Sığınmacı istilası giderek ülkede hızla akan bir
sel olmaya başladı. Demek ki bugüne kadar yazmaya çalıştığım üzere, emperyalistin
böl ve yönet senaryosunun danışıklı bir versiyonu olan sığınmacı kukla oyununun
perdeleri, başta metropollerimiz olmak üzere bütün stratejik bölgelerimizde peş
peşe açılmaya başladı.
İstiklal döneminde Sevr adlı, mağlup Osmanlı
Devleti’nin işgali belgesinden kaynaklanan İstanbul’un askeri İşgali, bugün
sivil bir nitelikte Ukrayna’yla benzerlikler içiren bir yaklaşım ve stratejiyle,
sığınmacı yaftalı paralı lejyonerlerin, içimizde yavaş yavaş yapılanması ile de
yürütülmeye çalışılıyor. Daha önce de defalarca belirttiğim gibi AB emperyalist
kuşatması, USA liderliğinde Türkiye’de ikinci bir Ukrayna oluşturmuyor sadece, sonuçlandırılması
istenen BOP misyonu sona ermeyen AKP Hükümetinin İktidar süresini de aynı
paralelde, ülkemizi tam teslim almak üzere uzatmayı hedefliyor. Bu nedenle de esasen,
bildiğiniz gibi sadece seçim düzeneğine el atılmıyor, seçim dönemi göreceğimiz kim
bilir daha ne senaryolar planlanıyor. Ne ki öyleyse şimdiden her şeye hazırlıklı
olunmalıdır.
Çünkü Erdoğan Hükümetinin emperyaliste verdikleri
henüz yetmedi anlaşıldığı gibi. Demek oluyor ki ülkemin tamamının da beyzadelere
verilmesi gerekiyor. Şayet bunun için de kanlar akması gerekiyorsa, hiç unutulmasın
ki Türk’ün kanı yine hepsinin üstüne akacaktır, altına değil. Suriye, Irak,
Afganistan ve benzeri ülkelerden İktidara yapışmak amacıyla istedikleri kadar terörist,
sokak çetecisi çapulcuyu getirsinler ve onlar şimdilik birbirlerini kuyruklarından
vuruyor olsalar da Türk’ün ordu-milletini karşılarında gördüklerinde, elleri
ayaklarına dolanacaktır nasıl olsa.
Hele bir bekleyelim biraz daha, seçim öncesi ana
baba günleri başlayacaktır muhtemelen. Daha başından belliydi zaten Erdoğan ve
takımdaşlarının ülkeden bir iki parça (eyalet) koparmadan İktidardan ayrılmaya
izinli olmadıkları. Bunu sadece dost bildiğiniz AB’lilere değil; ama USA’lı
emperyalistlere de sorabilirsiniz. Bunu size teyit edeceklerdir. Lakin bunu
nasıl yapabileceklerini de sormanızda yarar vardır. Çünkü bizim Atatürk
dokunuşu ile son şeklini alan Türk Milli Kimliğimiz, ezelden gelip ebede
gidecek olan misyonumuzdur. Türkler hiçbir zaman mağlup ettikleri düşmanlarını
tamamen yok edip soykırıma neden olmamışlar, onları yaşatıp, onlarla yaşamışlar
ve birlikte ikbal kazanmışlardır.
Bunu bilmeyenler, bedelli Ortodoks kalemşörlerin
doğmalarını bırakıp gerçek Türk Tarihini okuyup öğrenebilirler. Mesela Deşti
Kıpçak -bugünkü Ukrayna’nın da içinde olduğu Bölge- Türk İmparatorluğunun
Lideri Atilla liderliğindeki Hun Türklerinin Roma Ordusunu yendikten ve Doğudan
Batıya Kavimler Göçünü de başlattıktan sonra, çakma Latin tarihçilerin dediği
gibi Roma’yı değil; ama sadece Roma’nın Ortodoks oyunlarıyla ve dağıtılan ikbal
ile - ki Türkler paradan ziyade ikbale değer verirlerdi- kandırılarak, Hun Ordusundan
ayrılan bazı müstevli, hain Komutanlara hatta Atilla’nın kardeşi Bledaya bile
verilen ikbal bölgelerini, binaları ve mallarını yakıp, yıktığını da öğrenebileceklerdir.
