Yani
bir tımarhane dolusu deliden, akıl sağlığı hepsinden düzgün gözüken; aslı ise
salt zır deli olan bir Lider seçmemelerini nasıl bekleyemezseniz, Mafya
temsilcilerinden de sosyal adaleti temsil eden bir Cumhurbaşkanı seçmelerini
asla bekleyemezsiniz. Dolayısıyla su yolunu nasıl buluyorsa, doğru olan da
kendi yolunu kuşkusuz her zaman bulacaktır.
1947
de çok Partili sisteme geçen CHP’nin bu kararı daha vakti gelmeden verdiği,
1950-2022 arası döneme bakıldığında bugün hala Demokrat olamayışımız nedeniyle
çok daha iyi anlıyoruz. Kurtuluş savaşında Ruslar bize yardım ederken,
sosyalist olamayacağımızı bildikleri halde, aynı emperyaliste karşı bağımsızlık
savaşı verdiğimiz için yardımlarını esirgemediler. Ne var ki Atatürk asla bu
yardımların altında ülkesini bırakmayarak, borç kabul ettiği bu yardımların
tamamının tarım ürünlerimizle geri ödenmesini sağladı. Süreç içinde 1950 seçimlerini
kazanan DP Partisi, 1960 yılına kadar Marshall yardımı yaftalı sömürge kredisiyle,
Köy Enstitülerini de kapatarak, Amerikan sömürgesi yapmayı becerdiği yurdumuzu,
sonunda Vatan Cephesi, Tahkik Komisyonları gibi salt otokratik Paradokslarla
önce 1960 Askeri Devrimine, sonra da 61 Anayasasına teslim etti.
Ne
yazık ki o dönemin, başlarında Sıddık Sami Onar’ın bulunduğu en değerli
hukukçuları tarafından yazılan 61 Anayasası gibi mükemmel bir Anayasadan ve
Meclisi denetleyen Senatodan sonra bile hala aklımız başımıza gelmedi. Ve sahip
olduğumuz bütün iyi niyete ve başarılı Atatürk Cumhuriyetine rağmen maalesef
hala Demokrat olamadık. Ve bugün 1950’den bu yana yaşadığımız bozuk düzenin
tohumu olan AKP İktidarıyla da gelmekte olan sonu, iştiyakla bekler hale
geldik. Buraya kadar kısa bir anımsamayla vardığımız noktayı açıklamaya
çalıştım. Bu arada her kısa dönemin üstünde durmak, artık bu yazıyı aşar. Çünkü
yetersiz Hükümetlerimiz nedeniyle, Atatürk’ün istediklerini bir türlü
uygulayamadığımız çakma Batı Cephesinde, her şey bildiğiniz gibiydi nasılsa!
17.09.2022,
Pazar günü Halk TV’de Serhan Asker’le Zonguldak kömür madenlerinde, çeşitli
maden kazalarıyla Şehit olan madencilerimizin adına yapılan duvarlar dolusu
plaketleri, TV’den biz de birlikte izlerken, yüreğimiz acıyla doldu. Ailelerine
götürebilecekleri bir lokma ekmek için kendi hayatlarını ortaya koymuş bu
şerefli insanları derin bir saygıyla anarken; kapitalizmin sosyalizme
evrileceği devrimin ancak Proletaryanın ilk sırasını teşkil eden maden işçileri,
sonra da sırayla tarım ve Sanayi işçileri vasıtasıyla olacağının bilinciyle de
sosyal bir teselliyle avunulabilinirdi şimdilik.
18.09.2022
tarihinde LGBT karşıtı göstericiler, diğer karşıtları engellenirken, engelsiz
bir yürüyüş yaptılar. Kimi öyle, kimi böyle derken, pekiyi başkalarının
tercihlerine karışmak insanlık ayıbı oluyor da sosyal bir yapıda çocuklarımızı
saptıran apatik tercihleri oluruna bırakmak, neden itiraz kabul etmiyor.
İkisini de elimizin tersiyle bir yana itelim; ama şu soruyu da soralım hani. Ey
vatandaşlar! Oğlunuzun veya kızınızın böyle apatik ve normal ötesi kabul edilen
tercihleri olsaydı, endişe ve/veya üzüntü duyar veya duymaz mıydınız?
