15 Şubat günü seçimlerin zamanında
olacağını söyleyen Kılıçdaroğlu, herkesin anlayacağı dille, bölücü ve kahredici
tek adam rejiminden kurtulurken, birleştirici milli birlik ve benimsenen ilkeleri
aracıyla her zorluğun aşılacağına ve milleti kahredenlere mutlaka hesap
sorulacağına, bir daha dikkatlerimizi çekti. Bu ise hiç kuşkusuz yeni ve özgün bir
milli ittifak bildirgesiydi.
Deprem sonrası liyakatsiz,
ehliyetsiz, üstüne de sosyopatik(?) bir zihniyetle geciktirilen müdahaleler
sonunda İktidarın, seçimin ertelenmesi bileşkesinde bir OHAL durumu yaratılarak,
seçimlerin ertelenmesi için tetiği çekilen depremden, daha önceden haberi(!)
olduğu da anlaşılıyor. Ki hemen inşaatlara başlanacağı çabukluğu da durumu
teyit ediyor. Bu da gösteriyor ki şayet OHAL den de bir sonuç alınmazsa, artık Erdoğan
taifesi hesabına son kozunu oynamış, aynı bağlamda da ‘ülkeler artık dışarıdan
değil, altından işgal ediliyor’ diyen Pasifikli emperyalist, İktidarı kaderine
terk etmek zorunda kalacaktır. Yoksa kendi sağlığı bozulacaktır. Bu durumda da
oturdukları koltuklara yapışmış; ama hala da oturmaya devam etmek isteyenler,
artık bir iç kavgadan medet ummaya kalkacaklar ve bu durum ise başta
kendilerininkiler olmak üzere, sayısız kelleye mal olacaktır. Ve sonuç
kendileri hesabına çok daha acıklı olacaktır.
Deprem sonunda herkesin bildiği
süregelen ve haber başlıklı söylentileri geçerek, bizim için hayati önemi çok
daha büyük olan konuların ön plana taşınması, artık ana sorunumuz olmalıdır.
Bunların ne olduğuna gelince de aşağıdaki maddelerle kısaca tanımlamak
mümkündür.
A-
Depremden
sağ kalanların yeni hayatlarına sağlıklı ve kesintisiz devam edebilmeleri için
gerekli bütün sosyal adaptasyon ve isteklendirmelerin, maddi, manevi azami
hızla gerçekleşmesi sağlanmalıdır.
B-
Yurtlarından
çıkarılmak zorunda kalan talebelerimizin sosyal hayatlarına ve eğitimlerine
kaldıkları noktadan itibaren sorunsuzca devam edebilmeleri, acilen ve mutlaka
sağlanmalıdır.
C-
Hala
kurtulabilme şansı olan depremzedelerin sonuncusunun da kurtulduğuna bilimsel
olarak ikna olunsa dahi, cenazelerinin tamamı alınmadan enkaz temizlemeye
başlanmaması, insanlık hesabına olmazsa olmazdır.
D-
Bundan
sonra oluşacak başka depremlerin de oluşmasının mümkün olduğu ve beklendiği her
bölgede, bütün bilimsel çalışmaların yapılıp imar edilebilirlikleri bilimsel
olarak onaylanmadan, diğer bütün şartnameleri yerine getiren projelere ve
inşaatlara dahi asla izin verilmemelidir. Ki hazar, sefer ve seçim bahaneleri
de buna engel olmamalıdır.
E-
Ancak
seçimden sonra ve tek adam oligarşisi yok edilmiş, yasama ve yürütme ile
birlikte tam yetkiye sahip bir meclis Hükümetine sahip olunmadan, deprem ve mesken
yönetmeliği Dosyasının kapağı bile açılmamalıdır.
F-
Depremden
canlı olarak kurtarılabilen kimsesiz çocuklarımızın sağlık, iaşe ve ibate
sorunları çözüldükten sonra, mutlaka Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin
güvencesiyle sahiplenilerek, Darüşşafaka ve emsalleri gibi milli ve laik kurumlarda,
milli geleceğimizin mihmandarları ve yeni Nobel adayları olabilecek vasıflarda
eğitilmelerinin sağlanması, mutlaka sağlanmalıdır.