Ben bunu sırası gelmişken tekrar hatırlatayım ve de gereğini yapmış olayım.
İşte Roma gibi USA’nın ve Doların da sonu yakında
gelecektir. Ve eninde, sonunda yılların emperyalist oyunlarının ve günahlarının
birikmiş kefaretini ödeyecektir. Tavşana kaç, tazıya kovala diyen emperyalist,
şayet bunu Erdoğan İktidarına da yapmaya kalkarsa ya da kalkmışsa, bir iç harp
tehlikesiyle Türkiye’mizin bir Eyalet Devleti olması da devreye girecek ve bu
da ülkeyi zorunlu olarak Amerikan üslerine dönüştürecektir. Esasen Ukrayna’da kullanıldığı
bilinen paralı askerlerin terörist eğitimcisi Sadat organizasyonuyla ilişkisinin
de araştırılması, milli menfaatimiz açısından çok önemlidir.
Yaratılan yapay enflasyonlarla bizimki gibi tramvay
Demokratı ülkelerde, özellikle de iş ve aş bulamayarak yardıma muhtaç hale
getirdikleri gençleri, aslı Emperyalist amaçlı; ama çakma ‘askeri danışmanlık’
yaftalı, sivil darbeler yaptırılacak elemanlar yetiştiren bu organizasyonların,
neden var oldukları da açıkça ortadadır. Ki etrafına araştıran gözlerle bakıp
aklını çalıştıran, okuma yazma öğrenmiş her ilk mektep çocuğu bile bize bunu
anlatacaktır.
Ve bunlar 15 Temmuz kontrollü darbesinde sokaklara
nasıl salındılarsa – ki Soylunun yarım kalan dediği belki de buydu- seçim
döneminde yine işbaşı yapacakları kesindir. Ve Sayın Kılıçdaroğlu’nun ani Sadat
baskını CHP’nin kurucu misyonunu daha da aktive ederek, darbeci militanlar ve
seçim güvenliği meselesinin yeniden güncellenip, milli muhalefet ve vatandaşlar
tarafından da mercek altına alınmasının önünü açtı. Öyle veya böyle, lakin bu
sefer hepsinin sonu gelecektir.
Bu durumlarsa Rusya, Çin ve tüm Asya ve diğer bağımsız
Ulus Devletleri fazlasıyla tedirgin edecektir. Yakın zaman önce sığınmacıları
geri yollayacağız diyen Erdoğan’ın tam bir geri dönüşle şimdi bunu tekzip etmesi,
aslında sığınmacılardan ne beklendiğini de açıklamıyor mu? İşte bu durumların
sonucu olarak, Dünya Harbi dahil her şey beklenebilir. En doğrusu ise Erdoğan
ve takımdaşlarının, akılcı davranıp ülkede nizami seçimlerin yapılmasını
sağlamak ve sonuçlarını da resmi bir Hükümet gibi kabul etmeleri olacaktır. Ki Dünya
harbini hiç arzu etmeyen bir dış dünyanın da kabaran tansiyonu düşsün. Belki de
bu durum, boylarından büyük günahların sahibi kendilerini bile kurtaracaktır.