Bu
soruyu bana sorsaydınız, ben duyardım. Böyle bir asosyal yapılaşma beni üzerdi
doğrusu. Lakin konu evlatlarım olduğu için bunu yine de sineye çekmek zorunda
kalırdım. Yoksa onları evlatlıktan mı çıkarsaydık. İşte o zamanda bu durum,
gerçek bir insanlık ayıbı olmaz mıydı? İnanıyorum ki benim gibi düşünen birçok
vatandaşımda vardır kuşkusuz. O halde bir de şöyle düşünelim. Madem uzun vadede
bir cefa haline gelecek ve dostlarımızın karşısında bizim boynumuzu bükecek,
onlarınsa acıma duygularını depreştirecek böyle bir durumu kim ister ki? Ve
bunu her şeye rağmen isteyenlerinse, aynı tercihlerden aslında muzdarip
olmadığı düşünülebilir mi? Şayet durum böyleyse, Senyör Biden, Türkler LGBT
yürüyüşü yapsın derken ne demek istemişti acaba? Yoksa o da mı onlardandı?
LGBT
elbette milli geleneğimizde yer almıyor. Şayet bu Dünyada veya bir başka gezegende,
insan ırkı içinde ebediyete kadar yaşamak istiyorsak, her şeyden önce milli
geleneklerimizi korumak ve bizi ayrıştırıp yok edecek bütün yabancı
tezahürleri, sınıflandırılmaları, emperyalist tuzaklarını ters yüz edip
sahiplerine yutturarak, Ulusal kimliğimizi korumak zorunda olduğumuzu da
bileceğiz. Gerisi ise teferruattır.
Ee
Dünya dönüyor, zaman geçiyor ve Ukrayna’da savaş sürüyor. Ülkemizde herkesin
bildiği ‘ekonomistim’ sallaması ve birilerinin Dolar istiflerini çoğaltmak
nedeniyle yapılan faiz indirimleri ile oluşan devalüasyon dolayısıyla da artan
enflasyon, her AB ülkesinden bile çok daha fazla oluyor. Ne var ki AB ve USA
için de sıkıntılar büyüyor. Ukrayna da AB ve USA beslemesi
NATO Lejyonu yaşadıkça, Rusya’nın istediği gibi de savaş uzadıkça, özellikle de
Rusya’ya bağlı enerji sorunsalı artan AB’de enflasyon da at başı yükseliyor ve
AB’nin Atlantik Paktından ayrılması artık vazgeçilmezi oluyor. Bu da AB ve
NATO’nun dağılması ve her ulusun kendi özeğine dönmesi demek olur. Ayrıca
Türkiye üzerinde ısrarla oynanan emperyalist oyunları bileşiğinde, beklediğim
gibi de Rusya’nın milli seferberlik durumuna geçmesinin ve hatta bu nedenle
anayasasını bile özellikle askeri cephede sıkılaştırmasının, hiç hafife
alınmaması gerekiyor.
İşte
yeni Dünya böyle evirildikçe, USA da yalnız kalmaya başlıyor. Önce satış değeri
sıfırlayan Dolar Dünya için problem olmaktan çıkıyor, arkadan USA federe
Devletleri ana kampüs Devletten ayrılarak bağımsızlıklarını kazanıyorlar. Hiç
sevilmeyen USA ise artık en yakın komşularından bile menfaatine yönelik bir
yaklaşım göremeyince, birden aklı başına geliyor. Bu yeni dünyaya ayak uydurmak
zorunda olduğunu, çaresizlikle yeni bir Dünya savaşı yaratıp önce de kendi
sonunu getirmeden önce anlıyor. Emperyalizm mi demiştiniz? Hadi canım geçiniz.
Kapasitelerinin yeterliliğiyle çok daha bağımsız ve birbirleriyle el sıkışarak,
sol ve sağ olmadan altın ortada kardeşçe yaşayacak olan insanlar, artık çok
daha mutlu ve mesut olacaklardır. İşte Atatürk’ün milli anayasa bileşkesindeki
milli ekonomisi böyle bir şeydir, ki biz bunu herkesten daha iyi bilmeli ve
sahiplenmeliyiz. Sizce de iyi olmaz mı?
Erdoğan’ın
tutarsız ve enflasyonda düzelme içeren vaatleri; dikkat edilirse hep seçim
sonrasını işaret ediyor. Yoksa yine İktidarda kalacaklarını veya kalmaları
gerektiğini mi seçmende algı oluşturmaya kalkıyor. Görülüyor ki kimseye faydası
olmadığı gibi kendilerini de kurtaramayacak olan fasit vaatlerin ısrarla ve son
çare olarak kullanılmaya devam etmesi, artık başka çarelerinin de kalmadığını fazlasıyla
ortaya koyuyor. Öyle ya, şayet ellerinde imkân veya güçleri olsaydı seçimden
önce vaatlerini gerçekleştirirlerdi ki seçimlere daha güçlü girsinler! Demek ki
‘ninem anlatmıştı masalları’ seçimlere kadar süreceğe benziyor.
