15 Temmuz darbesinin ‘şayet başarılı olsaydı ne
olurdu’ mealindeki afaki yorumlarını duyunca, daha 16 Temmuz’da başarılı olsa
da olmasa da her halükârda istenen neticenin alındığı’ ve FETÖ yaftalı usta bir
Amerikan işi darbe olduğunu anlayınca, bunu nasıl ‘kontrollü bir darbe’ olarak
vasıflandıramazsınız artık. Öyle ya maksat Erdoğan’ın, emperyalist amaçlar
gereğince tek adamlığını pekiştirmekse, netice fazlasıyla alınmıştır. Yani olayın
hemen ertesinde, alınan OHAL kararlarıyla muhalefet yok sayılarak, yönetim
tamamen Erdoğan’a teslim edilmemiş midir? Hele de darbenin bir lütuf olduğunu
söyleyen Erdoğan, bunu da samimi olarak itiraf etmemiş midir? Bugün temerrüde düşmüş
halimize bakınca da bir emperyalist sömürgesi olarak ne kadar mağdur edildiğimizi
ve daha da edileceğimizi hala anlayamadık mı yoksa? Lakin birileri hala
saçmalarıyla ve tükenmez gevezelikleriyle kafa ütülemeye devam ediyorlar ki
buna başka da ne denebilir.
Esasen
Demokrasi mitingi olarak lanse edilen 15 Temmuz tuluatı, provokatif ve ayrışımcı
yeni bir siyaset gösterisine dönüşünce, kendisini tekzip etmesi kaçınılmaz
oldu. Aslında Saraçhane Meydanını taşıma yandaşların bile dolduramaması, kale
bile alınmazken sadece berbat bir orta oyununa alet edilerek pisi pisine Şehit amblemiyle
ölenler içinse, yine de bolca rahmet okundu. Aynı bağlamda kendisini her
vesilede İslamcı olarak betimleyenlere, ‘vurguya ne gerek var. Yoksa siz iman
sahibi değil misiniz?’ anımsatmasını yapmak gerekir. İstanbul’da 4 yıl Başkanlıktan
sonra kendisinden başkasına bir yararı dokunmayan ve bu ihanetini de açıkça itiraf
eden Erdoğan İktidarına 20 yıllık AKP hezimetini de eklersek, ülkemizin vahim
durumu kendiliğinden anlaşılmazmı?
Nitekim
yabancı endüstri ülkelerinin ve başta da İngiltere’nin, ülkemizdeki kaotik durumu
oluşturan hezimet İktidarının, birbirinden başarılı(!) atraksiyonları nedeniyle,
yurdumuzu sadakaya muhtaç bir emperyal sömürgesi olarak algılayıp, ülkelerinde
barındırmak istemedikleri ve insan sağlığı için çok zararlı olan tehlikeli sanayi
atıklarını, depone edebilecekleri bir evrensel çöplük haline getirdikleri de asla
yadsınmamalıdır. Ve ülkemiz bu atıklar için birtakım bağışları bile sokakta
yatan evsizler gibi kabul edebilecek duruma gelmişse veya getirilmişse durumun vahim
ötesi trajik olduğu da kabul edilmelidir. Hele son altı ayın verilerine bakıldığında,
ülke ekonomisinin resesif değil depresif çöküntü içinde olduğu asla kaderimiz de
olmamalıdır. Ya da bu acılı durum üstüne, İngiltere’nin şimdi kendi göçmenlerini
de Ruanda yerine Türkiye’ye transfer edeceğine ne demelidir.
Eskimiş F16 konusunda dahi bizimle dalga geçilen ve
halimize gülünen emperyalist komedyasına bakıldığında, kendi otomobilimizi yapmaktan
önce, ki neredeyse bütün Dünya markaları ülkemizde kendi işçiliğimizle yapılırken,
ağır silahlarımızı bağımsız olarak yapmamızın olmazsa olmaz önemini, neden
ihmal ettiğimizi sorgulamayanlara, vatandaş diyebilmemiz mümkün değildir. Oysa
aslında emsalsiz bir savunma aracı iken bir saldırı silahı da olabilen ve
neredeyse savaş uçağına bile ihtiyaç hissettirmeyen S400’lerin Türkiye’de imali
ve NATO ile ilişkimizi kesmemiz, çok daha akılcı olacakken, İktidarın hala
emperyalist eşkıyanın kuyruğuna asılan bu ikircikli tutumu asla kabul edilemez.
