Blog Arşivi

15 Mayıs 2022 Pazar

MONARŞİK İHTİRAS..

 


 

Sığınmacı istilası giderek ülkede hızla akan bir sel olmaya başladı. Demek ki bugüne kadar yazmaya çalıştığım üzere, emperyalistin böl ve yönet senaryosunun danışıklı bir versiyonu olan sığınmacı kukla oyununun perdeleri, başta metropollerimiz olmak üzere bütün stratejik bölgelerimizde peş peşe açılmaya başladı.

 

İstiklal döneminde Sevr adlı, mağlup Osmanlı Devleti’nin işgali belgesinden kaynaklanan İstanbul’un askeri İşgali, bugün sivil bir nitelikte Ukrayna’yla benzerlikler içiren bir yaklaşım ve stratejiyle, sığınmacı yaftalı paralı lejyonerlerin, içimizde yavaş yavaş yapılanması ile de yürütülmeye çalışılıyor. Daha önce de defalarca belirttiğim gibi AB emperyalist kuşatması, USA liderliğinde Türkiye’de ikinci bir Ukrayna oluşturmuyor sadece, sonuçlandırılması istenen BOP misyonu sona ermeyen AKP Hükümetinin İktidar süresini de aynı paralelde, ülkemizi tam teslim almak üzere uzatmayı hedefliyor. Bu nedenle de esasen, bildiğiniz gibi sadece seçim düzeneğine el atılmıyor, seçim dönemi göreceğimiz kim bilir daha ne senaryolar planlanıyor. Ne ki öyleyse şimdiden her şeye hazırlıklı olunmalıdır.

 

Çünkü Erdoğan Hükümetinin emperyaliste verdikleri henüz yetmedi anlaşıldığı gibi. Demek oluyor ki ülkemin tamamının da beyzadelere verilmesi gerekiyor. Şayet bunun için de kanlar akması gerekiyorsa, hiç unutulmasın ki Türk’ün kanı yine hepsinin üstüne akacaktır, altına değil. Suriye, Irak, Afganistan ve benzeri ülkelerden İktidara yapışmak amacıyla istedikleri kadar terörist, sokak çetecisi çapulcuyu getirsinler ve onlar şimdilik birbirlerini kuyruklarından vuruyor olsalar da Türk’ün ordu-milletini karşılarında gördüklerinde, elleri ayaklarına dolanacaktır nasıl olsa.

 

Hele bir bekleyelim biraz daha, seçim öncesi ana baba günleri başlayacaktır muhtemelen. Daha başından belliydi zaten Erdoğan ve takımdaşlarının ülkeden bir iki parça (eyalet) koparmadan İktidardan ayrılmaya izinli olmadıkları. Bunu sadece dost bildiğiniz AB’lilere değil; ama USA’lı emperyalistlere de sorabilirsiniz. Bunu size teyit edeceklerdir. Lakin bunu nasıl yapabileceklerini de sormanızda yarar vardır. Çünkü bizim Atatürk dokunuşu ile son şeklini alan Türk Milli Kimliğimiz, ezelden gelip ebede gidecek olan misyonumuzdur. Türkler hiçbir zaman mağlup ettikleri düşmanlarını tamamen yok edip soykırıma neden olmamışlar, onları yaşatıp, onlarla yaşamışlar ve birlikte ikbal kazanmışlardır.

 

Bunu bilmeyenler, bedelli Ortodoks kalemşörlerin doğmalarını bırakıp gerçek Türk Tarihini okuyup öğrenebilirler. Mesela Deşti Kıpçak -bugünkü Ukrayna’nın da içinde olduğu Bölge- Türk İmparatorluğunun Lideri Atilla liderliğindeki Hun Türklerinin Roma Ordusunu yendikten ve Doğudan Batıya Kavimler Göçünü de başlattıktan sonra, çakma Latin tarihçilerin dediği gibi Roma’yı değil; ama sadece Roma’nın Ortodoks oyunlarıyla ve dağıtılan ikbal ile - ki Türkler paradan ziyade ikbale değer verirlerdi- kandırılarak, Hun Ordusundan ayrılan bazı müstevli, hain Komutanlara hatta Atilla’nın kardeşi Bledaya bile verilen ikbal bölgelerini, binaları ve mallarını yakıp, yıktığını da öğrenebileceklerdir. Ben bunu sırası gelmişken tekrar hatırlatayım ve de gereğini yapmış olayım.

