Blog Arşivi

15 Ağustos 2025 Cuma

YOLA DEVAM..

 


                                                                                

                 15.08.2025

 

Yapılan araştırmalara göre CHP’nin Aksaray mitingi de gösterdi ki, izleyenlerin hepsi CHP seçmeni değildi. Dolayısıyla bir bölümün, son genel seçimlerde AKP seçmeni olduğu anlaşılıyordu. Oysa mitingler nedeniyle, Özgür Özel’in gösterdiği olağanüstü performans, neredeyse AKP ile parasal ortaklığı olan yandaşların dışındaki taraflı, tarafsız bütün vatandaşları konsolide ederek hak yoluna sokup CHP’li yapmıştır.

 

Çünkü 23 yılda AKP tarafından, nasıl kafese konulduklarının artık farkında olan seçmenleri kendilerinden oy bile beklemeyen, taraf tutmayan ve Cumhuriyeti kuran Parti olarak, salt Devlet sorumluklarını yerine getireceğine bütün seçmenleri ikna eden CHP’nin, artık tek seçenek olduğunu Elbette anlamışlardı. Ve anlamak da benimsemektir genelde. Artık bunun, sağını solunu irdelemeye gerek yoktur. Çünkü görünen ve bilinen neyse, anlaşılması gereken de önce odur.

 

Oysa, ülkemizde demokrasinin, aslında ne olduğunu dahi anlamadan, liberalist(!) olduğunu iddia eden, esnaf, tüccar ve siyasetçi sınıfını temsil eden ve enflasyon ateşini 7x24 gün/saat devamlı körükleyen Erdoğan Liderliğindeki AKP, neyi ne kadar anlar veya anlamak ister? İşte o da ayrı bir sorudur, ne var ki anlamak kişiye özeldir. Hele CHP’nin, sahip olduğu sorumluluk, özgüven ve cesarete sahip olmadıkları halde, kurduğu süreç komisyonuna dil uzatanları dinlemek dahi, abesle iştigaldir.

 

Öyleyse bu dilbazlara şöyle soralım; barış gibi en hayati bir konuda, Cumhuriyetimizin ve Atatürk’ün Partisi CHP, Türk Milletini temsil etmeyecek de Fenikeliler mi Türklere yardıma gelecek? Liberalizm ise önce Demokratik ve sosyokültürel bir erdemdir, arzına, satıcının arzusuna göre betimlediği bir ücreti talep etmesi demek değildir. Ne ki bu terim bilinçsizlikle, ülkemizde enflasyonla özdeş hale getirilmiştir. Nasıl olsa günü gelince kuşkusuz, devran yine dönecektir.

 

Yalnız devran değişirken, gidecek olanların otokrat, bencil, anti milli ve milli değerleri yok sayan, vatana ihanet içindeki suçlular, gelecek olanlara ise milli, vatanperver ve Atatürk Cumhuriyeti’ni geleceğe hazırlayacak ve taşıyacak olabilmeleri için de iman edilmesi gerekecektir. Emperyalizm, artık tıkanarak sonuna yaklaştığı için, emperyalist, Yeni Dünya düzeni, dediği BOP yaftalı tarihi geri sarma projesinden; zaman geri dönemez olduğu için de nafile yere medet arıyor.

 

İşte bu nedeniyle de üçüncü dünya Savaşına artık paradoks olmaya başladığı için de insanlığa başka çıkış yolu bırakmıyor. Ne var ki insanlık, evrim basamaklarını birer birer tırmanarak sosyal ve daha da ileri devinimlere doğru yoluna, bütün engellere rağmen, ki bunlara Dünya savaşı da dahil edilerek, devam edecektir. Çünkü zaman, esasında sonu olmayan bir engelli koşudur. Şayet ömrümüzü ışık hızıyla giden bir uzay gemisinde geçirirsek, yine yaşlanıp ölürüz; ama bilmeliyiz ki, arkamızda bıraktığımız Dünyamızda, nesilleri güncellemiş olan asırlar geçmiştir.

 

Rahmetli(!) Einstein ’in kulakları çınlasın, izafiyet budur işte. Yani ışık hızı bile ölümlü insana, sonsuz yaşam iksiri olamaz. Biz yine en iyisi Dünyamızda kalalım. Bu arada, 7 ay geciktirerek imzaladığı toplu sözleşmeyi, önceden bellediği gibi nefsine uygun bir opsiyon olarak kullanan Erdoğan İktidarı, neden gitmek zorunda olduğunu, bir defa daha, artık CHP’yi destekleyen eski seçmenlerine kanıtlamış oldu.

