Blog Arşivi

1 Mayıs 2022 Pazar

İKRARI MUHABBET..


 

            Ukrayna vatandaşı olarak görünen aslında Batılı emperyalistin paralı askerleri olan vatandaş bileşkesi, elbette ki Ukrayna vatandaşı olarak kabul edilemez. Şimdi bu emperyalist beslemeler bir de mağdur edilen Ukrayna – ki zamanında Deşti Kıpçak olarak adlandırılan ve Hun Türk İmparatorluğunun merkezi ve Atilla Liderliğinde Roma’yı yenerek bütün Avrupa’yı işgal ettikleri, arkasından da Doğudan Batıya Kavimler göçünün çıkış noktası olan Kuzey Karadeniz bölgesi - vatandaşları gibi görünüyorlarsa, mutlaka emperyalist dış baskı ile zor kullanılarak mağdur edilmiş olanlarla asla eşit tutulamazlar.

 

Şimdi bir analiz yapalım. Bu durumda bir soykırıma neden olmamak için Rus Ordusu şayet geri çekilirse ve aynı paralelde Rusya’nın kalbinde, oluşacak yeni bir USA güdümlü NATO üssü kurulursa, Ukrayna savaşı kazanmış olarak mı kabul edilecektir. Yoksa yeni bir Dünya Savaşı ne zaman çıkacak diye farklı öngörüler yapılması mı gerekecektir. Ve çok iyi bilelim ki bu sorunun cevabı, bizatihi taraf olanlardan fazla, olmayan bizleri çok daha fazla alakadar edecektir.

 

            Yetmedi, ayrıca yeniden cesaret bulacak Batılı emperyalist, Türkiye’mizde yeni senaryolar oluşturup Doğu Anadolu’dan yeni bir Ukrayna yaratarak bütün Rusya hudutlarımız boyunca istediği bölgede yeni üsler oluşturma cesaretini de kazanacaktır. Ve bu durumda bölücü Kürt politikasına daha da asılacaktır. Garo Mafyan gibi sözde bir bağımsız Kürdistan Politikacısının, Ermeni tehcirinden bir soykırım çıkarması boşuna mıdır? Bu mealde değişecek olan seçim profilinde ya seçimler ertelenecek ya da muhtemel sığınmacı sorunlarıyla bağlantılı, çıkartılacak bir iç kargaşa bahanesiyle örfi idare uygulanacak ve yeni manipülatif senaryolarla bütün bu yapılacaklara olur verecek AKP’li tek adam rejimi, yeniden İktidar yapılacaktır ki akıllara zarar.

 

Öyleyse bütün bunları göz önüne alınca da kaçınılmaz olacak yeni bir Dünya harbinde, telef olacak milyonların, milyarların pisipisine yok olmalarını, şehirlerin ve Devletlerin yerle bir olmasını önlemek üzere BM güvenlik kurulu şayet yeterli olamayacaksa, bütün Dünya Devletlerinin güvenliğini koruyacak yeni ve bütün kurumlar ve mahkemeler üstü evrensel, bağımsız, herkesçe kabul görecek yeni ve yüce bir mahkemenin de kurulması gerekecektir. Dolayısıyla da insanlık kendi egolarına hizmet eden, boşlukla ‘handshake’ yapan kendini bilmez tek adamların paranoyak, ruh sağlığı bozuk iradelerine mahkûm edilmeyecektir.

 

            Bu arada iki Dünya Savaşından bile fazla bir şey öğrenemeyen Birleşmiş Milletlerin, şayet güvenlik yasaları daha önce revize edilmiş olsalardı – öncesi Wilson’un Cemiyeti Akvamı olan, sonrası 24 Ekim 1945 den sonra da Birleşmiş Milletler de bugün kalıcı bir revizyon kaçınılmaz olmuştur – ki bir Devletin başka bir Devlet veya Devletlerin milli güvenliklerine aykırı kurgular oluşturmalarının da önüne evrensel alanda ciddi olarak geçilebilir ve bugün Batılı emperyalist senaryoyla, bütün Dünyayı tehdit eder hale gelen bir Ukrayna Savaşı bile yapılıyor olmazdı.

 

Bu savaşa olur veren Biden gibi boşlukta muhatap arayan bir Başkanın bile kukla yaptığı devlet liderlerini kuklacı olarak oynattığı bir Dünyadır işte bu yaşadığımız gezegen. Yani ek olarak da kukla yapılan Devlet liderlerinin, aynı zamanda kendi milletlerini kukla yapan kuklacılara dönüşmüş olduklarını da belirtmek gerekir. Yani it ite it de kuyruğuna misali, iş bu örneği zikretmeden de olmaz şimdi!

 

Ve aynı bağlamda Batılı emperyalist kurgulara hizmet etmenin dışında bir erek sahibi olmaktan öte de bir işe yaramayan NATO’nun bile kurulmasına gerek ve imkân kalmazdı. Bu nedenle de en son aşamada kendi bağımsızlık savaşını kazanan ve Türkiye Cumhuriyetini ilan ederek emsalsiz bir örnek teşkil eden Türkiye’mizin ise bugün eskimiş olan Birleşmiş Milletler güvenlik Konseyinde en son sözü söyleme ve mevcut yasayı revize etme hakkı da hanidir kendiliğinden doğmuştu aslında.