 

İşte Roma gibi USA’nın ve Doların da sonu yakında gelecektir. Ve eninde, sonunda yılların emperyalist oyunlarının ve günahlarının birikmiş kefaretini ödeyecektir. Tavşana kaç, tazıya kovala diyen emperyalist, şayet bunu Erdoğan İktidarına da yapmaya kalkarsa ya da kalkmışsa, bir iç harp tehlikesiyle Türkiye’mizin bir Eyalet Devleti olması da devreye girecek ve bu da ülkeyi zorunlu olarak Amerikan üslerine dönüştürecektir. Esasen Ukrayna’da kullanıldığı bilinen paralı askerlerin terörist eğitimcisi Sadat organizasyonuyla ilişkisinin de araştırılması, milli menfaatimiz açısından çok önemlidir.

 

Yaratılan yapay enflasyonlarla bizimki gibi tramvay Demokratı ülkelerde, özellikle de iş ve aş bulamayarak yardıma muhtaç hale getirdikleri gençleri, aslı Emperyalist amaçlı; ama çakma ‘askeri danışmanlık’ yaftalı, sivil darbeler yaptırılacak elemanlar yetiştiren bu organizasyonların, neden var oldukları da açıkça ortadadır. Ki etrafına araştıran gözlerle bakıp aklını çalıştıran, okuma yazma öğrenmiş her ilk mektep çocuğu bile bize bunu anlatacaktır.

 

Ve bunlar 15 Temmuz kontrollü darbesinde sokaklara nasıl salındılarsa – ki Soylunun yarım kalan dediği belki de buydu- seçim döneminde yine işbaşı yapacakları kesindir. Ve Sayın Kılıçdaroğlu’nun ani Sadat baskını CHP’nin kurucu misyonunu daha da aktive ederek, darbeci militanlar ve seçim güvenliği meselesinin yeniden güncellenip, milli muhalefet ve vatandaşlar tarafından da mercek altına alınmasının önünü açtı. Öyle veya böyle, lakin bu sefer hepsinin sonu gelecektir.  

 

Bu durumlarsa Rusya, Çin ve tüm Asya ve diğer bağımsız Ulus Devletleri fazlasıyla tedirgin edecektir. Yakın zaman önce sığınmacıları geri yollayacağız diyen Erdoğan’ın tam bir geri dönüşle şimdi bunu tekzip etmesi, aslında sığınmacılardan ne beklendiğini de açıklamıyor mu? İşte bu durumların sonucu olarak, Dünya Harbi dahil her şey beklenebilir. En doğrusu ise Erdoğan ve takımdaşlarının, akılcı davranıp ülkede nizami seçimlerin yapılmasını sağlamak ve sonuçlarını da resmi bir Hükümet gibi kabul etmeleri olacaktır. Ki Dünya harbini hiç arzu etmeyen bir dış dünyanın da kabaran tansiyonu düşsün. Belki de bu durum, boylarından büyük günahların sahibi kendilerini bile kurtaracaktır.