 

Bu arada dijital kimlik hırsızlığı, bir zamanın ayakkabı kutularını dolduran paralarının bile üstüne tüy dikti. Yani AKP İktidarı, içinde çırpındığı bataklığı bile beğenmiyor ve daha derinini arıyor anlaşılan. Yan kulvarda ise muhalefetin süreç komisyonu, 5/3 nitelikli çoğunluğu oluşturmaya çalışıyor. Ne var ki DEM Parti’nin, sürecin başarıyla bitmesi için, muhalefet kanadının terazi balansını düşürmemek üzere, tansiyonuna çok dikkat etmesi önem kazanıyor.

 

Liyakat hırsızlığı geniş bir tabana yayılıyor konusunu anlatabilmek için, sahte diploma deyin, herkes ne dediğinizi virgülüne kadar anlar. İşte böylesi, sefih ve sefil bir duruma düşürüldü maalesef ülkemizin Adalet karinesi. Bu sorunun cevabını en tatmin edici olarak, İBB pazarlıkçısı Savcılardan öğrenebileceğinizi anlayınca da sakın kalp krizi geçirmeyin. Hani “liyakatsizlik” diye bir sözümüz vardır ya! İşte tam da budur.

 

Hadi gelin de şimdi, neden erken seçim isteniyor diye sorun bakalım. Ve böylesi salt başıbozukluk, ülkemiz İktidarının olmazsa olmazı olmuşsa, halimiz çok daha vahimdir. Gelin o halde, “vah Türkiye’m” diye ağıt yakarak hep birlikte günah çıkaralım. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti 23 yılda önce kampa alınmış, sonra da kamp hapishaneye dönüşmüştür, bugünse hapiste olanlar artık prangaya vurulmuştur. Şimdi ise sorumluların, hesap ödeme vakti gelmiştir. İşte sonucun kısa özeti de budur. İşte bu özet de durumlarının hala farkında olmayan bir azınlığa kapak olsun.

 

Şimdi orasıyla, burasıyla uğraşmadan, son güncele odaklanmak kalıyor artık Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına. CHP Grubu, süreç toplantılarında başarı şansının, ancak AKP İktidarı değişince son güncel olabileceğini de toplantıların sonuna kadar savunmak zorundadır.

 

En başında Adalet sorunu olan, sorunlar bataklığından kurtulmak için de Adaletin, boğulmakta olan millete cankurtaran yeleği uzatması gerekir. Bunun içinde yine, önce İktidarın değişmesi ve Adaletin rejenere edilmesi gerekmektedir. Bu arada Trump’ın, Doğuya bile kabaca patronluk taslama nedeni, bütün 3. Dünya Devletlerinin yakında, Asya Devletlerinde partnerlik arayışında olacağıdır.

 

Evrensel Problemler, şayet 3. Dünya savaşı çıkmadan çözümlenemez hale gelirse, bizdeki Adaletsizliğin de sorumlusu olan Trump Amerika’sının, Senato zoruyla ki, Senato otokratik müdahalelere geçit vermemek için vardır, Dünyanın dengesini mecburen(!) korumak üzere, keskin bir U dönüşü yapacağına da bizatihi inanıyorum. Ne var ki, ülkemde bu kadar orman yangının tesadüf olmadığına inanmak gerekirse, inşaatçı olan Trump’ın Ortadoğu’yu yeniden dizayn ederken, emperyalist sürgün ülkelerinin zorunlu göçmenlerine, yerleşkeler inşa etmek üzere hazırlık yapıldığını düşünmek de yanlış olmayacaktır.

 

                                                            Serendip Altındal

 

Özün Kişiliğindir...

Özün Kişiliğinin Aynasıdır (Eski makaleler)

serendipaltindal02.blogspot.com

serendipaltindal94@gmail.com

 

 

 

                                                                                   


1 Ağustos 2025 Cuma

BABA EVİMİZ..

 


                                                                                         

     1.08.2025

 

Sürecin istendiği gibi bitmesi için DEM Partililerin acele etmesinin, arkalarındaki PKK taifesi baskısıyla olduğu, şüphesiz hemen anlaşılıyor. Yalnız arada bu kadar üstü kapalı soru olup cevapların olmadığı bir ortamda, hele de arkada heyula gibi bekleyen farklı amblemli ve silah bırakmayan emperyalist güdümlü PKK sürüsü duruyorken, sürecin istenildiği gibi ve çabuk bitebileceğinin, kendisi aslında soru olmaktadır.

 

Çünkü Lozan’dan bu yana irdelenen Kürt meselesinin, Cumhuriyetimizin kimliği içinde Lozan güvencesindeki Türkiye vatandaşlarının tamamı; tıpkı İngilizlerin İngiliz, Fransızların Fransız, Almanların Alman vs, hatta kampüs Devleti USA’lıların bile kendilerine Amerikalı dedikleri gibi, Türkiyeliler de Türk oldukları halde, neden acaba sorun yaratıyor? Yoksa TÜRK kavramı, sizi hala bu kadar mı korkutuyor?

