Seçim sonuçları analiz edildiğinde, yurt
dışında bilhassa da Katar, Arap Emirlikleri gibi Arap ülkelerinde, duyumlarımıza
göre oy başına ödenen 80.000 TL gibi önemli meblağlar karşılığında, mühürlü ve
seçim zarflı, seçmen nitelikli sahte Türk kimlikli dış sandıklardaki seçmen
oylarıyla, bu seçimin nasıl kazanıldığı anlaşılır. Ayrıca kontrolsüz
bırakıldığı, Truvalı Özkan –ki bir zamanlar ümit vermişti Tuncay vatandaşına- kaynaklarından
öğrenilince, bazı Köy ve Mezra sandıklarından ecele vatandaş yapılan yurt
içindeki yabancı oylarının sisteme aktarıldığı, özellikle de yandaş MHP Vekil
sayısının ve Erdoğan reylerinin arttırıldığı kolayca tespit edilecektir. Fakat
bütün bu yolsuzluklara, soysuzluklara rağmen, ancak ve ucu ucuna Erdoğan
yeniden seçilebilmiştir. İşte bu duruma ne kadar başarı(!) denebilirse o kadar
da başarılı olmuşlardır Cehennem bekçileri dostlar.
Yani onlara göre yaşam, kafalarına
göre kaldığı yerden devam ediyormuş velhasıl. Ve verilen mesaja göre de yurdum
emekçisi, kendisine ödenmeyen ve devalüasyon nedeniyle de asla ödenmeyecek olan
emeğinin artı artığını, yine patronuna vacip olduğu gibi kâr yaftası altında
ödemeye devam etmeli ki zorlukla da olsa kendi yurdunda çağdışı aile yaşamını
sürdürebilsin. Açıkça görünen akılsız nedenlerle ‘başımızda’ demeyelim; ama
şapkamızın altında ve var olduğunu sandığımız akıllarımızla, kimsenin
dinlemediği veya anlamadığı, anlamak istemediği demokrasi ninnilerini
bestelemeyi bırakalım da kime neyi nasıl ve ne zaman söyleyeceğimize, göstereceğimize
biran önce odaklanmaya bakalım bundan sonra artık.
Meclisteki
yukarıdan aşağıya bir sürü Vekil bozuntusu arasında bile hiçbir koltuk kapmaya
özenmeyen adam evladı Kılıçdaroğlu gibi emsalsiz bir siyasi Liderin, her şeye
rağmen milletine verdiği vaatlerin arkasında Partiler üstü ve Meclis dışında, sonuna
kadar yine duracağını yedi düvele gösteren bir işaret fişeğini ateşlemekle
başlayım biz de o zaman. Böylesi bir anti yasal seçimi yine de kazanılma
noktasına neredeyse tek başına taşımış olan Kılıçdaroğlu’na kendi
sorumsuzluklarını, yetersizliklerini yaftalamaya kalkanlar, utanmazlığı bıraksınlar
da önce de CHP’nin başına Cumhuriyetin gördüğü 3.cü adam Kılıçdaroğlu’nun
fevkinde başka bir aday göstersinler de milleti ikna edebilsinler bakalım. Bunu
yapmadan önce de Atatürk’ün Partisi CHP de kurucu ve yaşatıcı Kemalist
ilkelerin tamamen uygulanıp uygulanmadığına, seçim sonrası konuşmasındaki öngördüğüm
ve beklediğim ifadelerine de bakarak karar vermelerinin, ilk şartları olduğunu
da asla unutmamalıdırlar.
Mehmet Şimşekle emekli ve emekçi
düşmanı politikalarla yabancı yatırımcıları çekmeye çalışacak olan yeni AKP
İktidarı; emekçilerimizin artı artığının kimlerin cebine aktarılacağını da
emperyalistlere, beklendiği gibi şaşmaz bir şekilde önceden vaat ediyor. Milli
mutabakat çerçevesi içinde Sanayi ülkesi olma yolunda bir yapılaşma yerine, tek
taraflı sömürgeleşme yatırımlarına ülkemiz böylece ve tamamen yeniden açılıyor.
