Atatürk’ün 1919 Samsun çıkartması, şayet sırtında tarihini
çok iyi bildiği ve güvendiği kadim Türk milleti, dolayısıyla da yüce Türk Ulusu
zırhı olmasaydı, asla mümkün olamazdı. Çünkü rahmetli Atatürk’ün, o nedenle sırtını
dayayabileceği hiçbir koruyucu gücü de kalmamış olacaktı. Lakin kendi tarihini,
çevresindeki herkesten fazla bilen Atatürk gibi bir mücadele entelektüeli, önce
kim, neden ve nasıl bir Türk olduğu özgüveniyle, bu salt nedenden, muhteşem bir
Dünya zaferi yaratmasını da kuşkusuz bilerek, kadim Türk ulusunun elbette yeni
bir muzaffer kumandanı olacaktı. Ve ulusunun varlık gereği nedeniyle, mutlaka
yenileri de gelecektir.
Pazar yerlerinde birbirlerinin müşterisini
kapan Pazar çığırtkanlarının durumunu aynen yansıtan ve birbirlerinin
müşterilerini çalan beyaz yakalı rüşvetçiler toplumu oluştu ülkemiz bu günlerde.
Ya da bunlar hanidir vardı da toplumun yeni mi haberi oldu. Ki bu soruyu Sedat
Peker’e sorsak şüphesiz ‘aynen öyle oldu’ diyecektir. Aynı bağlamda Peker’e
akan bilgilerin ana kaynağının, işin aslını merkezinden bilen AKP mağduru
itirafçılar kökenli olduğunu anlamak için de alim olmaya veya istihbarı
araştırmalar yapmaya hiç gerek yoktur. Acaba bu nedenle ve son söylemiyle de ana
hedefi açıklamadan önce mi, Peker’den kurtulmaya yönelik uluslararası tetikçi ihalesi
vermeye kalktılar. Yani tıpkı da sıradan bir Amerikan Mafya filmi gibi. Ne var
ki böylesi dâhiyane(!) bir eyleme kalkanlar, suçluluklarını da kabul etmiş
olmuyorlar mı acaba?
İnsan
düşüncesinin ise sınırı yoktur. Aklın bir denilen yoluna girildiğinde, pandemi
nedeniyle birçok insanımızı toprağa verirken, beyaz yakalı seriden haramzadeleri
aynı topraklara yatırarak, günahsız mevtalarımıza komşu etmek acaba dini
inançlara ters düşmez mi diye sormak da gerekir aslında. Hani arada bir nas
filan deyip aklına geleni söyleyenler ve faiz kısarak, MB’nı altından kalkamayacağı
borçların altına sokanlarında fikrini almak gerekmez mi(!)
‘Hâkim
ve savcılar; yargılama bağlamında hiçbir hiyerarşi içerisinde olmadığı gibi kimsenin
çalışanı da değildir. Tek amiri hukuk, adalet duygusu, akıl süzgeci ile donanmış
hür ve temiz vicdanıdır.’ Mealinde yeni Adalet yılı mesajı veren eski HSK
Başkan yardımcısı Sayın Mehmet Yılmaz, baz alındığında, Erdoğan’ın manipüle ettiği
Adalet sisteminde Baş Savcılık gibi yapay bir olanakla, savcıların Baş Savcıdan
habersiz dava açamayacakları da tekzip ediliyor aslında. Dolayısıyla da her
türlü davada yürekli bir Savcı, bütün zamanlar ve durumlar için yine geçerli
oluyor. O halde Savcılarımızın uyumamaları gerekiyor. Hele de kokuşmuş
bir rüşvet düzeni, güzel ve asla vazgeçilemez yurdumuzu ateşe atmaya neden teşkil
ediyorken. Bütün bunlara rağmen hukukçulardan ses çıkmıyorsa ya da çıkmayacaksa,
ürkek ceylanlar sanılanacaklarından, o zamanda dört ayaklılara empati oluşturmak
gerekecektir.
