Lavrov ‘Ukrayna’lılar
kendi kaderlerini belirlemeli’ derken haksızmıdır? Aslında bu söyleyiş Rusların;
Asya ve hemde Rusya kapısı ve özü Rus olan çok stratejik bir konumdaki ülkenin
içinde emperyalist doldurması bir ocağın yakılmasının arzu edilmediğinde ne
kadar haklı olduklarını da göstermez mi?
Burada asıl
üstünde durulması gereken, Ege adalarımızın Yunanistan teritoryumuna karşılıksız
terk edilmesi nedeniyle canımızın yanıp yanmadığı sorusunun da kendimize
sorulması değilmidir? Ya da burnumuzun dibindeki Balkan komşularımızın, emperyalistin
silah ambarları haline gelmesinin bizi ne kadar alakadar ediyor olması veya USA
güdümlü bir NATO ordusunun biz de içinde olduğumuz halde, bir itilaf
doğrultusunda bize gerçekten müdahale edip etmeyeceğinin sorgulanması
olmalıdır. İsrail Başbakanından sonra sahneye konan senaryo bağlamında Yunanistan
Başbakanı da ülkemize geldi ve Erdoğan’la sadece konuşmuş olmak için konuştular.
Yoksa Sayın Çeçen’in son yazısında belirttiği gibi Ege de İsrail merkezli Yeni
Makedonya teorisi bize sinyal mi veriyor acaba, ne dersiniz.
Hele 2.nci Cihan savaşı gibi bir afetten ülkemizi bu savaşın
dışında bırakan rahmetli İnönü’yü de Atatürk gibi yetiştirmiş olan ülkemizde, koskoca
Dünya Savaşına rağmen kendi kendimize yetmiş ve ekmek sıkıntısı bile çekmemiş,
kurtuluş savaşının savaş borçalarını bile son kuruşuna kadar Ruslara, tarım
ürünlerimizle ödemiştik. Oysa bugün komşumuzdaki adı savaş olan bir itiş
kakışta bile özellikle de gıda ekonomimiz yerle bir ediliyor. Buğdayımız, yağımız,
etimiz, samanımız vs. bile devasa milli tarım alanlarımıza rağmen ithal
edildiğinden, dışa bağımlılığımız DP ve diğer koalisyon iktidarları döneminde
bile olmadığı kadar bugün tavan yapmıştır. İşte aslında bizi ilk önce de ilgilendirmesi
gereken hususlar bunlardır. Gerisi ise lafı güzaftır, anlayın artık.
Neresinden
bakarsak bakalım emperyalistlerin Uyrayna’dan yeni bir Suriye veya Türkiye’den
yeni bir Ukrayna yaratma emelinde olduklarını esasen çevremizdeki USA
silahlarından anlamış olmalıyız. Ne var ki Rusya Ukrayna’nın bir Suriye olmadığını
çok iyi biliyor. Acaba biz, Türkiye’mizin bir Ukrayna olmadığını veya
olmayacağını biliyormuyuz? Ne var ki emperyalist; gamalı haçlı, paralı
rejyonerlerini Ukrayna’da depone edip savaşa yönlendirirken, yaşam
habitatlarını kaybedecek olan günahsız Ukaraynalıların, ülkelerini terk edip yabancı
topraklarda belki de yaban sürüngenleri gibi yaşamak zorunda kalacaklarını ve
bunun da hesabını vereceğini hiç düşünmek istemiyor.
Bu islah olmaz adamların eninde sonunda iplerinin çekileceğini
bilmek de bize düşüyor. Bu arada Hitler hayranı bir faşist olduğu bilinen Zelensky
denen kokainci bir emperyalist beslemesinin USA tarafından kimbilir nasıl ve nelerle
ödüllendirildiğini belirtmeden geçmeyelim. Çünkü buna da alışkınız neticede. Emperyalist
her zamanki gibi yine hileli zarlarını kullandı. Ne ki bu defa hilesi, kumar
masasında patladı. Her sabah, akşama kadar yaşayıp yaşamayacağını bilmediğin
bir Dünyaya uyanmak, esasen hayatla kumar oynamaktır. Bu nedenle de başkalarına
kötülük yaparak yaşayan insanları anlamak hakikaten zordur. Çünkü bu insanlar
yaşamın da kendileriyle kumar oynadığının farkında olmadan yaşarlar, yaşamları boyunca.