 

Halbuki Atatürk’ün ‘yurtta barış cihanda barış’ güvenceli Türkiye Cumhuriyeti vatandaş kimliğine, henüz sahip olmayan yeni Kürtlerin daha fazla ihtiyacı vardır. İşte bu sorunun cevabını, önce de Türkiye Cumhuriyeti Türklerini ikna etmek üzere, bu Kürtler vermelidir. Çünkü emperyalist beslemesi silahlı Kürtler, barışın geleceğine güvence vermiyor. Demek ki bu konu henüz çözüm bekliyor.

 

Salt bu sorun değil; ama sosyokültürel aşamamız için de önce, 23 yıl Türkiye Cumhuriyeti’ni kandırıp, süreç boyunca ilk çağlardaki ümmetleri temsil eden AKP tek adam iktidarından kurtulmamız, artık zihinlere milli bir manifesto olmuştur. Bir ülkede salt rant varsa, bol miktarda rantçı da vardır. Öyleyse soru şudur. Acaba salt rantla tarihte hangi ülke, evrensel ve kalıcı bir Devlet kurabilmiştir. Ne ki Atatürk dönemindeki rantsız ilk Cumhuriyet yıllarını, mükemmeliyetçi tarih de nasıl olsa unutmuyor.

 

Oysa mevcut Hükümetin maalesef kişisel ranttan başka da bir Devlet projesi yoktur. İşte bu durum ele alındığında, şayet ülkemiz bir dönem daha bu rejimle yönetilirse, çıkacak kargaşada bilin ki, ülkemiz Lübnan’a vs. bile rahmet okutacak hale gelecektir. Çünkü Adaletin böylesine dejenere edildiği bir Devlet, kabile Devleti bile olamaz. O halde emperyalistin yeni dünya Devlet düzenini, kendisine bırakıp, Atatürkçü ve Lozan güvenlikli, laik Türkiye Cumhuriyetimizin Anayasasını da parlatıp yastığımızın altına koyarak, aklımızı başımıza toplayalım. Ki milli varlığımız gibi, kimlik varlığımızdan da olmayalım.

 

İktidara; ‘halkı sokağa çağırdılar, bir anda ortadan kaybolup yine yarı yolda bıraktılar’. Diyerek yolsuzluğu yorumlayan İmamoğlu’nun, ne kadar haklı olduğunu anlamak için, 23 yılda verilen ve tutulmayan sözleri anımsayın yeter.

 

Çünkü milli varlığımızı yeniden oluşturmak, sadece milli kimlik varlığımızın eliyle mümkün olabilir. Bu ise artık sözün bittiği noktadır. O halde Özel’in ifadesiyle, buyurun baba evimize, Türklerin Türkiye’si bütün gönül dostlarımızı kucaklamaya, her zaman olduğu gibi hazırdır. Yalnız Türkiye’miz seçimlere kadar, enternasyonal müdahaleye muhtaç kaotik bir evreye getirilirse ve biz de buna seyirci kalırsak, hiç unutmayalım ki BOP Projesine son noktayı da kendi elimizle koymuş oluruz.

 

            Çok uluslu bazı ilaç Şirketleri; Okyanuslarda ve insan yaşamayan adalarda, Pandemi mikropları üreterek, gözlerine kestirdikleri dış ülkelerde Pandemi yaratıyor ve o ülkelere ilaç bombardımanıyla saldırarak, ölmemek için bu ilaçlara muhtaç olmak zorunda kalanlardan milyarlarca Doları yasal yolla çalıyorlar. Anlaşıldığı gibi bu da uluslararası silah kaçakçılığı soygununun paralelinde, diğer bir ilaç soygunu oluyor. Bakın, biz hala birkaç marjinal karateli vasıfsız hırsızla uğraşıyorken, herifler koca Dünya ülkelerini nasıl soyuyorlar. Ki bu evrensel vurgunla, biz de vuruluyoruz fazlasıyla.

 

Dünyanın merkezinde ışıldayan baba evimizi, lütfen içine yakışmayanlardan koruyalım. Vaktiyle Fizan yakınlarında, adı beyinsizler ülkesi ve başlarında da üst beyinsiz Kralları olan bir ülke varmış, acaba bu ülke ne kadar yaşayabilmiştir? Şakaya almayalım; ama, bu ülkeye döner halimiz. Ve bir şeyi daha hiç unutmayalım. Ki, bugün her safhada yaşadığımız büyük harabiyet, yarının yeni Türkiye Cumhuriyeti’ni onarmak için, çok büyük bir eğitimsel kazanç ve yeşeren güzel günlerin enerji kaynağı olacaktır.

