2023
yılında Cumhuriyet ile hesaplaşmayı düşünenlere, hiç unutmamaları gereken bir
gerçeği hatırlatmak gerekiyor. Yüzlerce yıldır hayal ettikleri şeriat
Devletinin tozlanmış, yosun tutmuş ayak izleri, 2023 de tarihin çöplüğünden dahi
silinmiş olacaktır. Çünkü kendisi de karanlığa gömülmekte olan emperyalistin, yapay
İslam’ı daha da kurgulamaya olanağı bile kalmayacaktır. Her zaman hak ettiği
kutları toplamış olan Türk Milleti, hele de Atatürk’ü ile tanıştığı laik, hak, hukuk,
selamet ve erdem yolu olan Cumhuriyetini, asla elinden çıkarmak niyetinde
değildir.
Çok
uluslu şirketlerin emperyalist olguda, ileride küresel Dünyanın bir biat
toplumu olabilmesi için ARGE çalışmalarını buna göre – ki epidemiler de dahildir-
yaptıkları bilinen Tavistock, Kabala vs. ezoterik olguları ile de bir sır veya ütopya
olmaktan artık çıkmıştır. Buna göre gelecekte, everilenler ve everilenemeyenler
arasında iki kutuplu bir Dünya olacağı da şimdiden ortaya çıkmaktadır. Yalnız bu
arada kapitalist emperyalizm de daha sosyal bir çizgide evirileceğinden, muhtemelen
de Dünya insanları tek elden beslenip yaşatılmak zorunda kalacaklardır. Ki bu bağlamda
çevre kirliliği de had safhaya varacağından, milyarlarca insanı doyurmak, büyük
bir problem oluşturacaktır.
Hal
bu olunca, şimdi de anlaşıldığı üzere, ayrıcalıklı ve özel(!) olduğunu sanan
bir kesim tarafından, ulus Devletlerin hepsi olamasa da dünya insanının büyük
bir bölümü tasfiye edilecektir. Dünya’yı bir nükleer savaşla herkes için
yaşanılamaz hale getirmemek için, ultra mikrobik bir ortamı oluşturup bilhassa
da seçilen bölgelerde yayarak, hastaların sırtından büyük servetler kazanılırken,
Dünyaya yeni bir balans ayarı verilmeye de çalışılacaktır. Ki bu tasarım çoktan
sahneye konmuştur da. Ve epidemik sorunlarla ölenlerin toplu listesi neşredilmediğinden
veya bunlar ancak yakınları tarafından bilindiğinden, önce kimlerin neden, seçilmiş
olduğu da toplumlar tarafından öğrenilememiştir.
Tüm
yaşam ürünlerine bile yapılan zamlara ilaveten, Milletin artık ümüğünü sıkan ve
ülke yaşamında bütün çarkların dönmesini sağlayan son elektriğe, akaryakıta vs.
yapılan zam antetli haraçlardan da sonra, bundan böyle ekonominin belinin
doğrulmasına imkân dahi kalmadı. Ki bu zamların bilhassa imzalandığı Saraydan
herhangi bir iyileşme beklemek, akıntıya karşı kürek çekmek olacaktır. Beşli Çetenin
milletin a…a koyan bütün soygunlarında iştirakçi olmak gibi bir gaflet ortağı
olan ve hala kendisini bir numara sanan Erdoğan, aynı zamanda da bu Çetenin oluşturabileceği
tehditlerin yanında iki numaralı pozisyonda kaldığını ve özelleştirilen çete
taleplerini engellemeye artık şahsının muktedir olmadığını da şüphesiz biliyordur.
Artık yandaş çetelerin sonunda ülkeyi de terk ederek bütün faturayı kendisine
çıkartacakları aşikârdır. Halbuki daha önce kendisi bütün soyguncuları
açıklayarak daha saygın bir devri teslime olanak sağlasa, daha akıllı davranmış
olacaktır.
Yani çetenin tescilli
ortağı olarak ve yoksul milletin sırtından, hem de seçim arifesinde, millette şahsına
uyanan nefrete rağmen, çeteye verdiği ödünlerden asla kurtulamayacağının da fazlasıyla
farkındadır mutlaka. Ki işte eşyanın tabiatı denen tam da budur aslında. Yani insanoğlu
hep ektiğini biçer. Sonuçta bize kalansa, en azından kendi katkısız buğdayımızı
biçebilmemiz için 6 Parti ile birlikte bütün milletimizin topluca, aynı milli mutabakatta
ve bir ellerini kalplerinin üstüne koyup, bir an önce el sıkışmaları gerekiyor.
Ki ancak ondan sonra seçim Türküleri tek ağızdan ve milli bir koro halinde okunmaya
başlayabilsin artık.
Kritik
zamanlamalarda ağzını açmadan duramayan Erdoğan, her ağzını açtığında harikalar
sirkinden örnekler veriyor. Mesela dış dünyadaki enerji pahalılığından
bahsederken ve biz onlardan çok daha iyiyiz yorumuna gönderme yaparken, özellikle
de AB’nin sosyal yardım hizmetlerinden, yerel paralarının satın alma gücünden
ve sosyal Devlet yardımlarının kendi vatandaşları için ekonomik krizleri bile ne
kadar yaşanılır ve tahammül edilebilir hale getirdiğinden, örnekleme bile
yapmıyor veya yapmak istemiyor.
Hele de yapay milli sanayimizde,
hababam dış patentli ürünlerin tarafımızdan imal edilmesine rağmen, adamlara verdiğimiz
senyoraj paylarının ithalat borçlarımızı nasıl katladığının ve bu borçların
nasıl ödenebileceğinin bile farkında olmadığı anlaşılıyor. Hani kendi
otomobilimizi de yapıyorduk ne oldu? Bırakın otomobil yapmayı, daha rahmetli
Atatürk’ün Devrim otomobillerinin maketlerini bile yapamadık. O yokluk döneminde,
dışarıya sattığımız yerli uçaklarımızdan ise hiç bahsetmek istemiyorum. Oysa
bugün orman yangınlarımızı bile yabancılar söndürüyor.
Ki ayrıca AB vatandaşlarının
bırakın asgari ücretlerinin bizden çok daha yüksek olduğunu, paralarının satın
alma değerini, sosyal kazançlarını bizimkilerle mukayese etmenin anlamsızlığını
dahi anımsamak istemiyor. Belki de bizimkilere ne söylesem nasıl olsa yerler
diye düşünüyor olmalıdır herhalde. Öyleyse ‘Hak, Hukuk, Selamet’ nasıl özlem güncelimizin
Türkçesiyse, ‘FAK, FUK, SEFALET’ ise Erdoğancası olabilir ancak. Ve bu iki dilden
biriyle iletişim kurmak ise artık millete kalmış oluyor. Yani bireylerin kaderleri
de aslında kendi ellerinde, kararlarında, seçkilerinde değil midir?
Serendip Altındal
Serendipaltindal02.blogspot.com