Pimsiz bomba
halini alan Ukrayna da en fazla Suriye'de olduğu gibi konvansiyonel ve kontrollü bir savaş çıkabilir ancak. Ne ki Rusya’nın adeta birilerinin gözüne sokarcasına
Ukrayna’yı ilhak edeceğini de düşünüyorum aslında. Lakin buna rağmen ondan bile
bir Dünya Harbi asla çıkamaz. Çünkü bunun tazmini herkes için de asla mümkün
olamaz. Ve bu konuya da önce bu perspektiften bakılmalı, tutarsız illüzyonlardan da kaçınılmalıdır. Lavrov ‘biz Ukrayna halkının bağımsız olmasını istiyoruz’
derken, diğer emperyalist sömürgeleriyle birlikte bize de iyi anlamamız gereken
bir mesaj vermiştir aslında.
Hepimizin
aynı gemide olduğunu söyleyen Erdoğan’a; şayet yardıma ihtiyacınız varsa, gerçekten
aynı gemide kamara arkadaşı olduğunuz haram yiyicilere önce el açmalısınız,
zira bizim artık kendimize bile yardım edecek halimiz kalmadı, diyebilmelidir
bizatihi ekmek kuyruğunda olan vatandaşım. Ve buradan çıkan sonuca değinmek gerekirse;
şayet 2023 de seçim yapmakta ısrarlıysalar, o zaman seçmen tarafından İktidardan
İzmir marşıyla silkelenecek olan AKP Hükümeti, sarınacak kefen bile
bulamayacaktır.
Veya
akıllarını kullanıp seçimi bu sene içinde yaparlarsa, en azından namazları
kılınır hiç olmazsa. Çünkü müstevli ve özüne ihanet içinde olanların sonu hep
ve aynı şekilde gelmiştir bu Dünyada. Ve Ademoğlu için esas olansa bu sonun
nasıl geleceğidir. Öyleyse yandaşlara şiddetli tavsiyemiz, Reislerinden biran
önce ayrılıp onu yalnız bıraksınlar ki sığınacak bir liman ve sarınacak bir kefen
bulabilsinler bundan böyle kendi ülkelerinde. Lakin belki de tersi olur ve Reisleri
onlardan daha önce davranarak onları yüklü faturalarıyla bir anda kaderlerine
terk edebilir, kim bilir.
Bu arada
Ukrayna’dan kimse liberal emperyalist bir çıkarım yapmaya kalkmasın. Çünkü yapılacak
her türlü çıkarım, sahibine misliyle geri yazılacak bir borca dönüşecektir. Zira
Türkiye nasıl Türklerinse, Ukrayna da Ruslarındır ve öyle de kalacaktır.
Hatırlatalım ki şayet emperyalist tarafına şirin gözüken yuvarlamalarla, yine
ikircikli siyasa şemsiyesini açmaya kalkarsa, şüphesiz ki sonuçta, emperyalistin
muhayyel Türkiye Kürdistan'ının da kapısını aralamış olacaktır. Çünkü böyle bir
tasarrufla ancak bu sonuca ulaşılır. Hani biz söylemiş olalım da. AKP İktidarı
da bütün diğer Hükümetler gibi bütün mevcudiyetini, arkasındaki Türk Milletine borçludur.
Hele de aslında sadece kendi seçmenine değil, %80 kadarı çekirdek seçmeni
olmayan milliyetçi bir vatandaş topluluğuna karşı da olan yükümlülüğünü asla unutmamalıdır.
Ukrayna’yı kaşıya
kaşıya oradan bir Dünya Harbi çıkartmaya çalışanlar, ilk önce de bu harbin
faturasını kendilerinin ödeyeceğini ya bilmiyor ya da düşünmek dahi
istemiyorlar. Demek ki bunların akıl hastanesinde ve doktor tedavisi altında tutulmaları
gerekiyor artık. Halbuki Putin’in ‘biz Ukrayna’yı işgal etmek istemiyoruz’
derken; ama aslında size de göbeğimizin üstünde bir NATO üssü yaratmanıza olur
vermek de istemiyoruz, demiş olduğunu da anlamamakta ısrar ediyorlar. Ne ki
bütün bu deyişler arasında, hepsinin faturasını, bizatihi günahkârlardan fazla ne yazıktır ki hep günahsız ve mazlum olan insanlar ödemiş ve ödeyeceklerdir demek,
herhalde yine en doğrusu olacaktır.
Ve bu gidişle
de Siyonist emperyalist, neticede İsrail’in de başını yiyecek ve Musevileri
yeniden başlangıç noktalarına geri döndürecektir. Ne var ki her ülkede ve Devletsiz
yaşamayı iyi bilen Museviler yine bunu kendilerine fazla dert etmeyeceklerdir. Hele
de Exodus perspektifiyle, Kennedy’nin İsrail'e neden Atom bombası vermek istemediğini
ve bunu da hayatıyla ödediğini de hiç unutmamak gerekiyorsa.
Peki bütün
bu varsıllar bizi nereye götürür. O halde bekleyip görelim. Yalnız bizim konumumuz
gereği herkesten daha akıllı olmamız gerekiyor. İşte tam bu nokta da Atatürk’ümüzü,
tekrar tekrar nasıl yad etmeyelim. Ki kendi adıma hep haklı çıktığım için, mevcut
Hükümet yapısıyla buna asla imkân görülmüyor demek düşüyor bana da maalesef yine. Ne var ki ilk önce de haklı
Montrö anımsatmaları nedeniyle haksız olarak tutuklanan, emekli askerlerimize
önce şapka çıkartılmalı ve sonra da serbest bırakılarak kendilerine tazminat
ödenmelidir.
28 Şubat
2022 tarihli, 6 Partiden oluşan ve ayrıca bütün Türk Milletini temsil eden milli
birlikteliğin, deklare ettiği Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemi açıklayan Bilkent
Deklarasyonu (48 sayfa), arzu edilen ve olmazsa olmaz anayasal düzenlemelerle, yeni
TBMM'yi vatandaşın anlayacağı açıklık, ortaklık, kurucu Anayasaya yakışan bir
tutum ve yaklaşımla, beklendiği gibi hukuksal ve tatminkâr bir düzeyde ortaya
koydu. Aziz Vatanımız ve milletimize hayırlı olsun. Artık sıra Erdoğan’ın bu deklarasyonu dikkatlice okuyarak ülkede neleri ihmal ettiğini ya da nelere engel
olduğunu anlamasına gelmiştir.
İşte sonuç
olarak hepimize düşen görev ise; kendi kadrosu yetersiz ve itidal yoksunu
olduğu için, acilen muhalefetin akil adamlarından, eski monşerlerinden ve
bilhassa da Montrö mağduru emekli askerlerinden oluşan bir acil durum güvenlik
Hükümeti kurarak, içinde bulunduğumuz karanlık tünelden çıkmak üzere, idareyi
onlara teslim etmesini Erdoğan’a tebliğ etmektir. Ve tek adam Başkanlığını,
şimdi bu nedenle kullanması da inanın ki 20 yılda aldığı en akılcı kararı
olacaktır.
Ey
benim yüreği alnında çarpan askerim
O
vakur adımlarınla toprak anayı titret
Bekle
ki elbet gelecek senin günün yine sabret
Ve
ömrüm yeterse o mukaddes günü bende görmek isterim…
Serendip Altındal
Serendipaltindal02.blogspot.com