 

Bu İktidarın Türkiye’ye verdiği zarar, inanın iki Dünya savaşına iştirak etmiş ülkelerin gördüğü zarardan daha fazladır. Yalnız zamanı sıfırlayacak ve yeni Dünyayı Siyonist emperyalist asalaklardan kurtaracak olan üçüncü Dünya Savaşının, yeni bir Milat yaratacağını da yadsımamalıyız. İyi ki biz büyük başarı göstererek, iki savaşa da iştirak etmedik.

 

Düşünün, ya bir de etseydik. Yani bir iştirak eden ülkelerin kalkınmış günceline bakın, bir de bizimkine ve ondan sonra da karar verin lütfen. Ne var ki, arife tarif gerekmez. Bunu da aklımızın bir köşesinde hep muhafaza edelim. Çünkü Özgür Özel, karakterine çok yakışan ismiyle, özgürlük yolunda emin adımlarla ilerlerken, Erdoğan ve emperyalist, müstevli yandaşları cephesinde yeni bir şey yok, bildiğiniz gibiler...

                                                                       

Serendip Altındal

 

Özün Kişiliğindir...

Özün Kişiliğinin Aynasıdır (Eski makaleler)

serendipaltindal02.blogspot.com

serendipaltindal94@gmail.com

 

 

 

 

15 Temmuz 2025 Salı

MESNEVİYLE LİYAKAT..

 

         


                                                                                 

 15.07.2025

 

Ayaz’ın marifeti

 

Bir gün beyleri Sultan Mahmut’a “Ayaz denilen bu kölenin ne marifeti var ki sen ona otuz Kişinin maaşı kadar maaşı ödüyorsun?” dediler. Sultan Mahmut bu soruya o anda cevap vermedi. Birkaç gün sonra beylerini alarak ava çıktı. Yolda bir kervan gördüler. Sultan Mahmut beylerden birine: “Git sor bakalım, bu kervan nereden geliyor?” dedi. Bey atını sürerek gitti, birkaç dakika içinde geriye döndü. “Efendim kervan Rey şehrinden geliyor.” dedi. Sultan Mahmut: “Peki, nereye gidiyormuş?” diye sorunca bey susup kaldı. Bunun üzerine Sultan Mahmut başka birini gönderdi. O da gidip geldi. “Efendim, Yemen’e gidiyormuş.” dedi.

 

Padişah: “Yükü neymiş?” deyince o da sustu kaldı. Bu defa padişah başka bir beye: “Sen de git yükünü öğren” dedi. Bey gitti geldi. “Her cins mal var, fakat çoğu Rey kâseleri.” dedi.

 

Padişah: “Peki, kervan ne zaman yola çıkmış?” diye sorunca bey cevap veremedi. Padişah böyle tam otuz beyi gönderdi, otuzu da istenen bilgileri tam olarak getiremediler. Padişah son olarak Ayaz’ı çağırdı: “Ayaz, git bak bakalım, şu kervan nereden geliyor?” dedi.

 

Ayaz: “Efendim, kervan görünür görünmez sizin merak edeceğinizi tahmin ederek gidip gerekenleri öğrendim. Kervan Rey’den gelip Yemen’e gidiyor, yükü şudur, şu kadar at, şu kadar deveden oluşuyor, şu kadar insan var” diye kervan hakkında ayrıntılı bilgi verir. Bütün bunları beyler ağzı açık dinliyorlardı. Ayaz tek başına 30 beyin edinemediği bilgiyi edinmişti. Padişah beylerine döndü: “Ayaz’a neden otuz kişinin ücretine denk ücret verdiğimi anladınız mı? Görüyorsunuz ki bu bile onun hizmetine karşılık az geliyor.” Böylece Ayaz’ı çekemeyerek aleyhinde konuşan beyler utanıp yaptıklarına pişman oldular.

 

Sonuç

 

Mevlânâ’nın bütün fikirlerinin temelinde birlik prensibi ve birlik prensibinden beslenen, birlik prensibinin bir yansıması olan hoşgörü anlayışı yer almaktadır. Mevlânâ’nın hoşgörü anlayışı, onun eserlerinde toplumun ahlaki sorumluluğunu üstleniş ve bu sorumluluk çerçevesinde toplumda özlenen insan-ı kâmil tipinin tasvir edildiği hikâyeleri içeren Mesnevi’nin yazılmasını beraberinde getirmiştir.

