Türkiye’nin mevcut durumu, Ortadoğu’daki konumumuzu
daha da içinden çıkılmaz bir hale getirirken, öncelikle de hiçbir komşumuza
güven vermediğimizi de ortaya koyuyor. Dolayısıyla neresinden bakarsak bakalım yabancıların
yanında yüzümüzü utançla kızartan mevcut siyasi durum, ucube tek adam sistemi ve
bataktaki İktidarı ile birlikte değişmeden, konumumuzda müspet bir adım
atamayacağımız ve lehimize hiçbir girişim yapamayacağımızı da söylemek
zorundayız.
Yani günümüzü karartan bütün sorunların, değişen
siyasi durum sonunda hemen yoluna girmeye başlayacağını anlamak için de arif
olmaya hiç gerek kalmıyor. O halde çeşitli formüller, çözümler aramaya, arkası
gelmez tartışmalar yapmaya, hele de kemer sıkmaya filan da hiç gerek yoktur. Aslında
kemer sıkması gerekenler bertaraf edilsin yeter. Yani planlama ve tasarruf için
bütün yapılacak iş sadece AKP ve Saray İktidarından kurtulmaktır, işte bütün
mesele de sonuçta budur aslında.
Neredeyse
bir ordu ile korunan Erdoğan ile Zelensky’nin tarihi(!) buluşması ve Türkiye
Cumhurbaşkanı ile ne idüğü belirsiz, vasıfsız üstelikte kokainci bir emperyalist
lejyonerinin, özde siyasi bağlamda üstelikte o atsız bedevinin ayağına gidilerek
protokolsüz görüşülmesi, kafalarda soru işaretleri yaratırken, vatanseverlere de
yine canhıraş bir ‘vah Türkiyem’ nidası çektirdi. Oysa böyle bir siyasa vodviline
ancak kahkahayla gülünürdü. Ki bizim dışımızdaki ciddi bütün Devletlerde, bu
trajikomik ve teröristten bile bağış bekleyen böylesi bir gösteriye beklenen
kahkahaların atıldığını öngörmek, hiç de zor değildir.
İtibardan ödün verilmez denirken itibarı yerle bir
eden böylesi cümbür cemaat yapılan apolitik bir çorbanın, kime ne fayda
sağladığını meraklısı bile yutarken mide fesadına uğrar. Ve bu arada 25 AKP’linin
iki arkadaşlarını darp ettiği adamlara karşın, ‘ben buradayım korkaklar bana gelin’
diyen ve aynı bağlamda defalarca yiğitliğini (amazonluğunu) ortaya koymuş olan etekli
Akşener’in sahte kabadayılara, eteksiz erkeklik nasıl olunur dersi verdiğini de
söylemeden geçmeyelim.
Liyakate gelince; kendi seviyesinin üstüne
çıkamamaları ve hizmetlerinin de olmazsa olmaz olduğu için işe yarayacak liyakat
sahiplerinden faydalanırken onların, başlarındaki özellikle seçilmiş liyakatsizlerin
altındaki pozisyonlara atanmalarıyla da teorik olarak, hepsinin kontrolleri sağlanmaktadır.
İşte bütün biraderlerin liyakat yoksunu Reislerinin de tek yaptığı iş budur bugüne
kadar. Tabii bazı kontrolleri sağlamak üzere, daha fazla becerisi olanlara da birden
fazla maaş ödenerek seslerinin kısılması ve sadece isteneni yapmaları da bu
nedenledir.
İhale
adlı pijamalı salon jimnastiği ile peş peşe yaptırılan Adalet Saraylarında, ne
yazık ki adaleti arayın ki bulasınız. Oralarda parayı veren düdüğü çalıyor
sadece. Nitekim son haberlerde de açıklandığı gibi rüşvet alan Hâkimlerin acınası
durumunun ve Türkiye de Adaletin ne duruma geldiğinin mizahla dahi anlatılabilmesinin,
son Erdoğan’ın WEB mizahçısının tutuklanması da anımsandığında, mümkün olmadığı
anlaşılıyor.
Altılı
masanın son tur toplantısında, atalık tohumlarımızdan üretilen ürünlerle yapılmış
yemeklerin yenmesi; bir zamanlar Dünyayı bile besleyecek bir tarım ülkesi olan Türkiye’mizi,
ziraat ürünlerinde bile dışarıdan alınan tek ekimlik (GDO) tohumlara mahkûm
eden AKP İktidarına karşı, bana göre de seçim zaferinden bile fazla anlam taşıyan
bir darbe olmuştur. Bunu düşünen ve gerçekleştirenleri ise kutlamak gerekir.
Bir
toplumun salt otorite ve baskı ile yönetilebileceğini var saymak aslında o İktidarın
kendisini yok etmesiyle sonuçlanır. Şimdi bizde olduğu gibi. Oysa yönetenin,
yönetilenlerin sınıfsız – ki bir gelişme ülkesinde Proletaryadan, Burjuvadan da
bahsedilemez- ve bütünüyle milli bir toplumun makul eleştirileri doğrultusunda
kendisini her daim yenileyerek, beklenen Devrime doğru yol alması, sadece
İktidarını kalıcı yapmaz, bundan en fazla nemalanacak olan kendi milleti ve
Devleti olacağından, ortak başarı da muhteşem olacaktır hiç kuşkusuz.