Erdoğan’ın
Dışişleri Bakanını bile atlayarak USA yetkilileriyle yaptığı özel antlaşmalar,
DP’li Fatin Rüştü Zorlunun Menderesle mutabakat halinde ve meclisten habersiz aynı
ülkeyle yaptığı gizli antlaşmaları bile fersah fersah geride bıraktı. Ve DP
dönemindeki Amerikan Marshall yardımları denen sözde ve faizli bağışlarla toprağımızdaki
Petrol servetimize, milli kaynaklarımıza ve Kore de USA askerini korumak için boşuna
dökülen kanlarımıza, bağış yerine USA ordu hurdalarını bile parayla almamıza rağmen,
Benzinimizi bile USA dan almak zorunda kalarak bir Amerikan sömürgesine dönen
ülkemizde bugünlere kadar geldik ya da getirildik. Ne var ki içerden ve
dışarıdan yıllarca soyulduğumuz yetmedi ve hala da devam ediyor.
Ve şimdilerde de Bay Kemalin bütün tavsiyelerini köşeye
sıkıştığında uygulamaya gayret eden ve Bay Kemal’siz nefes bile alamayan Erdoğan
İktidarı, aynı bağlamda 20 yılda yaptığı sayısız hukuksuzluk, tutarsızlık ve
liyakatsızlıkları da marifet olarak sahiplendiği için, Tarihimizde ilk defa
temerrüde düşme veya iflas etme noktasına da geldik. Ülkemizde seçimlerden önce
yapılması planlanan veya düşünülen USA senaryolu bir tarikat kapışması da
Erdoğan taifesini kurtaramayacaktır. Erdoğan’ın her fırsatta mikrofonu eline aldığında
bilhassa da kendi özelinde yaptığı bütün anımsatmalar kendini tekzip ettiğinden,
söylencelerini veciz aforizmalar olarak vasıflandırmak çok yerinde olacaktır.
Yaşanan süreç içinde, yapamazsa sadece AKP’nin
yapamayacağı, bir sentez olarak ortaya çıktığına göre, İktidar Partisi için her
şey bitmiştir. Ve artık açıkça görülüyor ki Erdoğan İktidarının aktif liderleriyle
birlikte ülkeyi seçimlerden önce terk etmeleri gerekmektedir, ki hazırlıkları
da oraya doğrudur. Zira iktidardan düşünce bunu yapmaya kalkarlarsa son fırsatı
da kaçırmış olacaklardır. Aynı bağlamda artık boşuna kürek çeken Erdoğan’ın zorunlu
taşıma izleyicili Kayseri Mitinginden akılda kalan tek şey, Kayserililerden oy
yerine artık yolluk istemeseydi. AKP’lilere tavsiye etmek gerekirse; şayet
Erdoğan artık miting yapmazsa bilin ki daha fazla oy alabilirsiniz.
Buna karşın Bay Kemal’in Balıkesir Kuvayi Milliye Meydanındaki
halkla buluşması, meydanın adına uygun tam bir Kuvayı Milliye ruhuyla yapıldı. Bağımsız
Türkiye Cumhuriyeti’nin evrensel tescili olan ve bize Vatanımızın vatandaşlık
kimliğini de vererek, Kurtuluş Savaşının asıl zaferi olan Lozan muahedesini galip
Devlet statüsüyle imzaladığımız ve Cemiyeti Akvamdan bağımsız Türkiye
Cumhuriyeti’nin tapusunu aldığımız tarihi günde yapılan miting, bağlamında
Kılıçdaroğlu sıfatında yeni ve müstakbel Türkiye Cumhurbaşkanını da tescil
ediyordu.