 (Gülgün Yazıcı: MEVLANANIN MESNEVISINDE EHLIYET)

 

 

            Kurultay Davası duruşması, beklendiği gibi ertelenince, sonuçta verilecek son karara göre CHP bünyesinde yapılacak ilk uygulama, yeni bir Kurultayla, ekseriyetle tekrar seçilecek olan Özel’i önceki Kurultayda olduğu gibi yine tam kadro perçinleyerek, CHP mitinglerini daha da aktivite etmek olmalıdır. Ki bu olgu halkın güvenini daha da arttıracak ve seçim takvimine artık son noktayı koyacaktır. Ve yeter artık diyen millet, nihayet muradına erecektir.

 

Diğer taraftan tipik Bahçeli, ağzını açıyor tam eski milliyetçi olarak müspet bir şeyler söyleyeceği düşünülürken, keskin bir cumhur dönüşü yaparak, yine Türkiye’nin tek umudu olan CHP’yi suçluyor ve baltasını bir anda taşa vuruyor. Aynı Bahçeli yeni bir döngüyle bu defa; sorgulamalar tutuklamasız devam etmeli, hızlı sonlandırılmalı ve canlı yayınlanmalıdır diyerek, sanki günah çıkartıyor. Belki de milli muhalefet kanalında gündem olmak istiyor veya bindiği ağaçta hangi dal taşırsa ona tırmanmayı düşünüyor. Bugüne kadar olduğu gibi de MHP’yi taşıyan her ağaç, veli nimetimdir diyor. Burada, yorum sizindir artık!

 

Erdoğan ise, kalan son günlerinde artık medeni siyaset yoluna dönerek, seçim termini verip en azından imajını daha fazla telef etme gayreti içinde olmamalıdır, ki başka çıkış yolu da kalmamıştır artık. Çünkü seçimi geciktirmesi, kendi engeli olacak ve adaylık şansını da kaybetmiş olacaktır. Halbuki İmamoğlu’nu içeride tutarak milyonların sevgilisi yapıp, kendi yakın sonunu hazırlamak yerine, medeni bir siyaset uygulayabilseydi, belki de bir şansı olabilirdi.

 

Bu arada, lafla Atatürkçü olunamaz diyen Zafer Partisi Başkan yardımcısı Bartu Soral istifa ederek, Zafer Partisine verdiği mesajla, tam da bu günlerde milli birlik desteklenmezse, Zafer Partisinin oluşacak yeni Türkiye de hiçbir şansının olamayacağını da ortaya koymuştur. Neyse ki, Zafer Partisinin Kaptanı verilen mesajla, doğru koordinatları almış ve gemisini güvenli bir Limana götürmüştür.

 

Oysa aklı koltuğunda ve suçsuz insanlardan iftiracı suçlular yaratmaktan başka da bir becerisi olmayanlardan, elbette fazlası beklenemez. Bu arada farklı bölgelerde CHP’li Belediyeciler tutuklanırken, o Belediyelerle bir şekilde ilgisi olan iş adamlarının da yeni iftiracılar yaratmak üzere tutuklandıkları herhalde sizin de ilginizi çekiyordur. Demokrasi, aslında bir mental meselesidir ve mantık sahibi olmayanların asla varabileceği bir hedef değildir. Ve mental yetersiz kalınca da bir takım sofistike aforizmalarla Türkiye gerçeği anlatılamıyor ve demokrasi çağırılamıyor. Ne var ki yakında oluşacak seçim sonuçları, acil olarak beklenen yeni Türkiye gerçeğini, İnşallah bütün açıklığıyla ortaya koyacak ve AKP tecridi altındaki demokrasiyi tahliye edecektir.

 

Çünkü Devlet malı özelleştirilmeye devam edildikçe, milli varlığı yok eden yangınlar, dolayısıyla da yozlaşma sona ermeyecektir. Nedeniyle de 5 G dağılımı vs. gibi emperyalist kara emeller, devam edecektir. Millet sürekli uyandırıyor; ama Devlet bir türlü uyanmıyor. Yozlaşma giderek evrensel bir karakter kazanmaya başladığından ve evrensel savaşlara da son yüzyıllarda, gelişen teknolojiler nedeniyle Dünya savaşları denildiğinden, yine bir dünya savaşının, bozguna uğrayan insanlığı disipline etmek üzere zili çaldığında, tarihin benzer durumlarında hep olduğu gibi, tekrar yaşanacağı artık kaçınılamaz oluyor.

 

Çünkü aslında evrimsel olarak, kendi türünü yok etmeye mahkûm edilmiş olan insan zekâsının, evrensel anlamda yozlaştığı bütün dönemlerde, onları uzunca bir süreyle normale avdet ettirebilmek üzere bir Dünya Harbi hep yardıma gelmiştir. Ve bu sayede çoğalmış ve artık birbirlerini yemeye başlamış olan insan sürüleri, yine asgariye elimine edilerek ve birbirlerine muhtaç hale getirilerek, tekrar çoğalıncaya kadar yeniden medenileşebilmişlerdir.