Yerli, yabancı ve bilhassa da olmazsa olmaz gıda ürünlerimize,
ilaçlarımıza yansıtılarak, hayatı yaşanmaz kılan astronomik fiyatların aslında tüm
yandaş, inşaat, AVM, enerji, sanayi vs. Şirket ve Holding patronlarının kazançlarını
katlayan ve artan Dolar kuru bahane edilerek – ki gerçekte Dolar bu kadar yükselmiyor-
yaratılan yapay bir enflasyon olduğu açıkça anlaşılıyor. Bu yandaş patronların
dışında kalan diğer milli sanayici ve esnaf ise zorunlulukla, bizatihi yaşamak
zorunda oldukları için de bu enflasyona ayak uydurmak zorunda kaldıklarından, dolayısıyla
ve ne yazık ki bütün vatandaşlar etkileniyor. Yabancı Devletlerin ve ekonomistlerin,
Merkez Bankamızın meşruiyetini kaybetmesi ve yanlış faiz politikası nedeniyle,
en kötü örnek olarak Akademilerinde bile ders yerine gösterdikleri ekonomik durumumuzun,
maalesef mevcut İktidar nedeniyle daha da bozularak süreceği artık tamamen ortaya
çıkmıştır.
Bunu da Bakan; ama göremeyen Soylu ’15 Temmuz’da yapamadıklarımızı,
şimdi yapacağız’ diyerek açıkça söylemedi mi? Ee önce de öngörülerimizi defalarca
kaleme aldığımız gibi daha da neyi anlatmaya çalışıyoruz. Ne var ki söylenenler
arasında aslında yandaş olmayan, erdem ve etik sahibi, Devlet değerleriyle, yasalara
uygun çalışarak servetlerini yıllar içinde inşa etmiş bazı büyük patronların,
kendilerini taraf kılmaya çalışan haddini bilmez, izansız, monarşik ve geçici bir
çakma iktidarla birlikte, bütün emeklerini, birikimlerini de yok edeceklerine
asla inanmıyorum.
Yandaş denen veya olanlarsa günlük ben merkezci doldurgaçlarının
doğrultusunda yaşayan sonradan görmelerdir. Yani bunlar güne göre yaşayan,
bugün var, yarın yok olan gelgeç tiplerdir. Ki hesap yapamayıp, kitap da okumadıklarından,
batmakta olan gemide onlar can yeleği bile bulamazlar. Aslında onlara sırtını dayayan
acemi Kaptanlarsa, onlardan bile önce derin sularda yok olur giderler. Bunları
ben sadece yazıyorum; ama tarih de gösteriyor aslında.
Bu arada Rusya’nın bütün korkusunun Karadeniz olduğunu
söyleyenlere de bir hatırlatma yapalım. Boylu boyunca Kuzey Anadolu hududumuz
olan Karedeniz, her şeyden önce bizim güvenliğimizi ilgilendirmelidir. Öyle ya
dost bildiğimiz bir düşman filosunun Karadeniz’e hâkim olduğunu düşünün. Oysa
Rusya’nın Karadeniz’e açılan bir kapısı vardır sadece. Onu da kapar ve işi bitirir.
Biz koca Karadeniz hududumuzu neyle ve nasıl kaparız. Allahtan ki Montrö
anlaşmasını yapan ve jeopolitiğin de ustası olan, Rahmetli Atatürk gibi bir dâhimiz,
ülkesine zarar verecek bütün olabilecekleri çok daha önceden hesaplamıştı.
Hak etmeden kazanılmış servetle kanı bir kere
zehirlenmiş olanlar bir daha asla iflah etmezler ve adam gibi de elle tutulur bir
işe yarayamazlar, vatandaşlıktan hele de insan kategorisinden bile çıkarılmışlardır
onlar artık. Böyleleri de kendilerini bilir esasen, hiç kuşku duymayın. Çünkü şayet
bilmiyorlarsa oldukları gibi de olamazlardı aslında. Sonunda da toplanmadan düşen
olgun dutlar gibi yerlerde patlayınca, akılları başlarına geçte olsa hep gelir ve
gelmiştir de her zaman. Ne ki eyvah! Geçen geçmiş, giden gitmiş ve olan da olmuştur
artık…
Serendip Altındal
Özün Kişiliğinin
Aynasıdır (Eski makaleler)
serendipaltindal02.blogspot.com