Blog Arşivi

15 Şubat 2022 Salı

FAK, FUK, SEFALET..

            


            2023 yılında Cumhuriyet ile hesaplaşmayı düşünenlere, hiç unutmamaları gereken bir gerçeği hatırlatmak gerekiyor. Yüzlerce yıldır hayal ettikleri şeriat Devletinin tozlanmış, yosun tutmuş ayak izleri, 2023 de tarihin çöplüğünden dahi silinmiş olacaktır. Çünkü kendisi de karanlığa gömülmekte olan emperyalistin, yapay İslam’ı daha da kurgulamaya olanağı bile kalmayacaktır. Her zaman hak ettiği kutları toplamış olan Türk Milleti, hele de Atatürk’ü ile tanıştığı laik, hak, hukuk, selamet ve erdem yolu olan Cumhuriyetini, asla elinden çıkarmak niyetinde değildir.

 

            Çok uluslu şirketlerin emperyalist olguda, ileride küresel Dünyanın bir biat toplumu olabilmesi için ARGE çalışmalarını buna göre – ki epidemiler de dahildir- yaptıkları bilinen Tavistock, Kabala vs. ezoterik olguları ile de bir sır veya ütopya olmaktan artık çıkmıştır. Buna göre gelecekte, everilenler ve everilenemeyenler arasında iki kutuplu bir Dünya olacağı da şimdiden ortaya çıkmaktadır. Yalnız bu arada kapitalist emperyalizm de daha sosyal bir çizgide evirileceğinden, muhtemelen de Dünya insanları tek elden beslenip yaşatılmak zorunda kalacaklardır. Ki bu bağlamda çevre kirliliği de had safhaya varacağından, milyarlarca insanı doyurmak, büyük bir problem oluşturacaktır.

 

            Hal bu olunca, şimdi de anlaşıldığı üzere, ayrıcalıklı ve özel(!) olduğunu sanan bir kesim tarafından, ulus Devletlerin hepsi olamasa da dünya insanının büyük bir bölümü tasfiye edilecektir. Dünya’yı bir nükleer savaşla herkes için yaşanılamaz hale getirmemek için, ultra mikrobik bir ortamı oluşturup bilhassa da seçilen bölgelerde yayarak, hastaların sırtından büyük servetler kazanılırken, Dünyaya yeni bir balans ayarı verilmeye de çalışılacaktır. Ki bu tasarım çoktan sahneye konmuştur da. Ve epidemik sorunlarla ölenlerin toplu listesi neşredilmediğinden veya bunlar ancak yakınları tarafından bilindiğinden, önce kimlerin neden, seçilmiş olduğu da toplumlar tarafından öğrenilememiştir.

 

            Tüm yaşam ürünlerine bile yapılan zamlara ilaveten, Milletin artık ümüğünü sıkan ve ülke yaşamında bütün çarkların dönmesini sağlayan son elektriğe, akaryakıta vs. yapılan zam antetli haraçlardan da sonra, bundan böyle ekonominin belinin doğrulmasına imkân dahi kalmadı. Ki bu zamların bilhassa imzalandığı Saraydan herhangi bir iyileşme beklemek, akıntıya karşı kürek çekmek olacaktır. Beşli Çetenin milletin a…a koyan bütün soygunlarında iştirakçi olmak gibi bir gaflet ortağı olan ve hala kendisini bir numara sanan Erdoğan, aynı zamanda da bu Çetenin oluşturabileceği tehditlerin yanında iki numaralı pozisyonda kaldığını ve özelleştirilen çete taleplerini engellemeye artık şahsının muktedir olmadığını da şüphesiz biliyordur. Artık yandaş çetelerin sonunda ülkeyi de terk ederek bütün faturayı kendisine çıkartacakları aşikârdır. Halbuki daha önce kendisi bütün soyguncuları açıklayarak daha saygın bir devri teslime olanak sağlasa, daha akıllı davranmış olacaktır.

 

Yani çetenin tescilli ortağı olarak ve yoksul milletin sırtından, hem de seçim arifesinde, millette şahsına uyanan nefrete rağmen, çeteye verdiği ödünlerden asla kurtulamayacağının da fazlasıyla farkındadır mutlaka. Ki işte eşyanın tabiatı denen tam da budur aslında. Yani insanoğlu hep ektiğini biçer. Sonuçta bize kalansa, en azından kendi katkısız buğdayımızı biçebilmemiz için 6 Parti ile birlikte bütün milletimizin topluca, aynı milli mutabakatta ve bir ellerini kalplerinin üstüne koyup, bir an önce el sıkışmaları gerekiyor. Ki ancak ondan sonra seçim Türküleri tek ağızdan ve milli bir koro halinde okunmaya başlayabilsin artık.

 

            Kritik zamanlamalarda ağzını açmadan duramayan Erdoğan, her ağzını açtığında harikalar sirkinden örnekler veriyor. Mesela dış dünyadaki enerji pahalılığından bahsederken ve biz onlardan çok daha iyiyiz yorumuna gönderme yaparken, özellikle de AB’nin sosyal yardım hizmetlerinden, yerel paralarının satın alma gücünden ve sosyal Devlet yardımlarının kendi vatandaşları için ekonomik krizleri bile ne kadar yaşanılır ve tahammül edilebilir hale getirdiğinden, örnekleme bile yapmıyor veya yapmak istemiyor.

 

Hele de yapay milli sanayimizde, hababam dış patentli ürünlerin tarafımızdan imal edilmesine rağmen, adamlara verdiğimiz senyoraj paylarının ithalat borçlarımızı nasıl katladığının ve bu borçların nasıl ödenebileceğinin bile farkında olmadığı anlaşılıyor. Hani kendi otomobilimizi de yapıyorduk ne oldu? Bırakın otomobil yapmayı, daha rahmetli Atatürk’ün Devrim otomobillerinin maketlerini bile yapamadık. O yokluk döneminde, dışarıya sattığımız yerli uçaklarımızdan ise hiç bahsetmek istemiyorum. Oysa bugün orman yangınlarımızı bile yabancılar söndürüyor.

 

Ki ayrıca AB vatandaşlarının bırakın asgari ücretlerinin bizden çok daha yüksek olduğunu, paralarının satın alma değerini, sosyal kazançlarını bizimkilerle mukayese etmenin anlamsızlığını dahi anımsamak istemiyor. Belki de bizimkilere ne söylesem nasıl olsa yerler diye düşünüyor olmalıdır herhalde. Öyleyse ‘Hak, Hukuk, Selamet’ nasıl özlem güncelimizin Türkçesiyse, ‘FAK, FUK, SEFALET’ ise Erdoğancası olabilir ancak. Ve bu iki dilden biriyle iletişim kurmak ise artık millete kalmış oluyor. Yani bireylerin kaderleri de aslında kendi ellerinde, kararlarında, seçkilerinde değil midir?

                                                                               Serendip Altındal

 Özün Kişiliğindir...

Serendipaltindal02.blogspot.com

serendipaltindal94@gmail.com