Saadet, Deva ve Gelecek Partilerinin
Mecliste grup kurmaları olumlu karşılanırken, tartışma ortamının demokratik
bağlamda pozisyon alacağının işaretleri, şahsım İktidarının muhalefetine rağmen
alınıyor. Artık bütün mesele, fazla gecikmeyen tek adam revizyonuna kalıyor. Yoksa
bazılarına göre neo-Hamidyen olarak alıntılanan; ama aslı neo-Hamuduye, yani malı
hamuduyla götürenlerin rejimi olması gereken ve ne olduğu belirsiz,
göbeğimizdeki bir emperyalist ülseri olarak kabul edilebilecek bu tek adam süreci,
maalesef bir oldubitti ve yapay halk iradesi yaftasıyla devam ettiriliyor. Ve
bu süreç devam ettikçe, başta ekonomik durum, açlık ve istila altındaki milli
demografi sorunsalı olmak üzere diğer bütün ağırlıklı sorunların, asla değişim
geçiremeyeceği de muhtemelen(!) öngörülmektedir.
Ayrıca
baba vesayetiyle Sultan olduğu için, esasen bütün ülke kendisinin olan son
Padişah II Abdülhamid’in elbette malı çuvalla götürmeye ihtiyacı da yoktu. Ne
ki Erdoğan da artık ölçüyü iyice kaçırarak kendisini, ülkenin sahibi gibi görüyor
olabilir. Bu da aslında sadece kendi sorunu olur; ama asla Türk milli iradesini
kaşımaz. Bu arada Kılıçdaroğlu ile Özdağ’ın görüşmesi, bakarsınız yeni bir
uzlaşma ve çözümlemelerin de başlangıcı olabilir. Yalnız burada bütün iştirakçiler
bağlamında, hiç kekelemeden ve değişim demeden önce, tüm Kemalist ilkelerin,
kurucu Anayasanın, laik ve sosyal Devletçiliğin vazgeçilemezliği de açık ve
seçik olarak ortaya konmak zorundadır ki değişim tutarlı ve kabul edilebilir olabilsin.
Aynı
bileşkede Özdağ’ın siyasi panoraması ve bağımsız Devlet anlayışı, kurucu
CHP’nin 6 Kemalist okuyla da tam bir uyum içinde, senteze en yakın antitezi oluşturmaktadır.
Ve bunu Kılıçdaroğlu’nun da gördüğüne inanıyorum. Çünkü bu görüntü, esasen her
CHP Başkanı gibi Kemalist bir misyon ihtiva etmesi gereken kendi Başkanlığı
yanında, bir Özdağ Başkan yardımcılığı ve Zafer Partisi ittifakıyla da çok
sıcak ve çok da ihtiyaç duyduğumuz kucaklayıcı ve tüm umutlarımızı canlandıracak
yeni bir çözüm gibi geliyor bana. Ki bu birleşmeyi ilk önce de Kemalistlerin
bütün kalpleriyle onaylayacaklarına kuvvetle inanıyorum. Tıpkı Sarıgül ve
Partisi beraberliğine olduğu gibi. Bu arada CHP gibi kurucu bir gelenek
Partisinin Kaptanlığı konumunda ve asla Kemalist asalına dokunmayan bir
revizyonun engelcisi olmayacağını da açıkça beyan eden Kılıçdaroğlu’nun,
gemisini bu değişiminin yapılabileceği zemin ve zaman bağlamında en huzurlu bir
limana sokmadan, Kaptanlığı bırakması da asla söz konusu bile olmamalıdır.
