Blog Arşivi

15 Temmuz 2023 Cumartesi

İDRAK MESELESİ..


 

            Şayet BOP Projesi çok daha önce yapılabilseydi, DP ile başlayan Hükümet, değişen kadrolarıyla bugün hala İktidarda olurdu. Biz katastrofik tek adam rejimiyle tanışmamış ve ABD emperyalistine de ülkemizin anahtarını daha o dönem teslim etmiş olurduk. Çünkü o zaman BOP Projesi bile olmadığından, bugünkü Proje çerçevesi içindeki bu anahtar teslimi, misyon olarak verilen bizatihi Erdoğan Eş başkanlığına da asla ihtiyaç duyulmamış olurdu. Ne var ki o zaman da Türkiye Cumhuriyeti Devleti artık mevcut olmuyor olurdu. Hoş buna da içimizdeki bazı Ulus, Millet ve Milliyet mefhumu olmayanların, hiçbir itirazı olmazdı ayrıca.

 

Çünkü bu görev daha Menderes döneminde yapılmış ve idamlar da gerçekleşmemiş olacaktı. Yani teyzem de bıyık bıraksaydı, muhtemelen dayım olurdu. Şaka bir yana; ama her dönemin kendi süreci içinde mutlaka kendi sentez olgularını da yaşamış ve bundan sonra da yaşayacağını kabul etmek zorundayız. Bundan çıkan sonuç ise her sebep ancak kendi sonuç şartları oluştuğunda gerçekleşir ve gerçekleşecektir. O halde Fransa da bir iç harp çıkacak mı diye sorulursa, şartlar müsait olursa veya mevcut paradigmalar bir senteze dönüşebilirse, bahane bile aramaya gerek kalmadan o da olur demek gerekecektir.

 

Ne var ki artan nüfuslar ve giderek azalan Dünya GSMH gelirleri; azalan paylarını çoğaltmak isteyen insan kitlelerini, kendi bölgelerindeki kazanç merkezlerine karşı provoke etmeye başlamıştır artık. Eski sömürgeci Fransa da bugün 45 bin polisi protestocuların üstüne bu nedenle salan bir Polis Devleti ve AB içinde de aynı vasıftaki emperyalist Devletlerden biridir. Aynı kulvarda, birilerine göre de yarıştığımıza bakılırsa, bu da bize kapak olur belki? Neden, niçin, nasıl konularına girmeye kalkarsak bu makale, kitaba dönüşür. O nedenle de biz yine başlıklarda kalalım.

 

Yalnız çıldırmaya başlayan Dünyayı da azımsamaya kalkmayalım. Ve her ne kadar istemesek de unutmayalım ki, dünden bu güne yaşadığımız evrensel insanlık komedyasının artık son emperyalist sahnelerini, Dünya adlı yaşam tiyatrosunda en son perdeye kadar da birlikte oynamak zorundayız. Ve hep birlikte istemesek de görüyor ve daha da görüp öğreneceğiz ki artık ülkelerinde, topluca duyarsız hale radikalce getirilen insanoğlu, her şeyi sıfırlayacak yeni bir Dünya Harbine doğru süratle yaklaşıyor. Herhalde birileri ondan sonra yaşayabilecekleri yeni bir Dünya bulmuşlardır belki de kim bilir?

 

Anasının ak sütü gibi milliyetçi bir Meydan Yanardağ’ı, seçimlerde de yaptıkları gibi sahte videolarla çarpıtıp, bölücü terörist kumpasıyla ve bütün muhalefete korku salmak nedeniyle içeriye atanlar, içinde oldukları Dünya gerçeklerinin bile farkında olmadıklarını adeta avaz avaz haykırıyorlar. Böyle ansızlara ne denir, ne anlatılır ve bunlar nasıl eğitilir, hatta tedavi edilebilir, geçiniz! Aynı bağlamda İyi Parti ile başlatılan bölüştürme arayışları, CHP ile de devam ettiriliyor. Ne var ki hepsi boşunadır, doğrusu ise sonucu yine kendi sebep ilişkileri içindeki olgu sürecine bırakmaktır. Çünkü çok iyi bilinir ki her toplum, oto dinamik olarak toplumsal kendi alternatifine, istemese de dönüşecektir. Buna karşı durmak ise sadece abesle iştigal veya diyalektiği inkâr olacaktır.