 

23 Nisan mı demiştiniz? Nasıl olsa bütün Türk Milleti Atasını ve Bayramını kutlamak üzere her zamanki gibi yine Anıtkabirdeydi. Gerisinin ise hiç bir önemi yoktu aslında. Kutlamalara katılmayan Erdoğan yine Türkiye Cumhuriyetine ve Türk milletine ayıracak vakti olmadığını bir kere daha kanıtladı. Aslında katılması da beklenmiyordu doğrusu.

 

Çünkü devam eden veya ettirilen Ukrayna savaşı, ülkenin sürekli artan enflasyon sorunları, adil ve tarafsız seçimlerin yapılabilmesinin ön hazırlığı, adalet sorunları, asgari ücretler, emekli ödemeleri, tarım ve sanayi düzenlemeleri, Türk Lirasının rehabilite edilmesi, vatandaş huzuru ve güvenliğinin tesisi, işsizliğin son bulması, dış/iç borçların ödenmesi, sağlık ve sağlıkçıların sorunları, eğitim ve talebe dertlerinin bitirilmesi, mezunların atanması vs. vb. ve tek karar mercii olduğu için de durumu başına dert olduğundan, yapılacak bir sürü işin hangisini nasıl yapsındı. Esasen zorunlu liyakat sorunlu bir Hükümeti de vardı.

 

Hatta kendisine belki de empati oluşturulmalıydı (!). Burada ilk önce yapılacak iş, şüphesiz ki Atatürk yolundan giderek Rusya ile bir saldırmazlık paktı inşa etmektir. gerisi de abesle iştigal ya da intihar etmek olur. Ne diyelim Allah yardımcısı olsun, yani ne şiş yansın ne de kebap, kendi adına. İşi çok zor valla! Ne var ki artık Türkiye’miz için sözün bittiği noktada olduğumuzu da asla aklımızdan çıkarmayalım.

 

Ve yine asla unutmayalım ki bazı yorumcular ağzıyla söylenen sağ, sol veya merkez sol, merkez sağ gibi ifadeler, sadece ana meselemiz olan bağımsız milliyetçiliğimizi yıpratan, ayrıştıran yaklaşımlardır. Yani bu seçkilerle konuşan ve buna bağlı salt çözüm arayanları vatansever olarak tanımlamak da asla doğru değildir. Çünkü gerçek bağımsız milli ve laik Cumhuriyetçi bir bileşkede ne sol ne de sağ vardır. Tıpkı da Atatürk döneminde olduğu gibi ve salt bu ifadelerle milliyetçilik değil; ama sadece ekonomi-politikacı bir siyasa yapılır. Ne ki işçi haklarının, bağımsız milli ve sosyal bir Devletin evrensel güvenliğinin de olmazsa olmazı olduğu, asla yadsınamaz. Ki bunu en iyi bilen rahmetli Atatürk’ümüzün ruhu bir kere daha şad olurken, 1 Mayıs bayramı da bütün işçilerimize kutlu olsun.

 

6 milli mutabakat Partisinin son buluşmasının sonunda Parti temsilcileri, Parlamenter sistemi yeniden yapılandırarak güçlendirmek, ucube Cumhurbaşkanlığı sistemini kaldırmak üzere ve engel oluşturacak bütün siyasi mühendislik çalışmalarının da ittifaklarını bozamayacağına özenle teminat verdiler. Bu buluşma, AKP ile ilişkisini kesmeye kararlı, izan ve onur sahibi bazı eski AKP’liler için de ucubelerinden kurtuluş yolunu aydınlatıp, bataklık yolundan sapmaları için yol gösterirken, ittifak Partileriyle de el sıkışarak ülkenin kurtuluşuna birlikte ant koyup, kendilerine hakçı ve adil yeni bir siyasi yaşamın son şansını verebilmeleri gereğini de anımsatmıştır muhtemelen. Çünkü yerlerinde olacak her akıllı birey, bu son şansı asla kaçırmazdı.

 

Bu arada yılların sonunda yine ve yeniden Meşrutiyetin istibdat direnişi ve Hürriyet çağrısıyla aynı birliktelikte olan Gezi ruhuna karşı, hukuk ve hukukçu aklına ziyan bazı mağdurların haklarını gaspa devam eden, İktidarın Geziden algıladığı karabasanın büyük korkusu nedeniyle, emsallerine gözdağı vermeye odaklı kararlar çıktı yine. Ne var ki bu ülkenin bütün vatandaşlarının da çok iyi bildiği gibi artık zulmünün sonuna gelmiş olan İktidarın, Gezi Davasının yakın sonra tecelli edecek gerçek sonucunu ve haklı beraatlarını görmeye ne vakti ne de imkânı olmayacaktır artık.

 

Bize gelince: Her şeye rağmen ata geleneğini yine bozmayalım ve birbirimizin bayramını en içten duygularımızla ve karşılıklı gözlerimizin içine bakarak tekrar kutlayalım. Çünkü milli birliğimize olan ihtiyacımız her geçen gün daha da katlanıyor. Bilhassa emekli Dedelerinin ve Büyük annelerinin yoklukla mücadelelerine empati oluşturarak büyüyemeden olgunlaşan torunlarımızın Bayramlarını, hüzünlü gözlerinden öperek kutluyorum.

  

Serendip Altındal

 

Özün Kişiliğindir...

Özün Kişiliğinin Aynasıdır (Eski makaleler)

serendipaltindal02.blogspot.com

serendipaltindal94@gmail.com