Blog Arşivi

1 Eylül 2022 Perşembe

VAH TÜRKİYEM..

 


            Türkiye’nin mevcut durumu, Ortadoğu’daki konumumuzu daha da içinden çıkılmaz bir hale getirirken, öncelikle de hiçbir komşumuza güven vermediğimizi de ortaya koyuyor. Dolayısıyla neresinden bakarsak bakalım yabancıların yanında yüzümüzü utançla kızartan mevcut siyasi durum, ucube tek adam sistemi ve bataktaki İktidarı ile birlikte değişmeden, konumumuzda müspet bir adım atamayacağımız ve lehimize hiçbir girişim yapamayacağımızı da söylemek zorundayız.

 

Yani günümüzü karartan bütün sorunların, değişen siyasi durum sonunda hemen yoluna girmeye başlayacağını anlamak için de arif olmaya hiç gerek kalmıyor. O halde çeşitli formüller, çözümler aramaya, arkası gelmez tartışmalar yapmaya, hele de kemer sıkmaya filan da hiç gerek yoktur. Aslında kemer sıkması gerekenler bertaraf edilsin yeter. Yani planlama ve tasarruf için bütün yapılacak iş sadece AKP ve Saray İktidarından kurtulmaktır, işte bütün mesele de sonuçta budur aslında.

 

            Neredeyse bir ordu ile korunan Erdoğan ile Zelensky’nin tarihi(!) buluşması ve Türkiye Cumhurbaşkanı ile ne idüğü belirsiz, vasıfsız üstelikte kokainci bir emperyalist lejyonerinin, özde siyasi bağlamda üstelikte o atsız bedevinin ayağına gidilerek protokolsüz görüşülmesi, kafalarda soru işaretleri yaratırken, vatanseverlere de yine canhıraş bir ‘vah Türkiyem’ nidası çektirdi. Oysa böyle bir siyasa vodviline ancak kahkahayla gülünürdü. Ki bizim dışımızdaki ciddi bütün Devletlerde, bu trajikomik ve teröristten bile bağış bekleyen böylesi bir gösteriye beklenen kahkahaların atıldığını öngörmek, hiç de zor değildir.

 

İtibardan ödün verilmez denirken itibarı yerle bir eden böylesi cümbür cemaat yapılan apolitik bir çorbanın, kime ne fayda sağladığını meraklısı bile yutarken mide fesadına uğrar. Ve bu arada 25 AKP’linin iki arkadaşlarını darp ettiği adamlara karşın, ‘ben buradayım korkaklar bana gelin’ diyen ve aynı bağlamda defalarca yiğitliğini (amazonluğunu) ortaya koymuş olan etekli Akşener’in sahte kabadayılara, eteksiz erkeklik nasıl olunur dersi verdiğini de söylemeden geçmeyelim.

 

Liyakate gelince; kendi seviyesinin üstüne çıkamamaları ve hizmetlerinin de olmazsa olmaz olduğu için işe yarayacak liyakat sahiplerinden faydalanırken onların, başlarındaki özellikle seçilmiş liyakatsizlerin altındaki pozisyonlara atanmalarıyla da teorik olarak, hepsinin kontrolleri sağlanmaktadır. İşte bütün biraderlerin liyakat yoksunu Reislerinin de tek yaptığı iş budur bugüne kadar. Tabii bazı kontrolleri sağlamak üzere, daha fazla becerisi olanlara da birden fazla maaş ödenerek seslerinin kısılması ve sadece isteneni yapmaları da bu nedenledir.

 

            İhale adlı pijamalı salon jimnastiği ile peş peşe yaptırılan Adalet Saraylarında, ne yazık ki adaleti arayın ki bulasınız. Oralarda parayı veren düdüğü çalıyor sadece. Nitekim son haberlerde de açıklandığı gibi rüşvet alan Hâkimlerin acınası durumunun ve Türkiye de Adaletin ne duruma geldiğinin mizahla dahi anlatılabilmesinin, son Erdoğan’ın WEB mizahçısının tutuklanması da anımsandığında, mümkün olmadığı anlaşılıyor.    

 

            Altılı masanın son tur toplantısında, atalık tohumlarımızdan üretilen ürünlerle yapılmış yemeklerin yenmesi; bir zamanlar Dünyayı bile besleyecek bir tarım ülkesi olan Türkiye’mizi, ziraat ürünlerinde bile dışarıdan alınan tek ekimlik (GDO) tohumlara mahkûm eden AKP İktidarına karşı, bana göre de seçim zaferinden bile fazla anlam taşıyan bir darbe olmuştur. Bunu düşünen ve gerçekleştirenleri ise kutlamak gerekir.

 

            Bir toplumun salt otorite ve baskı ile yönetilebileceğini var saymak aslında o İktidarın kendisini yok etmesiyle sonuçlanır. Şimdi bizde olduğu gibi. Oysa yönetenin, yönetilenlerin sınıfsız – ki bir gelişme ülkesinde Proletaryadan, Burjuvadan da bahsedilemez- ve bütünüyle milli bir toplumun makul eleştirileri doğrultusunda kendisini her daim yenileyerek, beklenen Devrime doğru yol alması, sadece İktidarını kalıcı yapmaz, bundan en fazla nemalanacak olan kendi milleti ve Devleti olacağından, ortak başarı da muhteşem olacaktır hiç kuşkusuz.