Tıpkı ilk Cumhuriyet yıllarımızda olduğu gibi. Ve bunun
da yolu tam bağımsız bir Meclis, gerekirse Senato ile güçlendirilmiş, – ki çok uluslu
veya bir Eyalet toplumunda daha fazla tercih edilir- Partisiz, liyakat ve deney
sahibi bir Cumhurbaşkanının oluşturduğu bir Hükümetten geçer. Aynı bileşkede fakirleşerek
büyüyen Türkiye, yoksa emsalsiz bir ekonomik trendin mucidi olarak, yeni bir
İktidarla yepyeni bir patlamaya mı, yoksa ülke gelirini sadece kendi aralarında
paylaşan sermaye sınıfına hesap sormaya mı hazırlanıyor. Bakalım gelecek yakın
günler yurdum insanına daha neler gösterecek.
Bu
arada hepimiz aynı gemideyiz diyerek yeni bir uçurtma uçuran Erdoğan’a bir
hatırlatma yapalım; vatandaşla birlikte yol aldığınızı sandığınız geminin
yolcuları, aslında sadece 5’li çete ve diğer göbeklerinden bağlı yandaşlardır. Bunların
dışında kalan vatandaşların ise Türk parası ile yaşamaya alışkın olduklarından,
fazla kaybedecek bir şeyleri de yoktur nasılsa, Dolarlarını kur korumalı
hesaplarda duble faizlendiren Kaptan ve mürettebatı, Dolar müptezeli olduklarından,
yan yatmış gemiden ayrılırken, kayıplarının da büyük olacağını düşünerek,
beraberlerinde neleri kurtaracaklarını çok iyi hesaplamak zorunda
kalacaklardır. Ya da başka bir deyişle, yüksek bir binanın çatı katından caddeye
atlamak zorunda kalanlarla, oturduğu sandalyeden yere düşenler arasında elbette
enorm bir fark olsa gerektir.
Bu
arada Kılıçdaroğlu, İktidarı düzeltmeye devam ediyor. Lakin bu düzeltmelerin AKP
gemisinin yol almasına değil; ama sadece daha çabuk batmasına yol açacağını da seçmen
çok iyi biliyor. Çünkü İktidarın derhal uyguladığı bu düzeltmelerin asla kalıcı
olmayacak ve sadece seçim manevraları olduğunu, her geçen gün de çok daha iyi
anlayıp benimsiyor. Gülşen kız bahane, aslında birilerinin hala rüyasını
gördüğü tarikatlar federesi yeni bir Türkiye ise şahane. Ne var ki bu uykuda olanlar,
önce Dünya uygarlığının mimarı koca bir milleti ve onun Türk Ulusunu hatırlamak
istemiyorlar. Bunlar yakında yine ninnilerle uyutuldukları uykularından, iyi
tanıdıkları Türk tekmesiyle uyanacaklardır hiç kuşkusuz.
Bir de çocuk savcı varmış, muhtemelen de Gülşen
kızı gözüne kestiren ve kıskanan. Daha hayatının Baharında kendi yolunu şaşıran
bu genç adamın, nasılsa emsalleriyle birlikte düştüğü çukurda aklı başına tekrar
gelecektir. Çakma Ergenekon savcılarını unutmasın. Aynı bağlamda ilave edilirse;
Türkiye’nin bir Afganistan olmadığını ve gerçek İslam karşıtı bir paradoksun laik
Türkiye de tutmayacağını, asla unutmamaları gereken Batılı emperyalistlerin de yol
yakınken akıllarını başlarına almaları, menfaatlerine olacaktır. Kimileri
Türkiye İran’a döndürülmek isteniyor diyorlar. Oysa İran milli ve tek bir tarikat
ülkesidir, siz hangi İran’dan bahsediyorsunuz? İstenense Türkiye’mizin çok tarikatlı
federe bir yapılanmaya dönüşmesidir. Ki böl ve bütün parçaları istediğin gibi
de kullan!
Ayrıca Gülşen tutuklanmasının hukuksuz olduğundan bile
bahseden dış basından; muhtemel yeni İktidarın Lideri olacak Kılıçdaroğlu’nun ısrarla
vurguladığı reformist uygulamalar ve altılı birlikteliğin, başta ucube Başkanlığın
kaldırılması, enflasyonun kontrol altına alınması, TBMM’nin tam yetkiyle
yeniden yapılanması, diğer yapılacak reformist tedbir ve uygulamalarla,
Anayasanın revize edilmesi, Adaletin tam yetkiyle anayasal konuma getirilmesi,
MB’nin yeniden bağımsızlaştırılması, DPT, Danıştay, Sayıştay, Kamu yönetimi vs.
gibi atıl edilmiş olmazsa olmaz bütün kurumların, Anayasaya göre yeniden yapılandırılarak
aktive edilmesi ve diğer yapılması çabuklaştırılacak aktivitelerden, neden tık bile
çıkartmadıklarına empati oluşturun lütfen. Herhalde Türkiye Cumhuriyeti’nin yeniden
yapılanmasını hiç arzu etmiyorlar da ondan.
Sayın Kılıçdaroğlu ile arkadaşlarının yaptıkları 15
Km Zafer yürüyüşü, yine kanımızı kaynattı, hak, hukuk, birlik çağrılarımız
beraberinde, kadim kimliğimizi göstere göstere yedi düvele tekrar onaylatan ve bugün
denizde yüzerken ‘şayet Zafer Bayramımız olmasaydı, bugün yurdumun denizinde yüzüyor
bile olamayacaktım’ diye iştiyakla anımsadığım Cumhuriyetimizin, Atatürk
komutasındaki büyük zaferinin ve sonucunda tanımlanan en büyük Bayramımızın, tekrar
ve ebediyen hepimize kutlu olmasını bütün yüreklerimiz ve birlikteliğimizle temenni
ediyoruz.
Sonuç mu: Geliyor işte gelmekte olan…
Serendip
Altındal
Özün Kişiliğinin Aynasıdır
(Eski makaleler)
serendipaltindal02.blogspot.com