları bile akamete uğruyor ve Araplara bile cazip
gelmiyor artık. Bu da Erdoğan İktidarının artık son köprüye geldiğini
gösteriyor. 5 seneye kadar da kim bilir daha neler neler olacaktır kuşkusuz. Bakarsınız
o köprü bile kalmaz. Mesela dış ülkelerdeki kendi kariyerleri bile tehlikeye
düşen Merkez Bankacı Bayanla, Mehmet Şimşek daha ne kadar Erdoğan’la yola devam
edebileceklerdir acaba?
Onlardan
sonra da acaba işlerine kimler talip olacak, kimler bizi yine ve yeni
ışıltılarla uyutmaya kalkacaklardır? Bunlar bile akla gelen sayısız sorunun, çapı
küçük olanlarıdır sadece. Demek ki ülkemiz tek başına ve sadece elde kalan son milli
varlıkları bile satılarak, daha da fakirleşen vatandaşların, beklendiği gibi de
cebine muhtaç hale getirilmiştir. Dolayısıyla da hangi açıdan bakılsa, Hükümet
ve ucube sistemi değişmeden Türkiye selametine uygun herhangi bir revizyon,
asla mümkün görünemez hale de gelmiştir artık.
Değişim dendiğinde ilk akla gelense,
CHP ve bünyesindeki değişim çağrılarıdır hiç şüphesiz. Bu durumda da herkes ve
her şeyden önce ilk ele alınması gereken, CHP Kemalist vizyonunun asla vazgeçilmezliği
olmalıdır. Dolayısıyla da değişimin CHP den önce İktidarda olması gerektiği de hiç
atlanmamalıdır. Hal böyle olunca da İktidar tarafından siyasi algı yaratılarak
hasarın CHP de olduğu düşündürülmektedir. Bu arada CHP de, AKP’nin kapı kulu
davranışlı olduğu görülen bazı adamların hele de nasıl, sapına kadar korkusuz
ve özgür CHP geleneğinde, Başkan yardımcısı bile olabildikleri veya idari
pozisyonlar alabildikleri anlaşılır gibi değildir. Bu betiğin nedeni; Halk TV
sahibi C. Mahiroğlu’nun tam CHP geleneğine sahip bir Kemalist medya Patronu
olduğu ve ancak Başkan tarafından açıklanması gereken bir dışlanma altında kalma
haklılığıdır.
Bilindiği
üzere para bulmak bahanesiyle Arap Dünyasına, aslında bazı sandıklarda
katakulliyle arttırılan Arap reyleriyle -ki Araplara zarf başına 80.000 Tl
verildiği de biliniyor, hatta aralarında bulunan ve bundan faydalanmak isteyen
Türklere ise sadece 30.000 Tl verildiği de işin cabası-, tam kaybediyorken çakma
reylerle yeniden İktidar yapıldığı için teşekküre giden Erdoğan ve hempaları,
yeni bazı pazarlıklara da imza atmışlardır aynı bahaneyle şüphesiz. Beraberinde
götürdüğü pahalı hediyelerin nedenini hiç merak etmiyor musunuz? Hele de seçim ve
daha öncesi böyle pahalı hediyelerin hiç verilmediği de anımsanırsa.
Milli
iradenin de aynı görüşte olduğunu bilerek, CHP’nin yedi oklu tarihsel geleneğinin
içinde, bütün taşların yine yerli yerine oturtulacağına olan inancımı ifade
ederken, kendi adıma bugün tecrübe ve liyakat açısıyla; hele de sistem ve
vizyonsuzluğu nedeniyle, yarını asla olmayan bir AKP İktidarını temel aldığımda,
ülkemin selameti bağlamında, bütün muhalefette Kılıçdaroğlu’ndan daha seçkin ve
taşıdığı sorumluluğunun bilincinde bir güven adamından başka da bir aday göremediğimi
belirtmek isterim.
Belki
daha genç ve ilerisi için umut veren adaylar da ancak kendi günleri geldiğinde
söz konusu olabilir. Ki burada isimlerden önce de gelenek ve düşünceler
gelmelidir elbette her Kemalist’in akli gündemine. Dikkat edilmesi geren tek
husus ise, kanımızı emen emperyalist vampirler nedeniyle içeriye sokulan,
bölücü ve Kemalist dokuya zararlı bütün yabancı eleman ve düşüncelerin CHP den tasfiye
edilmesidir. Hele de İstanbul’umuzun bile çok uluslu bir eyalet olarak Yunanistan’la,
yeni Bizans (Doğu Roma) bileşkesinde paylaşılmasının hesaplandığı bu günlerde.
Ki o zaman Türkiye Cumhuriyetinin tapu senedi olan Lozan antlaşmasının da
değişeceğini yadsıyamayız. Bunu da kafanıza koyun.
Yerel
seçimlerin kazanılması elbette çok önemlidir. Yalnız Kemalist öz varlığımızın, sadece
bugün için değil geleceğimizin milli müktesebatı bağlamında da çok daha fazla
önemli olduğu ve olacağıdır. Çünkü ‘yurtta sulh cihanda sulh’ sözü anlamı
itibarıyla, her ulus için giderek tarifsiz bir önem kazanmaktadır. Bu nedenle
de milli ve yaratıcı özümüzün ebedi müktesebatımız olduğunu, asla unutmamalıyız.
Seçimin neden milli iradeye kaybettirildiği, ülke ormanlarının önce yok
edilerek yapıya hazır hale getirilen topraklarının neden zorla ve tercihli
olarak da oralarda oturmaları istenen yabancılara satıldığını anlamak için;
Türkiye Cumhuriyetini bağımsız Eyaletler Devleti yapma misyonuyla görevli
Erdoğan iktidarının, hala neden başınızda tutulduğuna bakın. Çünkü ülkemizi
silahla işgal etmek için, yedi düvel bile yetmez. Türkiye büyük lokmadır, o
nedenle de bölüp yemeğe kalkıyorlar şimdi.
Değişimcilerin
kendi aralarında yaptıkları ve deşifre edilen İnternet toplantısının verdiği
algıya bakılırsa, Cumhuriyet vizyoneri ve Kemalist gelenek adamı Kılıçdaroğlu’nun,
CHP gemisini hasar almadan güvenli bir Limana kendisinin yanaştırmasının
önemini, bir kere daha bunu anlamakta zorlanan muhalif kafalara neden sokmuş
olduğu derhal anlaşılır. Değişim derken de çok zamansız esen ters ayrışım rüzgârına
yelken açılarak, hem de bu berbat havada, adı ‘BİRLİK ve GÜVEN’ olan limandan
asla uzaklaşılmamalıdır.
Aynı
bağlamda iç değişimden önce, Vekil maaşı aldıkları Mecliste neden daha aktif ve
yaratıcı olarak bazı şeyleri değiştirmeleri gerektiği de herhalde artık idrak
edilmiştir. Bu arada ekonominin başında oturanların Dolarla maaş aldıklarını
unutmayarak, bütün yoksulluğu üstlerine yıktıkları asgari ücretlilerle,
emeklileri, kimlerin düşüneceğini de acaba yapay milliyetçi Bahçeli ile çakma
İslamcı Huda Par’lılara mı sormak gerecek, sayın okurlar…
Serendip Altındal
Özün Kişiliğinin Aynasıdır (Eski
makaleler)
serendipaltindal02.blogspot.com