 

Bu spiral döngü, insan türü devam ettiği veya evrimini tamamlayamadığı sürece hep tekrarlanacaktır. Yalnız ondan sonraki muhtemel savaşların, artık Dünya yüzünde olamayacağı da bir gerçektir. Çünkü Dünyamız da yaşanamaz olacaktır o zaman. Dezenformasyon ki, yanlış bilgi üretmek değil, güçlünün istemediği bilgiyi üretmek demektir. İşte otokrat İktidar, tam da bu nedenle dezenformasyon yasasını çıkartmıştır.

 

Yani nereye baksak, ne düşünsek; ulus devletlere karşı olan emperyalistin, bağımsız Devletleri bölüp sömürgeleştirmek için acaba neden hep etnisiteleri kullanmak zorunda olduğunu da sormadan edemiyoruz. Bilelim ki ülkemizde otokrasi veya güdümlü tek adam rejimi devam ettiği sürece, soru ve cevapların hiçbir anlamı kalmıyor, çünkü neticede emperyalist tarafından güdülen hep, kendisine verilen misyonun ya da senaryonun gereğini oynuyor. Hatta güdülmek o dereceye gelmiş ki, muhterisin son görüntülerinde, Trump’ın gülüşünü bile benimsediği görülüyor. Ne var ki bu yapay gülümseme, bitişin sahte güleç yüzüne benziyor.

 

Suçsuz insanı iftirayla karalamak, onu silahla öldürmekten çok daha ağır bir suçtur. Çünkü iftirayla, bir suçsuzu karalamak, aslında insanlık erdemini de karalamaktır ki, iftiracıya artık insan denemez. Hele iftira paketleriyle işleme konulan, CHP Belediye Başkanları ve bazı yetkililerin tutuklanmaları, Dünya genelinde, bir İktidar zafiyeti beceriksizliğinin ve çöküşünün, emsalsiz bir gösterisidir. Ve asla unutulmasın ki, Atatürk döneminde belki bugünkü vatandaş sayısı yoktu; ama çok daha zor hatta imkânsız şartlar vardı. Umutsuzluk tanımayan Atatürk, o zorlukları ve Dünya devlerini bile yerle bir ederek, bizi bugünlere taşımıştır. Şimdi ise Atatürk’ün koltuğunda oturan Özgür Özel 2,3 kendini bilmeze mi hesap verecek. Haydi canım geçiniz!

 

İmralı heyetiyle Erdoğan buluşmasının yapılacağı günler de 12 askerimizin Irak’ta gereksiz bir tünel araştırmasında metan gazıyla olduğu söylenen; ama olup olmadığı da kesin olmayan şaibeli bir şekilde şehit olmaları, tünelin dibine kadar araştırılmalıdır. Ve sorumlular, uzatmaları oynamadan ortaya çıkarılmalıdır. Ayrıca bu olaya çok üzüldüklerini söyleyen DEM Partililerin, sanki sözleşmişler gibi olayın üstüne, barışın aciliyetine atıfta bulunmaları, aslında olay öncesi ilgili bir duyum alıp almadıkları düşüncesini de ister istemez çağrıştırıyor doğrusu.

 

 Görülüyor ki; karşıdan hızlı tren yaklaşıyor ve artık yalnız kaldığını efkârla anlayan Erdoğan, kendini o trenin önüne atmaya hazırlanıyor. Yani otokrasi o son noktaya hızla yaklaşıyorken, 23 yılın tek adamına başka da bir çözüm kalmıyor. Zira 23 yılda görmediklerini görüyor, duymadıklarını artık duyuyor, yola çıkarken söyledikleriyle, şimdiki kibir atakları asla birbirini tutmuyor. Ve maalesef onursuz sonunu, hala göremiyor.

 

Oysa tek gerçek evrimdir, ne var ki önce devrim yapılmadan, evrim asla olamaz. Yani, antitez olmadan sentezin kesinlikle olamayacağı gibi. Veya bunlar olmadan da milli, sosyal ve demokratik birleşme, ancak mucizeyle olur. Çözüm kararı da yine, bütün Partilerin temsil ettiği bir TBMM Kurultayında verilebilir.

 

Yoksa önemli şeyler söyleyeceğini, lakin bugüne kadar itinayla(!) oluşturdukları mevcut durumda, ne söylemesi gerektiğini bilmeyen Erdoğan’ın, söylediği ümmet soslu laf salatasıyla değil. Çünkü zorbalık salt kendini yok eder, çözüm ise kalıcıdır. Sonuçta söylemek istiyorum ki, mental, mental ve yine mental ile bütün sorunlar çözülebilir...

 

                                                            Serendip Altındal

 

Özün Kişiliğindir...