 

Oto dinamik değişimi hızlandırmak içinde milli ittifak daha da büyütülerek ve Mecliste grup kurma modunda birleşerek sesini yükseltmek ve bu durum çeşitli yeti ve görüşlerde üyeleri de ihtiva edeceğinden, tartışabilirliği kontrolünde tutmak avantajını da kullanabilecektir. Bugünlerde andığımız Madımak olaylarında anımsadığımıza göre, o dönem sorumluluk bilincinde olmayan Devlet kurumları, göstere göstere 33 Aydın insanımızın yanarak ölmesini sadece seyretmişlerdi. Sonuçta bu irticai ayaklanma sadece günahsız Aziz Nesin’e fatura edilirken, Cumhuriyet ülkesinde bir irticai ayaklanmanın organize edilmesine neden olan asıl günah keçisi ve gidişata göre muhtemelen bugün de olabileceği gibi, o dönemin Hükümetiydi.

 

Türkiye’mizde 20 yıldır halkın huzuru bileşkesinde bir türlü oturtulamayan ya da oturtulmayan milli ekonomi, milli olmaktan çıkartılarak, nominal/relatif değer farkları arasındaki gidiş gelişleriyle, millete ‘yeter artık’ dedirten bir ivmeye taşındı. Asgari ücreti yaşam standardı haline getirip, artan Dolar enflasyonuyla da milleti yapay sosyal yardımlarla ancak yaşar hale dönüştüren ve vatandaşları aldıkları her nefes için bile neredeyse otokrata minnet duyar hale getiren bir ekonomi, esasen artık milli olmaktan çoktan çıkartılmıştır. İşte esas mesele de her şeyden önce bu gerçeği idrak etmektir artık.

 

Çünkü bu idrak, tezleri ve antitezleriyle birlikte milleti kendi selameti için üst senteze – yani gerçek ve bilimsel olması gerekene – dolayısıyla da reaksiyona yönelmeye icbar edecektir nasılsa. Bu yeni durum ise sonrasında tarihte artık Devrim, revizyon, reform vs. olarak adlandırılacaktır. Yalnız hiç unutulmaması gerekense idrak olmadan bu yeni durumun kesinlikle başlayamayacağıdır. O halde toplumsal ıstırabı sona erdirmek için, daha ne kadar idrak diye haykırmak zorundayız? Yani bir zamanlar gelişmekte olan ülkeler arasında gösterilirken, yapısal IMF programıyla bugün gelişemeyen ülkeler arasında olmamızı nasıl açıklamayı düşünüyoruz acaba? Ve idrakle devam edersek; milliyetçi, muhafazakâr bir müstakil Parti olarak yola devam edeceklerini söyleyen Akşener adlı Madama sormak gerekmez mi? O halde içinde sosyal bileşkesi olmayan bir Devlet, nasıl milli ve muhafazakâr bir Devlet olabilir?

 

İsveç’te göstere göstere Kuran yakılarak ve Müslümanların tahkir ve provoke edilmesi, acaba NATO’ya girmek istemeyen bir İsveç numarası mı diye düşündürüyor doğusu insanı. Çünkü Rusya ile oluşacak ciddi bir itilafta, NATO yardımı gelinceye kadar tahrip edilecek ilk ülkelerden birisi de Norveç ve Finlandiya’nın yanında İsveç olacaktır kuşkusuz. Yurdum insanı olarak da yurdum ve çevresine alıcı gözle baktığımda, bağlamında aklıma binlerce soru geliyor.

 

Mesela yakın günlerde geçirdiğimiz büyük deprem felaketi aklıma geldiğinde on binlerce insanın hala toprak altında cansız bedenlerinin olduğunu düşününce, ister istemez aklıma, artık ortada herhangi bir sahibi de bulunamayacak olan yeni inşaatların aslında kimlere pazarlanacağı sorusu da geliyor kuşkusuz. Yoksa BOP Projesi bağlamında yeni bir Müslüman Türkiye Federasyonuna dönüştürülmek üzere daha da içimize sokulacak, demografik yapımızın ve Cumhuriyetimizin yerle bir edileceği sayıda yabancıyı mı yeni ve zorunlu vatandaşlarımız olarak, yapılacak mekânlara yerleştirmeyi planlıyorlar.

 

Ayrıca BOP planına göre Türkiye’nin bir eyalet Devletine dönüştürülmesine emperyalist bağlamda yoğun uğraş veren Natenyahu ve Siyonist mafyasına; aslında akıllı insanlar olan ve diğer bilimsel araştırmalara olduğu gibi, Karl Marx ile de sosyal yaşamın vazgeçilemezi olan Bilimsel Sosyalizme imza atan Musevilerin, asla geçit vermeyeceğine olan inancımı kuvvetle belirtmek isterim. İslam Peygamberi Muhammed (Ehli Beyt dönemi) ve sonra Şeyh Bedrettin gibi tarihin ilk sosyalistlerini bile örnekleştirmiş bir Marx, aynı zamanda kendi tarihimizde de yeri olan evrensel bir araştırmayı bilimselleştirmiş (Diyalektik Materyalizm) ve Dünya toplumuna armağan etmiştir.