Kurulacak yeni soygun düzeneğinin akamete uğramaması için de Erdoğan’ın ekonomi
işlerine asla bulaşmaması gereğini uygulamak zorunda olduğunu da şüphesiz ki
biliyor. Hele de bulaşmaya kalkarsa şayet, artan Devalüasyon ve ayrılmazı enflasyon
kendi bitişini zaten çabuklaştıracaktır.
Aslında
Erdoğan fazla uğraşmadan ve uzatmadan sağlık durumunu bahane edip görevi
bırakmalıdır. Ki bu sayede yakın bir gelecekte asla kurtaramayacağı itibarını
da nispeten koruyabilsin. Seçim sonuçlarına göre, Meclisin yine Erdoğan’ın
atacağı zarlarla oynanan tek oyunculu bir tavla oyunu olacağı ortaya çıktığına göre;
atanan Bakanların sadece yapay bir Meclisin tavla taşları olacakları da
kurulacak gölge Hükümetin trajikomik durumunu açıklıyor. Can Atalay’ın Vekâlet
mazbatası elinde olduğu halde kendisine layık görülen anayasa dışı mağduriyeti
yaratan, anti yasal ve zar atan bir tek adam meşruiyeti değil midir esasen?
Öyleyse
hukuku olmayan bir Devletin Ekonomisi olabilir mi? Sorusuna verecek bir cevabı
herhalde olmayan; ama kendisinden çok şey beklenen Mister Şimşek, zar bile
atamadığı bu tavla oyununa hele de böyle bir hukuksuz tek adam otokrasisine
yatırımcı bulmaya, bakalım daha ne kadar dayanabilecek. Siz istediğiniz kadar
iyi niyetli olun ve Bakan yaftalı gölge Hükümet sorumlularının bağımsız
kararlar alabileceklerini düşünüp durun. Ama vacip olduğu üzere de sadece kendinizin
atmadığı zarlara göre taşların döşenebileceğini de asla unutmayın. Ve bu yapay
Hükümetten beklentinizi de buna göre ayarlayın lütfen. Öyleyse şansınız bol
olsun.
Tam doksanda çatala takıldığımız son
seçimlerimizin sadece bize değil; ama bütün emperyalist Dünyanın ulus
Devletlerine verdiği mesaja bakılırsa, gerçek ve bağımsız Demokrasiye bile
ulaşabilmek için olması gereken tek etken, sadece bizim elimizde bir altın
anahtar olan Kemalizm’in vazgeçilemez varlığıdır. Ve bu varlığın sadece bizim
değil aslında Doğulu ve Batılı diğer ulus Devletlerin de ortak meselesi olduğu
ve olacağı kolayca anlaşılır. Dolayısıyla da bazı tek kutuplu emperyalist ve
para babası irtica Devletlerinin birleşik iradeleri, asla kaderimiz olmamalıdır
ve olamaz da aslında. Seçimlere dahi ihtiyacı olmayan Halkların iradesi, her
halükarda ve her zaman asal öznelini gerçekleştirebilir ve bunu da milletin
bütün kesimlerine gerektiği gibi de hissettirebilir her zaman.
Ve
yakın bir vadede böyle olacağını da adımız gibi biliyoruz. Yeter ki sabır taşı
bir kere çatlasın. Yalnız CHP içinde tepeden aşağı yapılacak yeni bir yapılanma
şayet bütün unsurlar için olursa, hizmeti asla yadsınamayacak Kılıçdaroğlu’nun
yükünü ve yüreğini de hafifletirken, kendisine gösterilmek zorunda olunan ahde
vefayı da asla dışlamayacaktır. Hele de bu reform bizatihi Kılıçdaroğlu
tarafından ortaya konursa sonuç Cumhuriyet tarihinde Kılıçdaroğlu’ nu
ebedileştirecektir. Çünkü neticede her reform ülkemiz ve milli müktesebatımız
için vacip değil midir?
Yalnız
Kurultayın salt ahde vefa ve geleneği yansıtan seçim sandığından, yine
Kılıçdaroğlu çıkarsa, buna da kimsenin bir itirazı olamayacaktır şüphesiz.