Tahran buluşmasından, Türkiye’nin operasyon talebine
karşın İran’ın ‘Teröristlere fayda sağlar’ görüşü boşuna değildir. Çünkü Türk
ordusu tarafından Suriye’nin Kuzey bölgesine yapılan harekât sıranda ve sonrasında
sadece Amerikan beslemeli bir bölücü terörist yapılanmanın oluştuğu açıkça ortadadır
ki buna Türkiye’mize adeta bir işgal yürüyüşü başlatan Suriyeli mülteci
sığınması da dahildir. Halen bizi de bir hayli mağdur eden bu müdahalenin, aleyhimize
olan etkisini sürdürdüğü de asla yadsınamaz.
Şimdi bu harekâtın Türkiye tarafından tekrarlanmasının,
Erdoğan Hükümetine asla güvenmeyen Rusya ve İran’ı tedirgin edeceği çok
açıktır. Sadece stratejik bölgelerin kendi hudut güvenliğimiz nedeniyle elde
tutulması gerekir. Aslında bunun dışında, Suriye’ye yapılacak bir harekâtın bize
ne kazandıracağı da ilgililere sorulmalıdır. Zira bütün Ortadoğu’da ve Ukrayna’da
halen mevcut farklı terörist yapılanmaların arkasında Atlantik Paktı emperyalistinden
– bunun da AB Müşaviri NATO dur- başka kim vardır. Ki bu soru cevapsız kalmıştır.
Bu esnada Irak’ta olan ve bazı sivillerin de
ölmesine sebep olan ve bize fatura edilmeye çalışılan provokatif bombalı
saldırının arkasındaki gerçeğin, aslında Türkiye’nin Iraktaki mevcudiyetinden
rahatsız olan Çakma Kürdistan Devleti veya Vilayetleri oluşturmaya odaklı ve
Iraktan bir yapay devletçikler Konfederasyonu yaratmaya çalışan emperyalist Atlantikçilerden
başkasının olamayacağını, ilk mektep çocukları bile düşünebilir herhalde. Çünkü
AB’li olanlar hesabına tahammül edilemez sorunlar geliştirecek böylesi bir
akılsızlığın, onlar tarafından yapılmadığını düşünmek hatalı olmayacaktır. Hele
de Türk Askerinin sivile değil bomba atmak, silahını bile doğrultmayacağını bütün
Dünya biliyorken!
Yeni orman yangınlarına antika ve hurda uçaklar denen
THY’nin revizyondan geçirilen eski uçakları kurtarıcı oldu. Ne var ki Orman
Bakanının bırakın istifa etmesini, AKP geleneği nedeninden dolayı, bu konu
hakkında ne düşündüğünü bile sormak abesle iştigaldir. Lakin unutulmaması gereken;
şayet bu uçaklarımız daha önce bakım görüp kullanıma alınsalardı, boşuna yanan
binlerce dönümlük ormanlarımız da kurtarılmış olacaktı. Hatta bu uçaklarımızın
başarılarından ötürü şimdi dış kaynaklı alıcılar da bulması, Atatürk döneminde
de olduğu gibi yerli ve yeni modellerinin imalatının da önünü açacaktır.
Sözün özü: Emperyalist güçlere ‘ülkeyi neredeyse
paket halinde size teslim ediyorken, İktidarı kaybediyorum’ diyerek tavır koyan
Erdoğan’ı iyi tanıyan Türk Milleti, sadece İktidar değişikliği değil; ama 20
yılın bütün suistimallerinin hesabını değişen İktidardan soracak ve devriklerle,
milleti temsilen hesaplaşacak bir milli İktidarı da artık başında görmek
istiyor. Yalnız İktidar avenesinin saatleri çaldığında, Sarayın hangi
tünelinden kaçacağı – ki bu tünelleri inşa eden işçilerin bile yok edildiği söylenmişti-
bilinmesi şartıyla hesap sorulabilir. Yoksa atı alanın yine Üsküdar’a atlayacağı
asla unutulmamalıdır…
Serendip Altındal
Özün Kişiliğinin Aynasıdır
(Eski makaleler)