Avrupa ile Asya arasında bir köprü ve Rusya ile de
en büyük sınıra sahip bir ülke olan Türkiye’mizin hayli önemli, merkezi Jeopolitik
bir özelliğe sahip olması, AKP iktidarına da bir avantaj sağlarken aynı zamanda
İktidarın aşağısı sakal, yukarısı bıyık tedirginliğine düşmesini de sağlıyor. Sınırlarına
veya toprak bütünlüğüne sahip olmayı sapına kadar milli bir mesele addeden ve
bunu da güçlü ordusu ile göstere göstere sağlayan Rusya, elbette Erdoğan
İktidarının ikircikli siyasetine sıcak bakmayacak ve kesinlikle tavır
koyacaktır. Burada Putin, Erdoğan gibi isim ve sıfatların hiçbir önemi yoktur.
Çünkü şahıslar geçici, Devletler kalıcıdır.
Yani
bu durumda Devlet bekaları ve tarihi gelenekleri, var olan ana faktörlerdir. Ve
savaşlara sebep olabilecek sınır meselelerinde, ülkelerin derin Devletleri ve liyakat
sahibi Devlet büyükleridir aslında işbaşında olan. Bu bağlamda da atom santralı
gibi üretimlerin imalat ve kontrolünün Rusya tarafından Erdoğan Hükümetinin tam
kontrolüne verilmeyeceği de çok normal ve Ruslar için de haklı bir milli
meseledir. Lakin Türk ortaklığın habersiz feshi, yandaş ve sicili bozuk bir
firma ile anlaşma yapılmayarak AKP İktidarına da güven duyulmadığının açıkça ortaya
konmasıdır aslında.
Ne var ki Erdoğan Hükümeti tamamen NATO ve Atlantik
paktını terk edip BRICS antlaşmasının bütün maddelerini kabul ederse belki
durum değişebilir. Bu da Erdoğan ve şürekâsının Batıyla bütün ilişkilerini keserek
tamamen Doğuya dönmesi demektir ki Atlantik Paktından ayrılmak, onların İktidarında
ve şartlarında imkân dahilinde görünmüyor. Ve Putin de mutlaka bu durumun farkındadır.
Aslında
BRICS, Atatürk’ten sonra kaybettiğimiz yıllara bakılırsa bizim için son fırsat
ve total bağımsızlığımız için son çıkış veya yeni bir devimdir. Çünkü NATO, AB
ve USA ile eşit olmayan şartlarda, bir yarı sömürge ülkesi olarak geçen yıllar ve
hele de AKP İktidarından sonra bugün artık ocağımıza dikilen ve iyice dal budak
salan acılı sömürge incirinin artık daha fazla yenilemeyeceğinin de farkına
vardık. O halde kendimize soralım. Acaba Atatürk bugün yaşıyor olsaydı, uygar
tarihimizin ve aryan Milletimizin çıkış noktası olan Doğuyla mı yoksa bizi her
geçen gün daha da sömürgeleştirip yok edecek olan Batıyla mı yoluna devam etmek
isterdi.
Bu
arada BRICS düşüncesi bile Türkiye’yi kaybetmek istemeye AB & USA’nın vazgeçemeyecekleri
NATO ve AB üyeliğimizi tekrar ve itirazsız gündeme taşıyabilir. Ne var ki ne AB
ve ne de BRICS ile ucube Başkanlık sistemini yok etmeden ve AKP iktidarı
değişmeden, Türkiye’nin menfaatine de oluşabilecek bir antlaşma asla mümkün
olamaz. Ve bu arada aynı günlerde alışılmış KPSS yolsuzluğu, yine çocuklarımızı
ve ailelerini kahretti. Anlaşılan AKP, Partiye bağlı; ama kontrol edemediği tarikatların
oyununa gelmeye, seçime kadar devam edecek. Hele de son seçimlerinin arifesinde,
çok daha dikkatli olmalıydılar. Görülüyor ki onlarda bıktı herhalde, yakalarına
yapışmış hezimet ve becerisizliklerinden, muhtemeldir ki kendileri de kurtuluşu
arıyorlar artık.
Kurtuluş
demişken; erken veya zamanında yapılacak seçimlerin istenen ve beklenen kurtuluşu
sağlayacağı bilinç ve inancıyla önümüze bakıyor ve gün sayıyoruz artık. Biliyoruz
ki başta Rusya olmak üzere doğu ve Güney komşularımızla da ‘yurtta sulh cihanda
sulh’ paradigması altında ve tekrarlanan bir Atatürkçülük bileşkesinde,
bıraktığımız noktadan yeniden başlayarak ve bütün Cihana, yeni sınıfsız Halkçı Türkiye
Cumhuriyetimizin müjdesini birlikte vereceğimiz, iş, aş, yurt bulamayan gençlerimizin
mut ve umut ışığı dolu gözlerini yine çevremizde göreceğimiz mutlu günü, şimdiden
kutluyoruz.
Tam bağımsızlığımızın, adaletimizin, meclis ve anayasa
bağlamında yeniden yapılanacağı, komşularımızla güvenilir saldırmazlık antlaşmalarının
derhal düzenleneceği, BRICS ülkeleriyle tam bir uyumun sağlanacağı, NATO, Dolar
ve tek taraflı sömürge antlaşmalarının sıfırlanacağı, bütün milli
kaynaklarımızın yeniden sahiplenileceği, DPT bağlamında planlı, şeffaf
yatırımların, kamusal harcamaların, açık ihalelerin yapılacağı, GSMH gelirlerinin
tamimiyle hakça dağıtılarak gini faktörünün sıfırlanacağı, enflasyonun en azından
kalkınmış ülkeler seviyesine çekileceği, sağlık, yaşam ürünleri, konut ve
enerji harcamalarının asgari ücretle bile sorunsuz karşılanacağı, bugünkü şartlara
göre hakça yönetilen muhteşem bir Türkiye’nin özlem ve coşkusunu şimdiden yaşamaya
hazırlanıyoruz.
Seçimler yaklaşıyor ve durdu durdu da enişten seni
neye öptü, diye sormak gerekiyor şimdi. Tam seçim arifesinde Alevi vatandaşları
hatırlayan Erdoğan üst üste Alevi mekânlarını ziyarete başladı, hani olur ya belki
onlardan da bir şeyler koparırım amaçlı döktüğü timsah gözyaşları, kimseyi
aldatmıyor aslında. Yani dini tarikatların en akıllısı ve aklı başında olan Alevileri,
hiçte kafaya gelmiş görünmüyorlar doğrusu.
Altılı masa üyelerinden Saadet Partisinin, yapılan
araştırmalara göre fazla seçmen çıkaramayacağına bakıldığında, milletin siyaset
kadroları içinde artık din bileşkeli siyasiler görmek istemediği de
kendiliğinden anlaşılıyor. Çünkü Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren Türk Milleti
ne çektiyse, bunun da nedeni her zaman din kisveli ve sözde dindar siyasiler
olmuştur. İşte en son örnekte de olduğu gibi böylesi bir tek adamın ve
yandaşlarının ülkemizi batma noktasına getirdiği nasıl yadsınabilir ki…
Serendip Altındal
Özün Kişiliğinin Aynasıdır
(Eski makaleler)
serendipaltindal02.blogspot.com