 

Aynı bağlamda aslında milli irade ile kazanılmış olan seçimlerin, neden kaybettirildiği de bütün açıklığıyla ortaya çıkmış olmuyor mu? Sonuç o ki artık Erdoğan ve ekibi tamamen İktidarı terk etmeden, yapısal hukuk gerekçeli Cumhur sistemi yok edilmeden ülkeye, yeterli adaylığını defalarca ispat etmiş bir Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanlığında milli bir İktidar gelmeden ve milli mutabakat programı uygulanmadan, ülkemize hiçbir yatırımın gelmeyeceğidir. Ve bir değil beş tane Mehmet şimşek dahi gelse, tarihi Meclis çöplüğünden çıkarılan bir IMF rotasıyla, batmak üzere olan milli ekonomi gemisinin kurtulamayacağıdır.

 

Ve bütün bu olmazlıkların bedelini de önce BOP nedeniyle toprağa gömdükleri depremzedelerimize, sonra da geriye kalan yurdum insanlarına mı ödetmeyi planlıyorlar, diye düşünmeden olmuyor şüphesiz. Bağlamında da derhal aklıma kendiliğinden, tek merkezden (faylar kavşağı) yapay zekâlı yılan patlayıcılarla tetiklenen depremlerin, hemen akabinde yazdığım gibi de kontrollü ve bunların uydu araçlı olabilirliği, geliyor.

 

Demek ki neresinden baksanız aklınıza rağmen, hiçbir şeyin idraksiz anlaşılamayacağı da ister istemez vazgeçilemez oluyor. Dost sandığımız birileri dijital yılan bombalarla bizi altımızdan vururken, diğerleri dron taksilerle, sıkışık ve iş yoğunluğu yüksek olan bölgelerde havadan engelsiz, insan ve eşya transferlerine hazırlanıyor. Kimileri de planetlerde üsler ve maden yatakları kurmakla meşgulken, biz ne yazık ki hala ve şimdilik tek umudumuz olan belediye seçimlerine bile odaklanmıyor, tutarsız sosyal medya muhabbetleri ve değişim hezeyanlarıyla, sadece birbirimizi yabancılaştırmakla uğraşıyoruz. Peki, yatırımcı mı bekliyoruz? Daha çok bekleriz! Çünkü yatırımcı, önce asla oligarşik olmayan, öznel demokrat, bağımsız bir hukuk sistemi, sonra da haram yemeyen, milli büyümeye odaklı ve inovasyon hedefli bir Hükümet arar, yatırım yapacağı ülkede.

 

Ve de idrak derken, yapılan ve yapılacak olan zamların, yeni zamlar doğuracağı gerçeğinin de bilmem acaba idrak heybemize atılması gerekmiyor mu? Bilhassa da orta direk denen kesim, asgari ücretler ve devalüasyon siyasetiyle nasıl yardıma muhtaç, otokrat bağımlısı hale getirildiklerini anlamak için, herhalde idrak şapkalarını da heybeleriyle birlikte kullanmalıdırlar. Dış politikası bazılarınca başarılı kabul edilen Erdoğan’ın aslında tek başarısı(!); İsveç protestosu da fos çıkınca, artık adını ne koyarsanız, sadece koca Türkiye Cumhuriyetini, demans haletiyle USA&AB emperyalist bileşkesinin şamar oğlanı haline getirirken de ne söylediğine değil, ne yaptığına bakılması bir kere daha ortaya çıkmıştır.

 

Ve de beraberinde bu ucube sistemin, 2 milyonluk, tarihin ilk ve en büyük organize Türk ordusuyla, Doğudan Batıya 2 Okyanus arasındaki bütün Dünyayı Türkleştiren Mete (Motun) ve küllen Türk Dünyasında daha ne kadar yaşayabileceği düşünülüyor? Bilhassa da bu muhteşem tarihin en azından kapağını bile idrak heybemize koymamız gerekmiyor mu? Yoksa bizi temsil ettiği sanılan mürteci beslemelere, aynı hengâmede bir de ebedi kimliğimizi ve müktesebatımızı teslim etmemiz mi bekleniyor dostlar…

 

Serendip Altındal

Özün Kişiliğindir...

Özün Kişiliğinin Aynasıdır (Eski makaleler)

serendipaltindal02.blogspot.com

serendipaltindal94@gmail.com