Çünkü
böyle bir aymazlık, Atatürk’ün Partisine ve kurucu 6 ok geleneğine asla
yakışmaz. Tam da son seçimde milli yolun, emperyalist sahte pusulalarla,
oylarla, çakma videolarla rotasından saptırılarak, aslında çoktan sonlandırılması
gereken mürteci Başkanlık sisteminin tekrar uzatıldığı ülkemizde, bilhassa da
milli tek servetimiz olan Kemalizm’in, eskisinden daha da pekiştirilmiş
esaslarla korunması, milli bekamız hesabına çok daha önemli hem de vazgeçilemez
olmaz mı? Bu nedenle de kişilerden önce kişilerin ilkelerine ve milli beka vefalarına
odaklanmak, milli değişimlerin her zaman merkezinde ve hedefinde olmalıdır.
Ücretler konusunu salt asgari olarak
planlayan Hükümet, emekli ve emekçi zamlarını da kapitalist işveren kârlarına
göre hesapladığına göre, işsizliğin azalmasından da sadece işvereni sorumlu
tuttuğu anlaşılıyor. Bu da demek oluyor ki bırakın sosyal Devleti, milli
ekonomiyi sadece yabancı yatırım ortaklıklarına bağlayan ve sözde kalkınmayı
bundan bekleyen bir Devletin, bağımsız, milli bir ulus Devlet olmadığı ve olamayacağı,
esasen devasa ve onurlu tarihi boyutuyla da utançla ortaya konmuş olmuyor mu? Utanç
demişken, emperyalistin ithal edilmiş ekonomi ajanlarıyla rabıtalı Nass rozetli
Erdoğan’ın, artık resmen konu mankeni yapıldığı ülkede, bundan sonra utancı
acaba nerede veya kimin cebinde aramak gerekecek?
Aslında kazanılmış bir seçimin
bağırta bağırta nasıl kaybettirildiğini halen hafızalarımız alamıyorsa da yeni duruma
‘eski tas, eski hamam’ demek de mümkün görünmüyor. Çünkü ne tas ne hamam
yerinde kaldı, her şey daha da berbat oluyor ve devalüasyon cazgırca
arttırılırken, dizginlerini kaybetmiş Dolar ise dur durak bilmeyen enflasyonla
yarışıyor. Birileri belki yatırım yaparlar diye beklerken, çizmeyi çoktan aşmış
emperyalist faiz lobisi ise ülkemde yeni bir düyunu umumiye hedefine doğru
koşar adım ilerliyor. Biz burada suçlu aramıyoruz, çünkü zihniyet kayıpsa
suçluya gerek de kalmıyor zaten. Yani milli sentez yerde yatarken ve biz sosyal
Devleti hala Diyojen’in mumuyla arıyorsak, gerisi teferruat kalıyor artık.
Komşularımız kullanılarak yapılan
çuval dağıtımları aracıyla yeni emperyalist gol arayışları, ABD takımı içindeki
CIA orta sahası ile hızla kurgulandırılıyor. Nitekim Ukrayna ile birlikte, Wagner
Lejyonerleri mahalle takımının da Rusya içinde bir isyan yaratabilmesi için
yapılan finansal beslemelerin nasıl sonuç vereceği ve hangi canları yakacağı da
ibretle bekleniyor. Ülkemizdeki seçimlerde Arap, Afgan desteğini de alarak son
raundu kazanan ABD&AB komplosu, sonu hızla yaklaşan bu liberal emperyalist
manifestoyu, bakalım daha ne kadar yaşatarak gündemde tutabilecek. Yalnız bu
durum, ulusal orduların asla ihmal edilmemesi gerçeğini de bir kere daha ortaya
koymuş oluyor. Neyse ki sürtüşmenin olumlu sonuçlanması, aslında bütün Dünya
için hayırlı olmuştur.
Bugün yaşamakta olduğumuz çevre
kirliliği sorununda, büyük önemi olan geri kazanım konusu, geleceğimizin tek
kaynağı olacağını da temsil ediyor. Aslında Evrende bile astrofizyolojik her
atığın- yani karadeliklerin topladıkları bütün süpernova atıklarının- evrensel
geri kazanımlarla uzay içinde yeni yıldızlar, gezegenler ve Galaksileri,
dolayısıyla da yeni fizyolojileri oluşturdukları nasıl biliniyorsa, uluslararası
geri kazanımın sağlıklı bir Dünyanın, sonuna kadar tek yaşam şansı olacağı da
kabul edilmiş oluyor. Zira geri kazanımsız tek gidişli bir üretim, Dünyamızın
sonunu çok daha çabuk getirecek, hatta bir süpernovaya bile gerek kalmayacaktır.
