Şayet BOP Projesi çok daha önce yapılabilseydi, DP ile başlayan Hükümet, değişen kadrolarıyla bugün hala İktidarda olurdu. Biz katastrofik tek adam rejimiyle tanışmamış ve ABD emperyalistine de ülkemizin anahtarını daha o dönem teslim etmiş olurduk. Çünkü o zaman BOP Projesi bile olmadığından, bugünkü Proje çerçevesi içindeki bu anahtar teslimi, misyon olarak verilen bizatihi Erdoğan Eş başkanlığına da asla ihtiyaç duyulmamış olurdu. Ne var ki o zaman da Türkiye Cumhuriyeti Devleti artık mevcut olmuyor olurdu. Hoş buna da içimizdeki bazı Ulus, Millet ve Milliyet mefhumu olmayanların, hiçbir itirazı olmazdı ayrıca.
Çünkü
bu görev daha Menderes döneminde yapılmış ve idamlar da gerçekleşmemiş olacaktı.
Yani teyzem de bıyık bıraksaydı, muhtemelen dayım olurdu. Şaka bir yana; ama
her dönemin kendi süreci içinde mutlaka kendi sentez olgularını da yaşamış ve
bundan sonra da yaşayacağını kabul etmek zorundayız. Bundan çıkan sonuç ise her
sebep ancak kendi sonuç şartları oluştuğunda gerçekleşir ve gerçekleşecektir. O
halde Fransa da bir iç harp çıkacak mı diye sorulursa, şartlar müsait olursa
veya mevcut paradigmalar bir senteze dönüşebilirse, bahane bile aramaya gerek
kalmadan o da olur demek gerekecektir.
Ne
var ki artan nüfuslar ve giderek azalan Dünya GSMH gelirleri; azalan paylarını
çoğaltmak isteyen insan kitlelerini, kendi bölgelerindeki kazanç merkezlerine karşı
provoke etmeye başlamıştır artık. Eski sömürgeci Fransa da bugün 45 bin polisi protestocuların
üstüne bu nedenle salan bir Polis Devleti ve AB içinde de aynı vasıftaki emperyalist
Devletlerden biridir. Aynı kulvarda, birilerine göre de yarıştığımıza bakılırsa,
bu da bize kapak olur belki? Neden, niçin, nasıl konularına girmeye kalkarsak
bu makale, kitaba dönüşür. O nedenle de biz yine başlıklarda kalalım.
Yalnız
çıldırmaya başlayan Dünyayı da azımsamaya kalkmayalım. Ve her ne kadar
istemesek de unutmayalım ki, dünden bu güne yaşadığımız evrensel insanlık
komedyasının artık son emperyalist sahnelerini, Dünya adlı yaşam tiyatrosunda en
son perdeye kadar da birlikte oynamak zorundayız. Ve hep birlikte istemesek de
görüyor ve daha da görüp öğreneceğiz ki artık ülkelerinde, topluca duyarsız
hale radikalce getirilen insanoğlu, her şeyi sıfırlayacak yeni bir Dünya
Harbine doğru süratle yaklaşıyor. Herhalde birileri ondan sonra yaşayabilecekleri
yeni bir Dünya bulmuşlardır belki de kim bilir?
Anasının
ak sütü gibi milliyetçi bir Meydan Yanardağ’ı, seçimlerde de yaptıkları gibi
sahte videolarla çarpıtıp, bölücü terörist kumpasıyla ve bütün muhalefete korku
salmak nedeniyle içeriye atanlar, içinde oldukları Dünya gerçeklerinin bile
farkında olmadıklarını adeta avaz avaz haykırıyorlar. Böyle ansızlara ne denir,
ne anlatılır ve bunlar nasıl eğitilir, hatta tedavi edilebilir, geçiniz! Aynı
bağlamda İyi Parti ile başlatılan bölüştürme arayışları, CHP ile de devam ettiriliyor.
Ne var ki hepsi boşunadır, doğrusu ise sonucu yine kendi sebep ilişkileri
içindeki olgu sürecine bırakmaktır. Çünkü çok iyi bilinir ki her toplum, oto
dinamik olarak toplumsal kendi alternatifine, istemese de dönüşecektir. Buna
karşı durmak ise sadece abesle iştigal veya diyalektiği inkâr olacaktır.