Kripto para denen ve değer karşılığı olmayan bir nesneyi
alıp, satanlar aslında dolandırıcılıkla sorgulanmalıdırlar. Bir zamanlar AKP
Hükümeti de sorguluyordu bu meseleyi, şimdi ne oldu da bir anda sembolik para
yerine koydu. Kripto para reklamlarından geçilmiyor şimdilerde. Oysa bu reklamların
bile suç unsuru teşkil etmesi gerekmezmiydi?
Yüz yıl önce bile bu günleri düşünen evrensel Atatürk tarafından
ortaya konarak milli mal varlığımızın hukuksal senetleri olmuş Lozan, Montrö
gibi antlaşmaların değerlerinin bile tartışma konusu yapılarak yeniden vazgeçilemez
oldukları kabul edilmiş bir ülkede, bizde hala nelerden bahsediyoruz.
Emperyalist misyonuyla
Türkiye’mizin Eyalet Devleti olma yolunda sinsice bütün
adımlarını atan AKP İktidarına ve bir Eyalet Devleti olduğu halde 350 yıl, sadece
Senatosu nedeniyle bölünmekten kurtulan USA’ya da atfen aşağıdaki Atatürk söylemi
bağlamında ve Meclisimiz kurulurken öngörülmeyen, Senato mecburiyetinin bugün daha
da fazla ortaya çıkan gerçeğini yazmakla ne kadar haklı olduğum kendiliğinden
anlaşılır. Ayrıca bizde Senato da vardı ve 1961 yılında Türkiye’nin en büyük
hukukçularının yaptığı ideal sistemin ikili meclisinde, bu meclislerin
birbirini veto etme hakları da yoktu. Çünkü ikisini de sadece millet seçerdi. Yani
darbe denen 61 askeri müdahalesi aslında olmazsa olmaz bir anayasa devrimiydi,
asker bu devrime sadece aracı olmuş ve yönetimi anayasa hukukçularının kurduğu sivil
bir meclise teslim etmişti.
61 Anayasasıyla kurulan 1961-1980
yılları arasındaki yasama organı (Senato) ve Millet Meclisi adlı ikili sistem böylece
bizde de yapılanmışken, 1980 sonrasında bu sistemin neden kaldırıldığı, tek
Meclisli ve bugünse hangi sebeple oligark sisteme dönüldüğü de sorgulanmalıdır.
Boşa sallayanları dinleyerek ya da havaya kürek çekenleri izleyerek avunup
vakit geçirenlere hatırlatalım ki artık yol ayırımına gelin bir an önce, yoksa
son treni de kaçıracaksınız.
§ Milletler hâkimiyetini muvakkaten dahi
olsa tevdi edeceği meclislere dahi lüzumundan fazla emniyet ve itimat etmemelidir.
Çünkü meclisler dahi istibdâd (oligarşi) yapabilir. Ve bu istibdâd şahsî
istibdâdtan daha mühlik (öldürücü) olabilir. Bunun için meclisler muayyen ve
mahdut zamanlarda tecdid (yenilenir) olunur. Bu sayede hâkimıyet-i millîye daha
emin esas ve şeraite rabtedilmiş olur. Meclisler hadd-ı makulünden (kabul
edilir olandan) fazla uzun müddet devam ederse, bu taktirde vekillerle müekkiller
(vekil tayin edenler) arasındaki nokta-i nazarlar (görüş birliği) birbirinden
ayrılmaya ve revabıt (bağlılıklar) çözülmeye başlar. Nihayet vekiller başka şey,
müekkiller başka şey düşünmeye başlarlar. (M. K. Atatürk)
Serendip Altındal
Serendipaltindal02.blogspot.com
Serendipaltindal.blogspot.com
(eski makaleler)