Son günlerdeki bazı siyasal
söylencelere de bakıldığında; İyi Partinin seçimlerde beklentilerin çok dışında
kalması, Akşener tarafından neredeyse küllen CHP ve Kılıçdaroğlu’na
paketleniyor. Oysa kendisinin son siyasal ön plan muhabbetlerinin bile
Kılıçdaroğlu ve CHP desteğiyle ancak gerçekleşebildiğini muhtemelen unutuyor
veya unutmak istiyor. Hâlbuki kendisine hiç kimsenin, bugün siyasada mevcut bir
sürü ahlak, erdem ve milliyet ögelerinden yoksun siyasilerden birisi olduğunu
söylediği yok. Bilakis bugüne kadar herkes tarafından son Kurultayda da seçkin
bir siyasi Lider olarak kabul edilmiştir.
Ne
var ki bundan sonra ne olur bilmiyoruz. Akşener’in son beyanlarına ve 6’lı masa
sürecinde de ittifak ortaklarına yaptığı tutarsızlık ve oyunbozanlıklarına
bakılınca; kendi ikbalini düşünen epikürist bir siyasi olduğu ve sadece kendi
egosunu her şeyin üstünde tuttuğu anlaşılıyor. Bu nedenle de çok yazık diyerek,
üstünde fazla detaya girmeye, yorum yapmaya da gerek kalmıyor. Çünkü salt
menfaat ilişkilerini hedefleyen birisinden, yapıcı ve sosyal bir birliktelik kesinlikle
beklenemez. Sadece herkes tarafından bilinmesi ve asla da unutulmaması gereken,
konu milli beka ve laik bağımsızlık olunca, kişisel bütün egoların artık
teferruat bile olamayacağıdır.
Gelelim
emekli dostlara; yıllarca çalışıp toplam prim katsayılarına kadar da SGK’na çeşitli
ödemeler yapmış ki bunlara, emekli olduktan sonra çalışmaya devam ettiklerinde ödedikleri
destek primleri de dâhildir. Tavan, taban ve süper emeklilik gibi 5000 Dolarlık
ödemeleri de sayarsak, farklı liyakat ve yüksek prim katsayıları olan
emeklilerle, seçim vaatleriyle alelacele emekli edilen EYT ve diğer emsal
farklı emeklilik hakları elbette bir tutulamaz. Ve herkesin hak ve hukuk
çerçevesinde prim ve liyakat katsayılarına göre emeklilik zamları almaları
elbette adil ve normal olacaktır.
Aslında
sosyal bir Devletiniz varsa bu hatırlatmaların da hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur.
Yalnız ülkemizde enflasyon, liyakat ve prim kat sayılarına bakılmaksızın, asgari
ücret gibi kafadan tasdikli yapay ödemelere, tüm normal emekli vatandaşlar da ayarlanacaksa,
o zaman çeşitli yasa ve nedenlerle, daha avantajlı sigorta hakları için yapılmış
olan fazla ödemeler, bu şartlara uyan bütün emekli vatandaşlara geri ödenmek
zorundadır. Şimdi bekleyelim bakalım, Sarayın yumurtasından hukuk mu yoksa guguk
mu çıkacak.
Sevgili
okurlar: Bayramınızı; bütün sevdiklerinizle de birlikte kutlamış olmanız umuduyla
kutluyor ve herkese esenlikler diliyorum…
Serendip Altındal
Özün Kişiliğinin Aynasıdır (Eski
makaleler)
serendipaltindal02.blogspot.com