Blog Arşivi

15 Eylül 2022 Perşembe

ZAFERDEN FAZLASI..

 


            Atatürk’ün 1919 Samsun çıkartması, şayet sırtında tarihini çok iyi bildiği ve güvendiği kadim Türk milleti, dolayısıyla da yüce Türk Ulusu zırhı olmasaydı, asla mümkün olamazdı. Çünkü rahmetli Atatürk’ün, o nedenle sırtını dayayabileceği hiçbir koruyucu gücü de kalmamış olacaktı. Lakin kendi tarihini, çevresindeki herkesten fazla bilen Atatürk gibi bir mücadele entelektüeli, önce kim, neden ve nasıl bir Türk olduğu özgüveniyle, bu salt nedenden, muhteşem bir Dünya zaferi yaratmasını da kuşkusuz bilerek, kadim Türk ulusunun elbette yeni bir muzaffer kumandanı olacaktı. Ve ulusunun varlık gereği nedeniyle, mutlaka yenileri de gelecektir.

 

              Pazar yerlerinde birbirlerinin müşterisini kapan Pazar çığırtkanlarının durumunu aynen yansıtan ve birbirlerinin müşterilerini çalan beyaz yakalı rüşvetçiler toplumu oluştu ülkemiz bu günlerde. Ya da bunlar hanidir vardı da toplumun yeni mi haberi oldu. Ki bu soruyu Sedat Peker’e sorsak şüphesiz ‘aynen öyle oldu’ diyecektir. Aynı bağlamda Peker’e akan bilgilerin ana kaynağının, işin aslını merkezinden bilen AKP mağduru itirafçılar kökenli olduğunu anlamak için de alim olmaya veya istihbarı araştırmalar yapmaya hiç gerek yoktur. Acaba bu nedenle ve son söylemiyle de ana hedefi açıklamadan önce mi, Peker’den kurtulmaya yönelik uluslararası tetikçi ihalesi vermeye kalktılar. Yani tıpkı da sıradan bir Amerikan Mafya filmi gibi. Ne var ki böylesi dâhiyane(!) bir eyleme kalkanlar, suçluluklarını da kabul etmiş olmuyorlar mı acaba?

 

 İnsan düşüncesinin ise sınırı yoktur. Aklın bir denilen yoluna girildiğinde, pandemi nedeniyle birçok insanımızı toprağa verirken, beyaz yakalı seriden haramzadeleri aynı topraklara yatırarak, günahsız mevtalarımıza komşu etmek acaba dini inançlara ters düşmez mi diye sormak da gerekir aslında. Hani arada bir nas filan deyip aklına geleni söyleyenler ve faiz kısarak, MB’nı altından kalkamayacağı borçların altına sokanlarında fikrini almak gerekmez mi(!)

 

            Hâkim ve savcılar; yargılama bağlamında hiçbir hiyerarşi içerisinde olmadığı gibi kimsenin çalışanı da değildir. Tek amiri hukuk, adalet duygusu, akıl süzgeci ile donanmış hür ve temiz vicdanıdır.’ Mealinde yeni Adalet yılı mesajı veren eski HSK Başkan yardımcısı Sayın Mehmet Yılmaz, baz alındığında, Erdoğan’ın manipüle ettiği Adalet sisteminde Baş Savcılık gibi yapay bir olanakla, savcıların Baş Savcıdan habersiz dava açamayacakları da tekzip ediliyor aslında. Dolayısıyla da her türlü davada yürekli bir Savcı, bütün zamanlar ve durumlar için yine geçerli oluyor. O halde Savcılarımızın uyumamaları gerekiyor. Hele de kokuşmuş bir rüşvet düzeni, güzel ve asla vazgeçilemez yurdumuzu ateşe atmaya neden teşkil ediyorken. Bütün bunlara rağmen hukukçulardan ses çıkmıyorsa ya da çıkmayacaksa, ürkek ceylanlar sanılanacaklarından, o zamanda dört ayaklılara empati oluşturmak gerekecektir.

