Blog Arşivi

1 Mart 2023 Çarşamba

ORADA BİR KÖY VARDI UZAKTA..

 


            15 Şubat günü seçimlerin zamanında olacağını söyleyen Kılıçdaroğlu, herkesin anlayacağı dille, bölücü ve kahredici tek adam rejiminden kurtulurken, birleştirici milli birlik ve benimsenen ilkeleri aracıyla her zorluğun aşılacağına ve milleti kahredenlere mutlaka hesap sorulacağına, bir daha dikkatlerimizi çekti. Bu ise hiç kuşkusuz yeni ve özgün bir milli ittifak bildirgesiydi.

 

            Deprem sonrası liyakatsiz, ehliyetsiz, üstüne de sosyopatik(?) bir zihniyetle geciktirilen müdahaleler sonunda İktidarın, seçimin ertelenmesi bileşkesinde bir OHAL durumu yaratılarak, seçimlerin ertelenmesi için tetiği çekilen depremden, daha önceden haberi(!) olduğu da anlaşılıyor. Ki hemen inşaatlara başlanacağı çabukluğu da durumu teyit ediyor. Bu da gösteriyor ki şayet OHAL den de bir sonuç alınmazsa, artık Erdoğan taifesi hesabına son kozunu oynamış, aynı bağlamda da ‘ülkeler artık dışarıdan değil, altından işgal ediliyor’ diyen Pasifikli emperyalist, İktidarı kaderine terk etmek zorunda kalacaktır. Yoksa kendi sağlığı bozulacaktır. Bu durumda da oturdukları koltuklara yapışmış; ama hala da oturmaya devam etmek isteyenler, artık bir iç kavgadan medet ummaya kalkacaklar ve bu durum ise başta kendilerininkiler olmak üzere, sayısız kelleye mal olacaktır. Ve sonuç kendileri hesabına çok daha acıklı olacaktır.

 

            Deprem sonunda herkesin bildiği süregelen ve haber başlıklı söylentileri geçerek, bizim için hayati önemi çok daha büyük olan konuların ön plana taşınması, artık ana sorunumuz olmalıdır. Bunların ne olduğuna gelince de aşağıdaki maddelerle kısaca tanımlamak mümkündür.

A-    Depremden sağ kalanların yeni hayatlarına sağlıklı ve kesintisiz devam edebilmeleri için gerekli bütün sosyal adaptasyon ve isteklendirmelerin, maddi, manevi azami hızla gerçekleşmesi sağlanmalıdır.

B-    Yurtlarından çıkarılmak zorunda kalan talebelerimizin sosyal hayatlarına ve eğitimlerine kaldıkları noktadan itibaren sorunsuzca devam edebilmeleri, acilen ve mutlaka sağlanmalıdır.

C-    Hala kurtulabilme şansı olan depremzedelerin sonuncusunun da kurtulduğuna bilimsel olarak ikna olunsa dahi, cenazelerinin tamamı alınmadan enkaz temizlemeye başlanmaması, insanlık hesabına olmazsa olmazdır.

D-    Bundan sonra oluşacak başka depremlerin de oluşmasının mümkün olduğu ve beklendiği her bölgede, bütün bilimsel çalışmaların yapılıp imar edilebilirlikleri bilimsel olarak onaylanmadan, diğer bütün şartnameleri yerine getiren projelere ve inşaatlara dahi asla izin verilmemelidir. Ki hazar, sefer ve seçim bahaneleri de buna engel olmamalıdır.

E-    Ancak seçimden sonra ve tek adam oligarşisi yok edilmiş, yasama ve yürütme ile birlikte tam yetkiye sahip bir meclis Hükümetine sahip olunmadan, deprem ve mesken yönetmeliği Dosyasının kapağı bile açılmamalıdır.

F-     Depremden canlı olarak kurtarılabilen kimsesiz çocuklarımızın sağlık, iaşe ve ibate sorunları çözüldükten sonra, mutlaka Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin güvencesiyle sahiplenilerek, Darüşşafaka ve emsalleri gibi milli ve laik kurumlarda, milli geleceğimizin mihmandarları ve yeni Nobel adayları olabilecek vasıflarda eğitilmelerinin sağlanması, mutlaka sağlanmalıdır.