Her
liberal kapitalistin sonu, daha büyük bir liberal balığın midesindedir. Oysa
sosyal bir varlık olan homosaphien için, hakça ve adil bir düzende, sosyalce ve
yardımlaşarak yaşamak daha insanca değil midir? O halde yaşamadan yok olmakta
bu kadar ısrarcı olmak nedendir? İşte asıl soru tam da budur. Aynı bağlamda bu
günlerde nereden geldiği belli olmayan büyük para girişleri sakın kimseyi
aldatmasın. Çünkü karşılıksız kimse bir kuruş bile vermez adama. Hele de
milyarlarca Doların elbette ve muhtemelen de bekamıza mal olacak çok ayrı bir değeri vardır ki bunu da asla unutmayalım.
Tek
çıkış yolu, aymazlardan bir an önce kurtulmaktır. Ne var ki Türk milleti
zekidir ve böyle bir milletin de gözünü boyamak mümkün değildir. Tam da bunları
düşünürken, 3 tane sapı silik dişi döküntüsünün kendilerini patlatmadan önce
bir tane Polisimizi de şehit etmeleri gerçekleştiğinde, bir takım İktidar
beslemesi trol denen dengesizi, aceleyle suçu neredeyse CHP ye atmaya
kalkmaları derekesinde saflığı yutacak enayi varsa şayet bu ülkede, inanın enayilik
sıralamasında liste başıdır. Silah kullanmasını bile beceremeyen bu uyuşturulmuşlar, anlaşıldığı üzere PKK’lı da olamazlardı. Demek ki
esasen harcanmak üzere seçilmişlerdi.
Çünkü uyuşturucu etkisi altında kontrollerini de
kaybettikleri neredeyse haykırıyordu. Yoksa çok daha fazla zarar
verebilirlerdi. Otopsi yapılırsa her şey belli olur, tabi şayet yapılırsa(!)
Anlaşıldığına göre senaryolu bir sipariş yapılmıştı. Bunu
anlamak için de olayı kasıtlı olarak, yaptığınız siyasetin bile ana nedeni olan
kurucu CHP ile ilişkilendirebilmek üzere, neden olayda yer almayan bir
teröristin isminin açıklandığı da ele alınırsa, durum derhal açığa çıkar. Ne var ki atıf yapılan masum CHP’nin kollarının,
Peker için tetikçi ihalesi açanlar kadar uzun olduğunu düşünmek bile abesle
iştigal etmek olur. Yalnız son günlerde kendisinin de aday olabileceğini
yuvarlayan Babacan’ı fazla şişirmeye başladılar. Yoksa 6’lı masayı bozup, onun
Partisiyle ileride bir koalisyon mu yapmayı düşünüyor acaba birileri, aman
dikkat!
Yalnız
Kılıçdaroğlu’nun USA’ya gitmesi şayet planlanıyorsa, bu ziyaret önce Rusya’ya
gitmesinden bile daha fazla sakıncalıdır, biline. Çünkü eskiden bu yana çok daha fazla güçlenmiş, saldırmazlık Paktı yaptığımız
ve Kurtuluş Savaşımızı birlikte kazandığımız, ayrıca akrabamız da olan ve en
büyük ortak hududa sahip olduğumuz bir Rusya bizim için çok daha önemlidir.
Şöyle bir USA&AB ilişkileri tarihimize bakılırsa gerçek derhal
anlaşılacaktır. Ticaret mi demiştiniz? Yeter ki milli bekamızın sahipliğinde
tarım, ağır sanayimiz ve diğerleri olsun. Bilin ki nasıl olsa çok çabuk
kalkınırız. Hatta ilk Cumhuriyet dönemimizden bile hızlı ve çok daha fazla.
Gelecek evirilmiş Dünya da ise artık kimse kimseye yaptırım uygulayamayacaktır
nasılsa.
Yurt dışına gitmekte olan meslek sahibi gençlere
acıdığını söyleyen Erdoğan ve ekibine, Çömezin verdiği cevap aslında 84 milyonluk
bir sınıfta karatahtaya büyük puntoyla yazılmış bir hitabe niteliğindeydi. Tabi
anlayanlar için…
Serendip Altındal
Özün Kişiliğinin
Aynasıdır (Eski makaleler)
serendipaltindal02.blogspot.com