 

Tıpkı ilk Cumhuriyet yıllarımızda olduğu gibi. Ve bunun da yolu tam bağımsız bir Meclis, gerekirse Senato ile güçlendirilmiş, – ki çok uluslu veya bir Eyalet toplumunda daha fazla tercih edilir- Partisiz, liyakat ve deney sahibi bir Cumhurbaşkanının oluşturduğu bir Hükümetten geçer. Aynı bileşkede fakirleşerek büyüyen Türkiye, yoksa emsalsiz bir ekonomik trendin mucidi olarak, yeni bir İktidarla yepyeni bir patlamaya mı, yoksa ülke gelirini sadece kendi aralarında paylaşan sermaye sınıfına hesap sormaya mı hazırlanıyor. Bakalım gelecek yakın günler yurdum insanına daha neler gösterecek.

 

 

            Bu arada hepimiz aynı gemideyiz diyerek yeni bir uçurtma uçuran Erdoğan’a bir hatırlatma yapalım; vatandaşla birlikte yol aldığınızı sandığınız geminin yolcuları, aslında sadece 5’li çete ve diğer göbeklerinden bağlı yandaşlardır. Bunların dışında kalan vatandaşların ise Türk parası ile yaşamaya alışkın olduklarından, fazla kaybedecek bir şeyleri de yoktur nasılsa, Dolarlarını kur korumalı hesaplarda duble faizlendiren Kaptan ve mürettebatı, Dolar müptezeli olduklarından, yan yatmış gemiden ayrılırken, kayıplarının da büyük olacağını düşünerek, beraberlerinde neleri kurtaracaklarını çok iyi hesaplamak zorunda kalacaklardır. Ya da başka bir deyişle, yüksek bir binanın çatı katından caddeye atlamak zorunda kalanlarla, oturduğu sandalyeden yere düşenler arasında elbette enorm bir fark olsa gerektir.

 

            Bu arada Kılıçdaroğlu, İktidarı düzeltmeye devam ediyor. Lakin bu düzeltmelerin AKP gemisinin yol almasına değil; ama sadece daha çabuk batmasına yol açacağını da seçmen çok iyi biliyor. Çünkü İktidarın derhal uyguladığı bu düzeltmelerin asla kalıcı olmayacak ve sadece seçim manevraları olduğunu, her geçen gün de çok daha iyi anlayıp benimsiyor. Gülşen kız bahane, aslında birilerinin hala rüyasını gördüğü tarikatlar federesi yeni bir Türkiye ise şahane. Ne var ki bu uykuda olanlar, önce Dünya uygarlığının mimarı koca bir milleti ve onun Türk Ulusunu hatırlamak istemiyorlar. Bunlar yakında yine ninnilerle uyutuldukları uykularından, iyi tanıdıkları Türk tekmesiyle uyanacaklardır hiç kuşkusuz.

 

Bir de çocuk savcı varmış, muhtemelen de Gülşen kızı gözüne kestiren ve kıskanan. Daha hayatının Baharında kendi yolunu şaşıran bu genç adamın, nasılsa emsalleriyle birlikte düştüğü çukurda aklı başına tekrar gelecektir. Çakma Ergenekon savcılarını unutmasın. Aynı bağlamda ilave edilirse; Türkiye’nin bir Afganistan olmadığını ve gerçek İslam karşıtı bir paradoksun laik Türkiye de tutmayacağını, asla unutmamaları gereken Batılı emperyalistlerin de yol yakınken akıllarını başlarına almaları, menfaatlerine olacaktır. Kimileri Türkiye İran’a döndürülmek isteniyor diyorlar. Oysa İran milli ve tek bir tarikat ülkesidir, siz hangi İran’dan bahsediyorsunuz? İstenense Türkiye’mizin çok tarikatlı federe bir yapılanmaya dönüşmesidir. Ki böl ve bütün parçaları istediğin gibi de kullan!

 

Ayrıca Gülşen tutuklanmasının hukuksuz olduğundan bile bahseden dış basından; muhtemel yeni İktidarın Lideri olacak Kılıçdaroğlu’nun ısrarla vurguladığı reformist uygulamalar ve altılı birlikteliğin, başta ucube Başkanlığın kaldırılması, enflasyonun kontrol altına alınması, TBMM’nin tam yetkiyle yeniden yapılanması, diğer yapılacak reformist tedbir ve uygulamalarla, Anayasanın revize edilmesi, Adaletin tam yetkiyle anayasal konuma getirilmesi, MB’nin yeniden bağımsızlaştırılması, DPT, Danıştay, Sayıştay, Kamu yönetimi vs. gibi atıl edilmiş olmazsa olmaz bütün kurumların, Anayasaya göre yeniden yapılandırılarak aktive edilmesi ve diğer yapılması çabuklaştırılacak aktivitelerden, neden tık bile çıkartmadıklarına empati oluşturun lütfen. Herhalde Türkiye Cumhuriyeti’nin yeniden yapılanmasını hiç arzu etmiyorlar da ondan.

 

Sayın Kılıçdaroğlu ile arkadaşlarının yaptıkları 15 Km Zafer yürüyüşü, yine kanımızı kaynattı, hak, hukuk, birlik çağrılarımız beraberinde, kadim kimliğimizi göstere göstere yedi düvele tekrar onaylatan ve bugün denizde yüzerken ‘şayet Zafer Bayramımız olmasaydı, bugün yurdumun denizinde yüzüyor bile olamayacaktım’ diye iştiyakla anımsadığım Cumhuriyetimizin, Atatürk komutasındaki büyük zaferinin ve sonucunda tanımlanan en büyük Bayramımızın, tekrar ve ebediyen hepimize kutlu olmasını bütün yüreklerimiz ve birlikteliğimizle temenni ediyoruz.

Sonuç mu: Geliyor işte gelmekte olan…

 

                                                                       Serendip Altındal

Özün Kişiliğindir...

Özün Kişiliğinin Aynasıdır (Eski makaleler)

serendipaltindal02.blogspot.com

serendipaltindal94@gmail.com