Özün Kişiliğinin Aynasıdır (Eski makaleler)

serendipaltindal02.blogspot.com

serendipaltindal94@gmail.com

 

 

 

 

1 Temmuz 2025 Salı

NİŞANGAH..

 

     


                                                                                                              

 1.07.2025

 

Çevremize baktığımızda, ülkemiz için en büyük tehlikenin, emperyalistin Türkiye eksperleri tarafından yönlendirilen, başımızdaki tek adam otokrasisi olduğunu, anlamamak için beyinsiz olmak gerektiği derhal söylenebilir. Ve bu siyasi kaostan kurtulmak için de vakit kaybetmeden önce, anayasal adaletin sağlanabilmesi gereğiyle de demokratik Türkiye Cumhuriyeti Meclisine, bütün siyasi otoritenin tekrar devredilmesi ve siyasi yönetimin tamamen Parlamentoya bırakılması kaçınılamaz olur.

 

Böylelikle birilerinin, ‘Bakanlığın memurlaştığı’ zırvası da tek adam çöplüğüne atılmış olur. Ancak ondan sonra ülkenin güvenliği, ekonomisi ve barış süreci söz konusu olabilir. Balığa çıkmadan önce nasıl balık ağlarımızı onarmamız gerekiyorsa, ülkemizin huzuru ve barış güvenliğini sağlamak için de önce sandık başına gitmemiz gerekiyor.

 

İran da rejim değiştirilmesi bahanesiyle Netanyahu’yu gaza getirerek, İsrail’i önceden öngöremedikleri bir tahribata uğrattığını, Trump, herhalde anlamıştır. Ne var ki eski bir inşaatçı olarak, İsrail de oluşacak muazzam yeni yapılaşma revizyonu nemasının, kendisine açacağı koridorların farkında olmadığı ise kesinlikle düşünülmemelidir. Yeter ki Trump’a para aksın, yoksa hümanist hobileri olduğunu mu düşünüyordunuz?

 

O halde soralım; Trump ile Erdoğan’ın başka da bir ortak paydaları olabilir mi acaba? Güne gelirsek; Erdoğan baktı ki ‘turpla’ olmuyor, şimdilerde ‘pişmanlık yasasına’ döndü ve bu gidiş, dönüşleri biraz daha deneyeceği anlaşılıyor.

 

Yalnız unuttukları insanlık erdemi; Gazze de İsrail’in, bir lokma ekmek için çırpınan çoluk çocuğu ‘erzak dağıtılıyor’ teranesiyle, acımasızca hedef tahtasına çevirmeye devam ettiklerini, avaz avaz haykırıyor ve Dünyadan yardım dileniyor. Ve bundan bahsedebilmek için bile vicdan sahibi, yani gerçek bir insan olmak gerekiyor. Ne ki varılan çıkarsamaya göre, yaşadığımız bu Dünya, herhalde Samanyolunda dönmüyor.

 

Bizde ise artık normal mantıkla; ki mantık, hak, hukuk, Adalet ve matematik demektir. Aksi izah edilemez duruma gelen, mantık taşımayan AKP Devlet yönetiminin, bırakın milli olmadığını, içimize işgal bileşkesiyle sokulmuş emperyalist, müdahil parmaklar ve manifestolar nedeniyle yozlaşmış olduğu, artık gereksiz tartışmaları bile abes kılıyor.

 

Çünkü onların istediği, ulusal bağımsız Türkiye Cumhuriyeti değil, federe devletçikler Türkiye’sidir. İşte bu durum, Atatürk derin Devletine, artık milli kontrolü vakit kaybetmeden ele almasını, milli birliğin bütün vatanseverleri vasıtasıyla tebliğ ettiriyor.

 

Aslında Trump tarafından çıkarılan savaşta, İsrail ile İran savaşıyor, ne ki USA kendi ordusunu değil, salt desteğini verdiği İsrail adlı Lejyoner ordusunu kullanıyor. Ayrıca Gazze deki insanlık dramı, hız kesmeden devam ediyor. Bir tarafta İsrail gaddarlığından bahsederken, diğer tarafta toprağın metrelerce altındaki sığınaklarda bile yaşayan bir canlı bırakmak istemeyen zihniyete, hümanist diyebilir misiniz? Ve aynı zihniyet Türkiye’mizin Güneydoğusundaki 20 ilimizin tehlike altında olduğunu gösterirken, BOP ateşini adeta körükleyerek parlatıyor.