Çünkü çift dikiş her zaman daha sağlamdır tek dikişten. Hele de bu bağlamda Parti
siyasilerinin en küçüğü olarak haddini aşan ve temizliğe, hem de kendisine
oğlum diyen ve onu bugünkü konumuna taşıyan en tecrübeliden başlayan İmamoğlu,
bu durumda da muhtemelen bazıları gibi masanın üstüne koyduğu şapkasını, ilk
önce yiyenlerden olacaktır.
Bu
durumu yaşamamak için de İstanbul’u yeniden kazanmak, bir sonraki Kurultayda
esasen kendi CHP ikbalini hızlandıracaktır. Ki bu yol da daha olgunlaşmış bir
İmamoğlu’nu, muhtemelen de Cumhurbaşkanlığına kadar götürecektir. Yalnız
yeterli sabrı en azından bir Sarıgül kadar gösterebilmelidir. Yoksa yerel
seçimde yasaklı olacağı korkusuyla özgüvenini kaybedip, acaba Parti Liderliği
paradigmasının arkasına mı saklanmak istediği de kendisine sorulmalıdır.
Çünkü
bu da Kılıçdaroğlu’na ayrı bir vefasızlık olur. Yalnız CHP de oldubittiyle
Başkan seçilemeyeceği de tecrübeyle sabittir. Bu arada Gelecek, Deva ve Saadet
Partilerinin yeni bir ittifakla Cumhur İttifakına katılmaları gerçekleşirse, bu
durum yönetim muhaliflerinin elini güçlendirecek olsa da hak daima haklı ve
doğru olandan yana olacaktır.
Zira
CHP gibi kurucu ve emsalsiz bir Kemalist geleneğin başına geçmeye özenmek bile,
Rize de Hamsi tava yemeğe hiç benzemez. Bu iş için her şeyden önce de yeterli, hem
de salt Parti ya da Belediye değil; ama Devlet yönetimi tecrübesi sahibi olmak
gerekir. Bugün birinci sınıf siyasi bir Lider olacağını kanıtlayan Sayın Sarıgül’e
daha tecrübesiz ve ani kararlı olduğu günlerde, 2013 yılında sormuş olduğum sorularımı
da aşağıdaki adresten okuyabilirsiniz. Nitekim TDP ve CHP birleşmesi bunu daha
da elzem hale getirmektedir bana göre de ve Sarıgül’e
sorular:
Elan değiştirilememiş olan mevcut sistem
nedeniyle, tartışmacı bir meclis oluşamadığından mürteci, Ortodoks’ça konuşan bazen
de mırıldanan iki dudağını, şimdilik işletmeye devam edecektir. Bu durumun ne
zamana kadar devam edeceği henüz belli değil; ama bitişin eli de kulağında
olduğundan, biraz daha beklenecektir. Zira rafine ve hele de anayasamızın ilk 4
maddesi gibi tartışılamaz maddelerin gündeme gelmesi nedeniyle, saygın bir Halk
Devrimi nitelikli revizyon veya hakkın rahmeti tecelli edildiğinde, artık vacip
olan adrese gidilmesi gerekeceğinden, Saray dâhil bütün külliyeler, evler,
uçaklar, otolar, Dolarlar vs. vb. geride bırakılacak ve sadece müsaade edilen
fani ve ruhani değerlerin ki onlarda şayet varsa, yolcu tarafından birlikte
götürülebilmesi esasen de vazgeçilemezi olacaktır.
Belki
de milletle helalleşmek bu nedenle istenmiştir, kim bilir? Ve ülkemde mürteciler
eliyle daha da bozulan sistem, mutlaka milli ittifakı, Kuvayı millîyeye
dönüştürecek ve yaşama devam etmek zorunda olan Halk iradesiyle de tekrar
revize edileceğinden, bu gerçeğin de bütün yerli, yabancı faniler tarafından
asla yadsınmaması vacip olmuştur. Yani FARZ haline gelmiştir artık...
Serendip Altındal
Özün Kişiliğinin Aynasıdır (Eski
makaleler)
serendipaltindal02.blogspot.com