Bu
aralar bazı Ege adalarımızı, daha önce sessizce teslim ettiği Yunanistan’a; ‘bir
gece ansızın gelebiliriz’ diyen Erdoğan’a, durumu bu iken, neden gece
gidiyorsunuz da sabah kahvesine gitmiyorsunuz, sorusunun da sorulması gerekmez
mi? Yani kime sordunuz da bir yerlere silahla gitmeye kalkıyorsunuz? Bakalım BM
bu işe ne diyecek? Ve bu gidiş bize nelere mal olacak? Bakın, ABD şişirmesi bir
Ukrayna savaşı bile hala sürüyor. Güvenilmez dost(!) ABD bırakın şimdi de Yunanistan’ı
bize karşı kullansın. “Yurtta sulh, cihanda sulh” politikası içinde, ki bize
çok daha yakın olan bu siyasi görüş ve tespitler rehberi içinde, sevgili Atatürk’ten
öğrenilmiş çok daha akılcı, kalıcı ve çözümsel, o kadar siyasi etkinlik ve teknik
uygulama var ki. Neden kafanızı kullanmıyor ya da kullanamıyor musunuz(?).
Yoksa ille de kalitemiz bu kadar mı diyorsunuz?
USA
Reisli Atlantik Çetesinin çevirdiği Irak, Suriye ve Afganistan dolaplarının sonunda,
yıkılan binalar ve toplu Türkmen mezarlarından arta kalan göçlerin, tercihli iltica
adreslerinin önce Türkiye olması acaba bir rastlantımıdır. Yoksa merkezi
İstanbul olacak, adı belirsiz; ama Rusya ve Çin’e karşı kullanılacak, yeni Atlantik
emperyali beslemeli vurucu üsleri bünyesinde barındıran, BOP çıkışlı ve eş
başkan yaftalı yeni bir federe Devletçikler Konfederasyonundan mı bahsediliyor
acaba? BOP planlı bu komplodan sonra Türkiye’mizi ve Türklerini arayın ki
bulasınız artık. İşte bütün bu nedenler ve paradigmalar bize, ülkemizin karabasanı
olmuş bu niteliksiz ve ucube sistemli tek adam İktidarından, bir an önce NEDEN kurtulmak
zorunda olduğumuzu da tartışmasız açıklıyor.
Türk
solunda yayınlanan bir habere göre, Putin’i emperyalist ilan eden Slavoj Zizek
isimli bir Sloven Marksist düşünürün; bırakın evrensel Dünya solu tarafından siyasi
linçe uğrayıp, uğramayacağını. Ama bunu yaparken de o biradere şimdi sormayalım
mı? Şayet bugün USA, AB ve NATO tarafından tam destek alan Ukrayna’nın, yarın
önce bizi, sırayla da Avrasya, Asya ve dünya sosyalizmini tehdit eden bir Atom
üssüne dönüştüğünde ne düşünecek ne söyleyeceksin? Ben bu soruyu, solu sağı bir
kenara koyup, tamamen tarafsız ve yarın oluşacak kaotik durumun önce kendi yurdunu
tehdit edeceği bir vatanseveri olarak soruyorum. Ha Putin mi? Sovyetlerden
sonra ve soğuk savaştan bu yana bile hala, Atlantik emperyalizminin arkası gelmez
baskı ve tacizleri altında, Vatan savunmasını ve temsil ettiği sosyalist
misyonunu düşünürken uykuları kaçan ve dolayısıyla da biraz agresyonu yükselen
bir Lider olduğunu düşünüyorum sadece. Ayrıca BRICS emperyalizme geçit vermemek
üzere ve andıyla kurulmuştur.
Bugün
otokratik terörist bir düzenin koruması yapılan, İktidarın huzurunu kaçıran konserler,
toplantılar ve mitinglerden başka da bir gösterisi, istese de olamayan Türk
Polisine, tarihin en başarılı- ki kime göre- döneminde olduğunu söyleyen Soylu’ya
‘o halde bu başarılı memurlara en az çift maaş vermek gerekirken, üç kuruşluk
ve takside bile bağladığınız promosyonlarına, acaba şimdi hangi gerekçeyle çöküyorsunuz?’
diye sormak gerekmez mi?
Yapılan
istatistiklerde CHP ve AKP Partilerinin kafa kafaya olduğu söyleniyor. Demek ki
artık iş bu noktaya geldiğine göre vakit tamamdır. Öyleyse muhalefetin derhal Cumhurbaşkanı
adayını beklendiği gibi Kılıçdaroğlu lehine tercih ederek açıklaması, muhalefet
oylarının derhal yükseleceğinin de göstergesi olacaktır. Kendi tespitime göre
de AKP taban seçmenlerinin 2002’den beri aynı- ki %16-20 arası bir çoğunlukta- kalması
analiz edildiğinde, kararsız oldukları söylenenlerin çoğunluğunun da matematiksel
doğruya göre, kalitatif olarak Kılıçdaroğlu’nu tercih edecekleri anlaşılıyor. Bu
durumda da seviye balansı CHP lehine enorm değişecektir. Öyleyse bekleyim ve
görelim.