 

            Bu aralar bazı Ege adalarımızı, daha önce sessizce teslim ettiği Yunanistan’a; ‘bir gece ansızın gelebiliriz’ diyen Erdoğan’a, durumu bu iken, neden gece gidiyorsunuz da sabah kahvesine gitmiyorsunuz, sorusunun da sorulması gerekmez mi? Yani kime sordunuz da bir yerlere silahla gitmeye kalkıyorsunuz? Bakalım BM bu işe ne diyecek? Ve bu gidiş bize nelere mal olacak? Bakın, ABD şişirmesi bir Ukrayna savaşı bile hala sürüyor. Güvenilmez dost(!) ABD bırakın şimdi de Yunanistan’ı bize karşı kullansın. “Yurtta sulh, cihanda sulh” politikası içinde, ki bize çok daha yakın olan bu siyasi görüş ve tespitler rehberi içinde, sevgili Atatürk’ten öğrenilmiş çok daha akılcı, kalıcı ve çözümsel, o kadar siyasi etkinlik ve teknik uygulama var ki. Neden kafanızı kullanmıyor ya da kullanamıyor musunuz(?). Yoksa ille de kalitemiz bu kadar mı diyorsunuz?

 

            USA Reisli Atlantik Çetesinin çevirdiği Irak, Suriye ve Afganistan dolaplarının sonunda, yıkılan binalar ve toplu Türkmen mezarlarından arta kalan göçlerin, tercihli iltica adreslerinin önce Türkiye olması acaba bir rastlantımıdır. Yoksa merkezi İstanbul olacak, adı belirsiz; ama Rusya ve Çin’e karşı kullanılacak, yeni Atlantik emperyali beslemeli vurucu üsleri bünyesinde barındıran, BOP çıkışlı ve eş başkan yaftalı yeni bir federe Devletçikler Konfederasyonundan mı bahsediliyor acaba? BOP planlı bu komplodan sonra Türkiye’mizi ve Türklerini arayın ki bulasınız artık. İşte bütün bu nedenler ve paradigmalar bize, ülkemizin karabasanı olmuş bu niteliksiz ve ucube sistemli tek adam İktidarından, bir an önce NEDEN kurtulmak zorunda olduğumuzu da tartışmasız açıklıyor.

 

            Türk solunda yayınlanan bir habere göre, Putin’i emperyalist ilan eden Slavoj Zizek isimli bir Sloven Marksist düşünürün; bırakın evrensel Dünya solu tarafından siyasi linçe uğrayıp, uğramayacağını. Ama bunu yaparken de o biradere şimdi sormayalım mı? Şayet bugün USA, AB ve NATO tarafından tam destek alan Ukrayna’nın, yarın önce bizi, sırayla da Avrasya, Asya ve dünya sosyalizmini tehdit eden bir Atom üssüne dönüştüğünde ne düşünecek ne söyleyeceksin? Ben bu soruyu, solu sağı bir kenara koyup, tamamen tarafsız ve yarın oluşacak kaotik durumun önce kendi yurdunu tehdit edeceği bir vatanseveri olarak soruyorum. Ha Putin mi? Sovyetlerden sonra ve soğuk savaştan bu yana bile hala, Atlantik emperyalizminin arkası gelmez baskı ve tacizleri altında, Vatan savunmasını ve temsil ettiği sosyalist misyonunu düşünürken uykuları kaçan ve dolayısıyla da biraz agresyonu yükselen bir Lider olduğunu düşünüyorum sadece. Ayrıca BRICS emperyalizme geçit vermemek üzere ve andıyla kurulmuştur.

 

            Bugün otokratik terörist bir düzenin koruması yapılan, İktidarın huzurunu kaçıran konserler, toplantılar ve mitinglerden başka da bir gösterisi, istese de olamayan Türk Polisine, tarihin en başarılı- ki kime göre- döneminde olduğunu söyleyen Soylu’ya ‘o halde bu başarılı memurlara en az çift maaş vermek gerekirken, üç kuruşluk ve takside bile bağladığınız promosyonlarına, acaba şimdi hangi gerekçeyle çöküyorsunuz?’ diye sormak gerekmez mi?

 

            Yapılan istatistiklerde CHP ve AKP Partilerinin kafa kafaya olduğu söyleniyor. Demek ki artık iş bu noktaya geldiğine göre vakit tamamdır. Öyleyse muhalefetin derhal Cumhurbaşkanı adayını beklendiği gibi Kılıçdaroğlu lehine tercih ederek açıklaması, muhalefet oylarının derhal yükseleceğinin de göstergesi olacaktır. Kendi tespitime göre de AKP taban seçmenlerinin 2002’den beri aynı- ki %16-20 arası bir çoğunlukta- kalması analiz edildiğinde, kararsız oldukları söylenenlerin çoğunluğunun da matematiksel doğruya göre, kalitatif olarak Kılıçdaroğlu’nu tercih edecekleri anlaşılıyor. Bu durumda da seviye balansı CHP lehine enorm değişecektir. Öyleyse bekleyim ve görelim.