Oto
dinamik değişimi hızlandırmak içinde milli ittifak daha da büyütülerek ve
Mecliste grup kurma modunda birleşerek sesini yükseltmek ve bu durum çeşitli
yeti ve görüşlerde üyeleri de ihtiva edeceğinden, tartışabilirliği kontrolünde
tutmak avantajını da kullanabilecektir. Bugünlerde andığımız Madımak
olaylarında anımsadığımıza göre, o dönem sorumluluk bilincinde olmayan Devlet
kurumları, göstere göstere 33 Aydın insanımızın yanarak ölmesini sadece
seyretmişlerdi. Sonuçta bu irticai ayaklanma sadece günahsız Aziz Nesin’e
fatura edilirken, Cumhuriyet ülkesinde bir irticai ayaklanmanın
organize edilmesine neden olan asıl günah keçisi ve gidişata göre muhtemelen
bugün de olabileceği gibi, o dönemin Hükümetiydi.
Türkiye’mizde
20 yıldır halkın huzuru bileşkesinde bir türlü oturtulamayan ya da oturtulmayan
milli ekonomi, milli olmaktan çıkartılarak, nominal/relatif değer farkları
arasındaki gidiş gelişleriyle, millete ‘yeter artık’ dedirten bir ivmeye taşındı.
Asgari ücreti yaşam standardı haline getirip, artan Dolar enflasyonuyla da
milleti yapay sosyal yardımlarla ancak yaşar hale dönüştüren ve vatandaşları aldıkları
her nefes için bile neredeyse otokrata minnet duyar hale getiren bir ekonomi,
esasen artık milli olmaktan çoktan çıkartılmıştır. İşte esas mesele de her
şeyden önce bu gerçeği idrak etmektir artık.
Çünkü
bu idrak, tezleri ve antitezleriyle birlikte milleti kendi selameti için üst senteze
– yani gerçek ve bilimsel olması gerekene – dolayısıyla da reaksiyona yönelmeye
icbar edecektir nasılsa. Bu yeni durum ise sonrasında tarihte artık Devrim,
revizyon, reform vs. olarak adlandırılacaktır. Yalnız hiç unutulmaması
gerekense idrak olmadan bu yeni durumun kesinlikle başlayamayacağıdır. O halde
toplumsal ıstırabı sona erdirmek için, daha ne kadar idrak diye haykırmak zorundayız?
Yani bir zamanlar gelişmekte olan ülkeler arasında gösterilirken, yapısal IMF
programıyla bugün gelişemeyen ülkeler arasında olmamızı nasıl açıklamayı
düşünüyoruz acaba? Ve idrakle devam edersek; milliyetçi, muhafazakâr bir
müstakil Parti olarak yola devam edeceklerini söyleyen Akşener adlı Madama
sormak gerekmez mi? O halde içinde sosyal bileşkesi olmayan bir Devlet, nasıl
milli ve muhafazakâr bir Devlet olabilir?
İsveç’te
göstere göstere Kuran yakılarak ve Müslümanların tahkir ve provoke edilmesi,
acaba NATO’ya girmek istemeyen bir İsveç numarası mı diye düşündürüyor doğusu
insanı. Çünkü Rusya ile oluşacak ciddi bir itilafta, NATO yardımı gelinceye
kadar tahrip edilecek ilk ülkelerden birisi de Norveç ve Finlandiya’nın yanında
İsveç olacaktır kuşkusuz. Yurdum insanı olarak da yurdum ve çevresine alıcı
gözle baktığımda, bağlamında aklıma binlerce soru geliyor.
Mesela
yakın günlerde geçirdiğimiz büyük deprem felaketi aklıma geldiğinde on binlerce
insanın hala toprak altında cansız bedenlerinin olduğunu düşününce, ister
istemez aklıma, artık ortada herhangi bir sahibi de bulunamayacak olan yeni
inşaatların aslında kimlere pazarlanacağı sorusu da geliyor kuşkusuz. Yoksa BOP
Projesi bağlamında yeni bir Müslüman Türkiye Federasyonuna dönüştürülmek üzere
daha da içimize sokulacak, demografik yapımızın ve Cumhuriyetimizin yerle bir
edileceği sayıda yabancıyı mı yeni ve zorunlu vatandaşlarımız olarak, yapılacak
mekânlara yerleştirmeyi planlıyorlar.
Ayrıca
BOP planına göre Türkiye’nin bir eyalet Devletine dönüştürülmesine emperyalist
bağlamda yoğun uğraş veren Natenyahu ve Siyonist mafyasına; aslında akıllı
insanlar olan ve diğer bilimsel araştırmalara olduğu gibi, Karl Marx ile de sosyal
yaşamın vazgeçilemezi olan Bilimsel Sosyalizme imza atan Musevilerin, asla
geçit vermeyeceğine olan inancımı kuvvetle belirtmek isterim. İslam Peygamberi
Muhammed (Ehli Beyt dönemi) ve sonra Şeyh Bedrettin gibi tarihin ilk
sosyalistlerini bile örnekleştirmiş bir Marx, aynı zamanda kendi tarihimizde de
yeri olan evrensel bir araştırmayı bilimselleştirmiş (Diyalektik Materyalizm) ve
Dünya toplumuna armağan etmiştir.