Ayrıca
Atatürk düşmanı bir Erdoğan’dan yeni bir Atatürk rüzgârı estirmeye nafile uğraş
veren Putin Rusya’sı için, esasen Atatürk özeğinde olan bir Kılıçdaroğlu’nun ‘yurtta
sulh Cihanda sulh’ ifadesini, sözün sahibine olan imanıyla çok daha ikna edici
söyleyebilecek ve aktüalize edebilecek bir Lider olacağını bilmem anımsatmaya gerek
var mı? Bu bağlamda da dünün kararsızlarından, bugünün kararlısı olanlarının
arasına, Rus dostlarımızı da eklemek doğru olmaz mı? Buna ilaveten CHP grubu
ve/veya 6’lı koalisyon içinde Kılıçdaroğlu’na karşı bir muhalefet oluşturma
gayretlerinin de bir sonuç vermeyeceğini, bilmem ilave etmeye de gerek var mı?
Çünkü Erdoğan’dan, misyonu gereği ancak ve en fazla
o da- Hocanın yoğurt mayası gibi- şayet tutarsa Tarikat denen kampların
başlarındaki Vatikan İmamlarının, müritlerini toplayıp müstakil Federasyonlara
bölerek yeni ve kimin malı olacağı belli olmayan federe bir Türkiye’den başka
da bir halt olmaz. Yalnız asla unutulmasın ki Türkiye bizim ve Rusya için de bir
Ukrayna değildir ve asla da olamaz. Oysa Atatürk bileşke ve doğrularını koruyan
bağımsız bir Türkiye, Kurtuluş döneminde de olduğu gibi Rus komşularımızın
gerçek akılcılıklarıyla şüphesiz ki yine tercihleri olacaktır. Ve bu tercih ve
gerçek, inanınki yeni bir Dünya Savaşından arınmış, bütün Dünyanın da lehine
olacaktır. Bizim içinse ne Amerika ne Rusya mecburiyetimizdir. Öznel olanımız ise
konumumuz gereği bütün paradigmalardan bizim için en doğru ve geçerli olan ana sentezimize
ulaşmaktır. Tıpkı da Birinci Dâhimizin düşündüğü ve yaptığı gibi, yani bütün
Dünya için en iyi olanı.
Bütün Dünyaya ders veren bir Kumandanın askerlerine,
‘ben size ölmeyi emrediyorum’ diyerek Kuvayi milli gücü ile kurduğu ve meclisine
Türk Bayrağını diktiği bir Türk Cumhuriyetine, şimdi içine düşürülmeye
çalışıldığı sefih bir harabiyet asla yakışmıyor. Hele de ne seçimden önce ve ne
de sonra, biline!
Atatürkçü milliyetçilerin her konuşma, kutlama ve
konserlerine vs. Atatürk’ü bahane yapmaya yürekleri yetmeden yasaklar uygulayan
AKP İktidarı, Tunç Soyer’in 9 Eylül de yaptığı ve bütün Atatürkçü Vatanseverlerin
beklediği ve coşkuyla alkışladığı muhteşem konuşmasını, düşündüğüm gibi elbette
boş geçmeyecekti. Ne var ki her defasında olduğu gibi yine kendilerine gülündü,
yine kendileri küçüldüler, küçüldüler ve de küçüldüler. Öyle ki onları görebilmek
için yakında yurdum vatandaşları, büyüteç almak zorunda kalacak ellerine
Bu arada başta Halk TV olmak üzere bütün milliyetçi
yayınlara çeşitli cezalar verilerek ve seçimlere doğru bunların daha da yoğunlaşacağını
ortaya koyan göstergelerle, muhalif medyaya ve vatandaşlara da gözdağı verilmeye
kalkılınması; daha önce AB ve USA taraflarıyla da ‘kimse hariçten gazel okumasın’
mealinde yapılan ikili anlaşmalar çerçevesinde, mevcut duruma Batıda da bir
çözüm olmadığı tarafgirli ortaya konmuşken, artık yakıtı bitmiş İktidarın ömrünü
uzatabilmek bağlamında, daha neler planlayacağını işin oluruna bırakarak, boşuna
olacak ve ancak kendi sonlarını daha da kötüleştirerek getirecek olan bütün bu uğraşların
bilinciyle, en iyisi burada kendi noktalarımızı koyalım…
Serendip
Altındal
Özün Kişiliğinin Aynasıdır
(Eski makaleler)
serendipaltindal02.blogspot.com