G-   Ülkemizde çok kalabalık olan müteahhit sayısını, Devlet lisanslı olma şartıyla, kalkınmış ülkelerde olduğu gibi asgariye taşıyarak, plan, proje ve deprem etütleri yapılmış, başta depremzedeler olmak üzere herkesin alabileceği ödemelerle sosyal evler inşa edilerek, ülkenin mesken sorununun çözülmesine, seçimlerden sonra yeni hükümet bünyesinde acilen başlanması, ilk icraatlar planına alınmalıdır.

H-   Yaklaşan seçimlere kadar sağlık, iaşe, ibate ve güvenleri sağlanmış olan depremzedelerin, engelsiz ve yasal olarak oylarını kullanabilmeleri mutlaka sağlanmalıdır.

 

Esasen ‘İmar Affı’ gibi anlamsız bir karardan, daha önce kabul edilmiş imar suçu gibi çok hayati bir suçun, keyfi olarak onaylanması demek olan bir anlam ortaya çıkar ki bu da yasalarca asla kabul edilemez. Bu nedenle de yukarıda belirtilen maddelerin anlam ve etkisi daha açık ortaya çıkmaktadır. Tam da bunların üstüne 20 Şubatta olan ve birincilere yakın iki artçı; ama ilkleri gibi sessiz patlayıcılarla yola çıkan yapay depremin daha oluşu, ilk depremlerin kontrollü olduğuna komplo diyenleri de utandırması gerekir aslında. Çünkü depremler bir fay kırılması gibi değil aslında bir patlama dağılması niteliğindeydiler. Çünkü doğal depremde faylar kendi boyları doğrultusunda kırılacağı için, hasarlar ve kayıplar asla bu kadar büyük olamazdı.

 

Dolayısıyla fay kesişme noktalarına çok güçlü sesiz patlayıcıların yerleştirildiği ve muhtemelen de uydudan muayyen aralıklarla patlatıldıkları, yani pek komplo benzerliği taşımıyordu. Öyle ki Ege kıyılarında bile hissedilen hasarın bu kadar fazla ve tekrarlı olabileceğinin, sebep olanlar tarafından da öngörülemediği anlaşılmaktadır. BOP paradigması içinde Ortadoğu’yu yerle bir edip ulusal demografileri eritmeye karar verenler, anlaşıldığına göre bu işi o kadar abarttılar ki bu işin sonunun kıyamet (3. Dünya Savaşı) olacağı uzak bir ihtimal olarak görülmüyor artık.

 

 Bir yanda deprem cübbeli sessiz patlamalar, cumhur başının misyonunu- ki Türkiye’mizin Federe devletçiklere ayırılması- kurtarmak veya İktidar süresini uzatmak amacıyla bütün hızıyla devam ederken, emperyalist-Siyonistlerin ülkemize maddi yardım ve bir milyon turist başlıklı yeni Türkiye yaklaşımı(?) aynı paralelde yola çıktı bile. Gözümüzün içine bile parmağını sokan bu büyük oyunu, hala anlamamış veya buna ‘komplo’ diyenlere, artık daha fazla ne söylenebilir ki? Palavraları bırakın da bari geleceğinizi kurtarmaya bakın demek; herhalde en doğrusu olacaktır. Ayrıca, Bayraktara da bir selamla, ‘kızıl elma’ gibi hava saldırı silahlarından bile önce yeryüzü ve altı savunma silahlarının nasıl yapılacağını da soruverin bir zahmet; sayın uzmanlar. Türkler asker millettir, askerini zor zamanlarında hep önünde, yanında görmek ister ve bunu görünce de aynı yola gerekirse seve seve kendi canını bile koyar. Şayet askerini ilk saatten itibaren yanında görebilseydi, inanıyorum ki hayatını kaybedenlerin en az yarısı daha kurtulabilecekti.

 

Yalnız işin özünde hep birlikte, tarihi boyunca kendine yetebilen milletimizin, koca tarihinde, devletsiz kaldığı dönemlerde bile nasıl olmuştu da yine kendi emeğiyle birbirinden muhteşem bir sürü İmparatorluklar kurabilmiş olduğunu, bir daha anladık. Ve bağlamında da sevgili Atatürk’ümüzün bize emanet ettiği KUVAY I MİLLİYE ile nasıl bir armağan yaptığını, hep birlikte bir kere daha benimsedik…

 

Serendip Altındal

 

Özün Kişiliğindir...

Özün Kişiliğinin Aynasıdır (Eski makaleler)

serendipaltindal02.blogspot.com

serendipaltindal94@gmail.com