Aynı
bağlamda aslında milli irade ile kazanılmış olan seçimlerin, neden
kaybettirildiği de bütün açıklığıyla ortaya çıkmış olmuyor mu? Sonuç o ki artık
Erdoğan ve ekibi tamamen İktidarı terk etmeden, yapısal hukuk gerekçeli Cumhur
sistemi yok edilmeden ülkeye, yeterli adaylığını defalarca ispat etmiş bir
Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanlığında milli bir İktidar gelmeden ve milli mutabakat
programı uygulanmadan, ülkemize hiçbir yatırımın gelmeyeceğidir. Ve bir değil
beş tane Mehmet şimşek dahi gelse, tarihi Meclis çöplüğünden çıkarılan bir IMF
rotasıyla, batmak üzere olan milli ekonomi gemisinin kurtulamayacağıdır.
Ve
bütün bu olmazlıkların bedelini de önce BOP nedeniyle toprağa gömdükleri
depremzedelerimize, sonra da geriye kalan yurdum insanlarına mı ödetmeyi
planlıyorlar, diye düşünmeden olmuyor şüphesiz. Bağlamında da derhal aklıma
kendiliğinden, tek merkezden (faylar kavşağı) yapay zekâlı yılan patlayıcılarla
tetiklenen depremlerin, hemen akabinde yazdığım gibi de kontrollü ve bunların uydu
araçlı olabilirliği, geliyor.
Demek
ki neresinden baksanız aklınıza rağmen, hiçbir şeyin idraksiz anlaşılamayacağı da
ister istemez vazgeçilemez oluyor. Dost sandığımız birileri dijital yılan
bombalarla bizi altımızdan vururken, diğerleri dron taksilerle, sıkışık ve iş
yoğunluğu yüksek olan bölgelerde havadan engelsiz, insan ve eşya transferlerine
hazırlanıyor. Kimileri de planetlerde üsler ve maden yatakları kurmakla
meşgulken, biz ne yazık ki hala ve şimdilik tek umudumuz olan belediye
seçimlerine bile odaklanmıyor, tutarsız sosyal medya muhabbetleri ve değişim
hezeyanlarıyla, sadece birbirimizi yabancılaştırmakla uğraşıyoruz. Peki, yatırımcı
mı bekliyoruz? Daha çok bekleriz! Çünkü yatırımcı, önce asla oligarşik olmayan,
öznel demokrat, bağımsız bir hukuk sistemi, sonra da haram yemeyen, milli büyümeye
odaklı ve inovasyon hedefli bir Hükümet arar, yatırım yapacağı ülkede.
Ve
de idrak derken, yapılan ve yapılacak olan zamların, yeni zamlar doğuracağı
gerçeğinin de bilmem acaba idrak heybemize atılması gerekmiyor mu? Bilhassa da
orta direk denen kesim, asgari ücretler ve devalüasyon siyasetiyle nasıl yardıma
muhtaç, otokrat bağımlısı hale getirildiklerini anlamak için, herhalde idrak
şapkalarını da heybeleriyle birlikte kullanmalıdırlar. Dış politikası
bazılarınca başarılı kabul edilen Erdoğan’ın aslında tek başarısı(!); İsveç
protestosu da fos çıkınca, artık adını ne koyarsanız, sadece koca Türkiye
Cumhuriyetini, demans haletiyle USA&AB emperyalist bileşkesinin şamar
oğlanı haline getirirken de ne söylediğine değil, ne yaptığına bakılması bir
kere daha ortaya çıkmıştır.
Ve
de beraberinde bu ucube sistemin, 2 milyonluk, tarihin ilk ve en büyük organize
Türk ordusuyla, Doğudan Batıya 2 Okyanus arasındaki bütün Dünyayı Türkleştiren Mete
(Motun) ve küllen Türk Dünyasında daha ne kadar yaşayabileceği düşünülüyor? Bilhassa
da bu muhteşem tarihin en azından kapağını bile idrak heybemize koymamız gerekmiyor
mu? Yoksa bizi temsil ettiği sanılan mürteci beslemelere, aynı hengâmede bir de
ebedi kimliğimizi ve müktesebatımızı teslim etmemiz mi bekleniyor dostlar…
Serendip Altındal
Özün Kişiliğinin Aynasıdır (Eski
makaleler)
serendipaltindal02.blogspot.com