G-
Ülkemizde
çok kalabalık olan müteahhit sayısını, Devlet lisanslı olma şartıyla, kalkınmış
ülkelerde olduğu gibi asgariye taşıyarak, plan, proje ve deprem etütleri
yapılmış, başta depremzedeler olmak üzere herkesin alabileceği ödemelerle
sosyal evler inşa edilerek, ülkenin mesken sorununun çözülmesine, seçimlerden
sonra yeni hükümet bünyesinde acilen başlanması, ilk icraatlar planına
alınmalıdır.
H-
Yaklaşan
seçimlere kadar sağlık, iaşe, ibate ve güvenleri sağlanmış olan depremzedelerin,
engelsiz ve yasal olarak oylarını kullanabilmeleri mutlaka sağlanmalıdır.
Esasen
‘İmar Affı’ gibi anlamsız bir karardan, daha önce kabul edilmiş imar suçu gibi
çok hayati bir suçun, keyfi olarak onaylanması demek olan bir anlam ortaya
çıkar ki bu da yasalarca asla kabul edilemez. Bu nedenle de yukarıda belirtilen
maddelerin anlam ve etkisi daha açık ortaya çıkmaktadır. Tam da bunların üstüne
20 Şubatta olan ve birincilere yakın iki artçı; ama ilkleri gibi sessiz
patlayıcılarla yola çıkan yapay depremin daha oluşu, ilk depremlerin kontrollü
olduğuna komplo diyenleri de utandırması gerekir aslında. Çünkü depremler bir
fay kırılması gibi değil aslında bir patlama dağılması niteliğindeydiler. Çünkü
doğal depremde faylar kendi boyları doğrultusunda kırılacağı için, hasarlar ve
kayıplar asla bu kadar büyük olamazdı.
Dolayısıyla
fay kesişme noktalarına çok güçlü sesiz patlayıcıların yerleştirildiği ve
muhtemelen de uydudan muayyen aralıklarla patlatıldıkları, yani pek komplo
benzerliği taşımıyordu. Öyle ki Ege kıyılarında bile hissedilen hasarın bu
kadar fazla ve tekrarlı olabileceğinin, sebep olanlar tarafından da öngörülemediği
anlaşılmaktadır. BOP paradigması içinde Ortadoğu’yu yerle bir edip ulusal demografileri
eritmeye karar verenler, anlaşıldığına göre bu işi o kadar abarttılar ki bu
işin sonunun kıyamet (3. Dünya Savaşı) olacağı uzak bir ihtimal olarak
görülmüyor artık.
Bir yanda deprem cübbeli sessiz patlamalar, cumhur
başının misyonunu- ki Türkiye’mizin Federe devletçiklere ayırılması- kurtarmak
veya İktidar süresini uzatmak amacıyla bütün hızıyla devam ederken,
emperyalist-Siyonistlerin ülkemize maddi yardım ve bir milyon turist başlıklı yeni
Türkiye yaklaşımı(?) aynı paralelde yola çıktı bile. Gözümüzün içine bile
parmağını sokan bu büyük oyunu, hala anlamamış veya buna ‘komplo’ diyenlere,
artık daha fazla ne söylenebilir ki? Palavraları bırakın da bari geleceğinizi
kurtarmaya bakın demek; herhalde en doğrusu olacaktır. Ayrıca, Bayraktara da
bir selamla, ‘kızıl elma’ gibi hava saldırı silahlarından bile önce yeryüzü ve
altı savunma silahlarının nasıl yapılacağını da soruverin bir zahmet; sayın
uzmanlar. Türkler asker millettir, askerini zor zamanlarında hep önünde,
yanında görmek ister ve bunu görünce de aynı yola gerekirse seve seve kendi
canını bile koyar. Şayet askerini ilk saatten itibaren yanında görebilseydi,
inanıyorum ki hayatını kaybedenlerin en az yarısı daha kurtulabilecekti.
Yalnız
işin özünde hep birlikte, tarihi boyunca kendine yetebilen milletimizin, koca
tarihinde, devletsiz kaldığı dönemlerde bile nasıl olmuştu da yine kendi
emeğiyle birbirinden muhteşem bir sürü İmparatorluklar kurabilmiş olduğunu, bir
daha anladık. Ve bağlamında da sevgili Atatürk’ümüzün bize emanet ettiği KUVAY
I MİLLİYE ile nasıl bir armağan yaptığını, hep birlikte bir kere daha
benimsedik…
Serendip Altındal
Özün
Kişiliğinin Aynasıdır (Eski makaleler)
serendipaltindal02.blogspot.com