 

            Ayrıca Atatürk düşmanı bir Erdoğan’dan yeni bir Atatürk rüzgârı estirmeye nafile uğraş veren Putin Rusya’sı için, esasen Atatürk özeğinde olan bir Kılıçdaroğlu’nun ‘yurtta sulh Cihanda sulh’ ifadesini, sözün sahibine olan imanıyla çok daha ikna edici söyleyebilecek ve aktüalize edebilecek bir Lider olacağını bilmem anımsatmaya gerek var mı? Bu bağlamda da dünün kararsızlarından, bugünün kararlısı olanlarının arasına, Rus dostlarımızı da eklemek doğru olmaz mı? Buna ilaveten CHP grubu ve/veya 6’lı koalisyon içinde Kılıçdaroğlu’na karşı bir muhalefet oluşturma gayretlerinin de bir sonuç vermeyeceğini, bilmem ilave etmeye de gerek var mı?

 

Çünkü Erdoğan’dan, misyonu gereği ancak ve en fazla o da- Hocanın yoğurt mayası gibi- şayet tutarsa Tarikat denen kampların başlarındaki Vatikan İmamlarının, müritlerini toplayıp müstakil Federasyonlara bölerek yeni ve kimin malı olacağı belli olmayan federe bir Türkiye’den başka da bir halt olmaz. Yalnız asla unutulmasın ki Türkiye bizim ve Rusya için de bir Ukrayna değildir ve asla da olamaz. Oysa Atatürk bileşke ve doğrularını koruyan bağımsız bir Türkiye, Kurtuluş döneminde de olduğu gibi Rus komşularımızın gerçek akılcılıklarıyla şüphesiz ki yine tercihleri olacaktır. Ve bu tercih ve gerçek, inanınki yeni bir Dünya Savaşından arınmış, bütün Dünyanın da lehine olacaktır. Bizim içinse ne Amerika ne Rusya mecburiyetimizdir. Öznel olanımız ise konumumuz gereği bütün paradigmalardan bizim için en doğru ve geçerli olan ana sentezimize ulaşmaktır. Tıpkı da Birinci Dâhimizin düşündüğü ve yaptığı gibi, yani bütün Dünya için en iyi olanı.

 

Bütün Dünyaya ders veren bir Kumandanın askerlerine, ‘ben size ölmeyi emrediyorum’ diyerek Kuvayi milli gücü ile kurduğu ve meclisine Türk Bayrağını diktiği bir Türk Cumhuriyetine, şimdi içine düşürülmeye çalışıldığı sefih bir harabiyet asla yakışmıyor. Hele de ne seçimden önce ve ne de sonra, biline!

 

Atatürkçü milliyetçilerin her konuşma, kutlama ve konserlerine vs. Atatürk’ü bahane yapmaya yürekleri yetmeden yasaklar uygulayan AKP İktidarı, Tunç Soyer’in 9 Eylül de yaptığı ve bütün Atatürkçü Vatanseverlerin beklediği ve coşkuyla alkışladığı muhteşem konuşmasını, düşündüğüm gibi elbette boş geçmeyecekti. Ne var ki her defasında olduğu gibi yine kendilerine gülündü, yine kendileri küçüldüler, küçüldüler ve de küçüldüler. Öyle ki onları görebilmek için yakında yurdum vatandaşları, büyüteç almak zorunda kalacak ellerine

 

Bu arada başta Halk TV olmak üzere bütün milliyetçi yayınlara çeşitli cezalar verilerek ve seçimlere doğru bunların daha da yoğunlaşacağını ortaya koyan göstergelerle, muhalif medyaya ve vatandaşlara da gözdağı verilmeye kalkılınması; daha önce AB ve USA taraflarıyla da ‘kimse hariçten gazel okumasın’ mealinde yapılan ikili anlaşmalar çerçevesinde, mevcut duruma Batıda da bir çözüm olmadığı tarafgirli ortaya konmuşken, artık yakıtı bitmiş İktidarın ömrünü uzatabilmek bağlamında, daha neler planlayacağını işin oluruna bırakarak, boşuna olacak ve ancak kendi sonlarını daha da kötüleştirerek getirecek olan bütün bu uğraşların bilinciyle, en iyisi burada kendi noktalarımızı koyalım…

 

                                                                       Serendip Altındal

Özün Kişiliğindir...

Özün Kişiliğinin Aynasıdır (Eski makaleler)

serendipaltindal02.blogspot.com

serendipaltindal94@gmail.com