 

            Yerli, yabancı ve bilhassa da olmazsa olmaz gıda ürünlerimize, ilaçlarımıza yansıtılarak, hayatı yaşanmaz kılan astronomik fiyatların aslında tüm yandaş, inşaat, AVM, enerji, sanayi vs. Şirket ve Holding patronlarının kazançlarını katlayan ve artan Dolar kuru bahane edilerek – ki gerçekte Dolar bu kadar yükselmiyor- yaratılan yapay bir enflasyon olduğu açıkça anlaşılıyor. Bu yandaş patronların dışında kalan diğer milli sanayici ve esnaf ise zorunlulukla, bizatihi yaşamak zorunda oldukları için de bu enflasyona ayak uydurmak zorunda kaldıklarından, dolayısıyla ve ne yazık ki bütün vatandaşlar etkileniyor. Yabancı Devletlerin ve ekonomistlerin, Merkez Bankamızın meşruiyetini kaybetmesi ve yanlış faiz politikası nedeniyle, en kötü örnek olarak Akademilerinde bile ders yerine gösterdikleri ekonomik durumumuzun, maalesef mevcut İktidar nedeniyle daha da bozularak süreceği artık tamamen ortaya çıkmıştır.

 

Bunu da Bakan; ama göremeyen Soylu ’15 Temmuz’da yapamadıklarımızı, şimdi yapacağız’ diyerek açıkça söylemedi mi? Ee önce de öngörülerimizi defalarca kaleme aldığımız gibi daha da neyi anlatmaya çalışıyoruz. Ne var ki söylenenler arasında aslında yandaş olmayan, erdem ve etik sahibi, Devlet değerleriyle, yasalara uygun çalışarak servetlerini yıllar içinde inşa etmiş bazı büyük patronların, kendilerini taraf kılmaya çalışan haddini bilmez, izansız, monarşik ve geçici bir çakma iktidarla birlikte, bütün emeklerini, birikimlerini de yok edeceklerine asla inanmıyorum.

 

Yandaş denen veya olanlarsa günlük ben merkezci doldurgaçlarının doğrultusunda yaşayan sonradan görmelerdir. Yani bunlar güne göre yaşayan, bugün var, yarın yok olan gelgeç tiplerdir. Ki hesap yapamayıp, kitap da okumadıklarından, batmakta olan gemide onlar can yeleği bile bulamazlar. Aslında onlara sırtını dayayan acemi Kaptanlarsa, onlardan bile önce derin sularda yok olur giderler. Bunları ben sadece yazıyorum; ama tarih de gösteriyor aslında.

 

Bu arada Rusya’nın bütün korkusunun Karadeniz olduğunu söyleyenlere de bir hatırlatma yapalım. Boylu boyunca Kuzey Anadolu hududumuz olan Karedeniz, her şeyden önce bizim güvenliğimizi ilgilendirmelidir. Öyle ya dost bildiğimiz bir düşman filosunun Karadeniz’e hâkim olduğunu düşünün. Oysa Rusya’nın Karadeniz’e açılan bir kapısı vardır sadece. Onu da kapar ve işi bitirir. Biz koca Karadeniz hududumuzu neyle ve nasıl kaparız. Allahtan ki Montrö anlaşmasını yapan ve jeopolitiğin de ustası olan, Rahmetli Atatürk gibi bir dâhimiz, ülkesine zarar verecek bütün olabilecekleri çok daha önceden hesaplamıştı.

 

            Hak etmeden kazanılmış servetle kanı bir kere zehirlenmiş olanlar bir daha asla iflah etmezler ve adam gibi de elle tutulur bir işe yarayamazlar, vatandaşlıktan hele de insan kategorisinden bile çıkarılmışlardır onlar artık. Böyleleri de kendilerini bilir esasen, hiç kuşku duymayın. Çünkü şayet bilmiyorlarsa oldukları gibi de olamazlardı aslında. Sonunda da toplanmadan düşen olgun dutlar gibi yerlerde patlayınca, akılları başlarına geçte olsa hep gelir ve gelmiştir de her zaman. Ne ki eyvah! Geçen geçmiş, giden gitmiş ve olan da olmuştur artık…

  

Serendip Altındal

 

Özün Kişiliğindir...

Özün Kişiliğinin Aynasıdır (Eski makaleler)

serendipaltindal02.blogspot.com

serendipaltindal94@gmail.com