Blog Arşivi

15 Ağustos 2022 Pazartesi

DEVİM..

 


            Avrupa ile Asya arasında bir köprü ve Rusya ile de en büyük sınıra sahip bir ülke olan Türkiye’mizin hayli önemli, merkezi Jeopolitik bir özelliğe sahip olması, AKP iktidarına da bir avantaj sağlarken aynı zamanda İktidarın aşağısı sakal, yukarısı bıyık tedirginliğine düşmesini de sağlıyor. Sınırlarına veya toprak bütünlüğüne sahip olmayı sapına kadar milli bir mesele addeden ve bunu da güçlü ordusu ile göstere göstere sağlayan Rusya, elbette Erdoğan İktidarının ikircikli siyasetine sıcak bakmayacak ve kesinlikle tavır koyacaktır. Burada Putin, Erdoğan gibi isim ve sıfatların hiçbir önemi yoktur. Çünkü şahıslar geçici, Devletler kalıcıdır.

 

            Yani bu durumda Devlet bekaları ve tarihi gelenekleri, var olan ana faktörlerdir. Ve savaşlara sebep olabilecek sınır meselelerinde, ülkelerin derin Devletleri ve liyakat sahibi Devlet büyükleridir aslında işbaşında olan. Bu bağlamda da atom santralı gibi üretimlerin imalat ve kontrolünün Rusya tarafından Erdoğan Hükümetinin tam kontrolüne verilmeyeceği de çok normal ve Ruslar için de haklı bir milli meseledir. Lakin Türk ortaklığın habersiz feshi, yandaş ve sicili bozuk bir firma ile anlaşma yapılmayarak AKP İktidarına da güven duyulmadığının açıkça ortaya konmasıdır aslında.

 

Ne var ki Erdoğan Hükümeti tamamen NATO ve Atlantik paktını terk edip BRICS antlaşmasının bütün maddelerini kabul ederse belki durum değişebilir. Bu da Erdoğan ve şürekâsının Batıyla bütün ilişkilerini keserek tamamen Doğuya dönmesi demektir ki Atlantik Paktından ayrılmak, onların İktidarında ve şartlarında imkân dahilinde görünmüyor. Ve Putin de mutlaka bu durumun farkındadır.

 

            Aslında BRICS, Atatürk’ten sonra kaybettiğimiz yıllara bakılırsa bizim için son fırsat ve total bağımsızlığımız için son çıkış veya yeni bir devimdir. Çünkü NATO, AB ve USA ile eşit olmayan şartlarda, bir yarı sömürge ülkesi olarak geçen yıllar ve hele de AKP İktidarından sonra bugün artık ocağımıza dikilen ve iyice dal budak salan acılı sömürge incirinin artık daha fazla yenilemeyeceğinin de farkına vardık. O halde kendimize soralım. Acaba Atatürk bugün yaşıyor olsaydı, uygar tarihimizin ve aryan Milletimizin çıkış noktası olan Doğuyla mı yoksa bizi her geçen gün daha da sömürgeleştirip yok edecek olan Batıyla mı yoluna devam etmek isterdi.

 

            Bu arada BRICS düşüncesi bile Türkiye’yi kaybetmek istemeye AB & USA’nın vazgeçemeyecekleri NATO ve AB üyeliğimizi tekrar ve itirazsız gündeme taşıyabilir. Ne var ki ne AB ve ne de BRICS ile ucube Başkanlık sistemini yok etmeden ve AKP iktidarı değişmeden, Türkiye’nin menfaatine de oluşabilecek bir antlaşma asla mümkün olamaz. Ve bu arada aynı günlerde alışılmış KPSS yolsuzluğu, yine çocuklarımızı ve ailelerini kahretti. Anlaşılan AKP, Partiye bağlı; ama kontrol edemediği tarikatların oyununa gelmeye, seçime kadar devam edecek. Hele de son seçimlerinin arifesinde, çok daha dikkatli olmalıydılar. Görülüyor ki onlarda bıktı herhalde, yakalarına yapışmış hezimet ve becerisizliklerinden, muhtemeldir ki kendileri de kurtuluşu arıyorlar artık.

 

            Kurtuluş demişken; erken veya zamanında yapılacak seçimlerin istenen ve beklenen kurtuluşu sağlayacağı bilinç ve inancıyla önümüze bakıyor ve gün sayıyoruz artık. Biliyoruz ki başta Rusya olmak üzere doğu ve Güney komşularımızla da ‘yurtta sulh cihanda sulh’ paradigması altında ve tekrarlanan bir Atatürkçülük bileşkesinde, bıraktığımız noktadan yeniden başlayarak ve bütün Cihana, yeni sınıfsız Halkçı Türkiye Cumhuriyetimizin müjdesini birlikte vereceğimiz, iş, aş, yurt bulamayan gençlerimizin mut ve umut ışığı dolu gözlerini yine çevremizde göreceğimiz mutlu günü, şimdiden kutluyoruz.

 

Tam bağımsızlığımızın, adaletimizin, meclis ve anayasa bağlamında yeniden yapılanacağı, komşularımızla güvenilir saldırmazlık antlaşmalarının derhal düzenleneceği, BRICS ülkeleriyle tam bir uyumun sağlanacağı, NATO, Dolar ve tek taraflı sömürge antlaşmalarının sıfırlanacağı, bütün milli kaynaklarımızın yeniden sahiplenileceği, DPT bağlamında planlı, şeffaf yatırımların, kamusal harcamaların, açık ihalelerin yapılacağı, GSMH gelirlerinin tamimiyle hakça dağıtılarak gini faktörünün sıfırlanacağı, enflasyonun en azından kalkınmış ülkeler seviyesine çekileceği, sağlık, yaşam ürünleri, konut ve enerji harcamalarının asgari ücretle bile sorunsuz karşılanacağı, bugünkü şartlara göre hakça yönetilen muhteşem bir Türkiye’nin özlem ve coşkusunu şimdiden yaşamaya hazırlanıyoruz.

 

Seçimler yaklaşıyor ve durdu durdu da enişten seni neye öptü, diye sormak gerekiyor şimdi. Tam seçim arifesinde Alevi vatandaşları hatırlayan Erdoğan üst üste Alevi mekânlarını ziyarete başladı, hani olur ya belki onlardan da bir şeyler koparırım amaçlı döktüğü timsah gözyaşları, kimseyi aldatmıyor aslında. Yani dini tarikatların en akıllısı ve aklı başında olan Alevileri, hiçte kafaya gelmiş görünmüyorlar doğrusu.

 

Altılı masa üyelerinden Saadet Partisinin, yapılan araştırmalara göre fazla seçmen çıkaramayacağına bakıldığında, milletin siyaset kadroları içinde artık din bileşkeli siyasiler görmek istemediği de kendiliğinden anlaşılıyor. Çünkü Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren Türk Milleti ne çektiyse, bunun da nedeni her zaman din kisveli ve sözde dindar siyasiler olmuştur. İşte en son örnekte de olduğu gibi böylesi bir tek adamın ve yandaşlarının ülkemizi batma noktasına getirdiği nasıl yadsınabilir ki…

 

                                                                                   Serendip Altındal

Özün Kişiliğindir...

Özün Kişiliğinin Aynasıdır (Eski makaleler)

serendipaltindal02.blogspot.com

serendipaltindal94@gmail.com