 

Her şeyden önce, tekrar kere tekrar hiç aklımızdan çıkarmayalım ki, zeytinlerimizi bile kurtarabilmek için, hak, hukuk ve adalet toplamı olan anayasamızı, tekrar halkın anayasası yapmak zorundayız. Bunun da tek yolu, Atatürk Cumhuriyetini yeniden kurmaktan geçer. Yani ilk adım, yeni genel seçimlerle, anayasamızı kuşa çeviren otokrat AKP Hükümetini değiştirmektir. Trump’ın bundan sonra Ortadoğu’da yapabileceği en akılcı iş, aslında Erdoğan’ın gidişini hızlandırmaktır.

 

Çünkü Türkiye Cumhuriyeti de fazla vakit kaybetmeden gerçek kimliğine dönerek, Ortadoğu dengeleri ve güvenliğini eskisi gibi sağlayabileceğinden, bu da oluşacak Dünya sulhuyla, muhtemelen Nobel’i kendisine kazandırtacaktır. Gel, yarın daha etraflı kabul etmek zorunda kalacağın bu durumu, şimdi anla da akıllı ol Trump. Kim bilir belki ikbalini de kurtarırsın.

 

Ve inan ki senin, toprak altının ancak taşınamayan hedeflerinde etkili olabilen milyarlık uçakların ne dünyanın sonunu ne de senin ve ülkenin güvenliğini oluşturur. Türkiye’nin aslında Ortadoğu’nun en stratejik bölgesindeki bir ülkesi olması, en büyük avantajıydı. Ne yazık ki kendi ikbaline odaklı bir tek adam Hükümeti, bizi bu kahrolası günlere taşımıştır. Şimdi artık tek meselemiz, bu soysuzluğu kendimize kader yapmamaktır.

 

İsrail-İran savaşı, antlaşma noktasına gelmişken, İsrail’in ‘İran füze attı’ yalanıyla savaşa devamı, yeni düşünceler oluşturuyor. İran’ın ‘biz füze atmadık’ beyanına tamamen inanıyorken, Netanyahu denen adama inanmayı, akıl kabul etmiyor. Herhalde Trump’la yeni bir kumpas geliştiriyorlar düşüncesini, yadsımak ise mümkün olmuyor.

 

Antrenörü Trump’ın talimatlarına göre top çeviren Erdoğan’ın, Trump’ın çevresine verdiği, CNN’i durdurun talimatına uygun pasları, RTÜK’e atarak, İsrail ve USA karşıtı haberleri de yayınlayan, bağımsız TV Haber kanallarımıza, cezalar verdirdiği de düşünülebilir.

 

Tarih boyunca görülmüştür ki, ülkelerin başına bir şekilde Lider olmuş bütün tek adamları, mevkilerini kaybedince hepsi, sudan çıkmış balığa dönmüşlerdir. Belki de ‘Kral çıplak’ lafı bundan dolayı halk diline yerleşmiştir. Herhalde bu betik, düşme noktasındaki Erdoğan’ın korkusunu, ötesinde de hesap vermek zorunda kalacağı endişesini, daha anlaşılır kılmaktadır. Yalnız bu husus, erken seçimle adaylığını bir daha kullanabileceği ilhamını ona vermiş olabilir. Nitekim CHP Kurultay karşıtı Davası, bu yönde verdirdiği ilk işareti de olabilir.

 

İşte tam da bu düşünce doğrultusunda, muhtemel butlan sorunu, kesinlikle bir depreme dönüştürülmemelidir. Ve hak talepleriyle, provokasyonlar asla birbirine karıştırılmamalıdır. O halde ne yapalım, Atatürk aklımızı daha keskin ve etkin kullanalım, muhterem Hanımlar ve Baylar. Çünkü tek çıkış yolumuz budur.

 

Yalnız milli muhalefeti bölme kumpası içinde olan Saray yönetiminin oyununa; başta ‘bakın bensiz olmuyor’ mesajını vererek kendince bir rövanş pozisyonu oluşturan ve İmamoğlu mitinglerine karşı durarak da Erdoğan’a bir yeşil Bayrak açan Kılıçdaroğlu olmak üzere, bütün milli muhalefetin, aslında hiçbir yargı nedeni bile olmayan 30 Haziran oyununa gelmeyeceğine; ama ilk duruşmanın beklenildiği gibi ertelendiğine de bakınca, 8 Eylülde de ülkenin şirazesinden çıkmış gündemini değiştirmekten başka; ama CHP İktidar yürüyüşünü bozamayacak bir kararın veya yeni bir erteleme çıkacağına şimdiden inanabilirsiniz.

 

Çünkü bildiğim gibi, Atatürk’ün kurucu Partisi olan CHP’nin bünyesinde, bu tespite uymayan bir akılsızlıkta olabilecek gerçek bir üyenin olduğuna inanmıyorum. Hele de Atatürk’ü anımsatan, Liderlik ve Devrim ateşine sahip Özgür Özel’in İktidar yürüyüşü ve bu yürüyüşe ışık tutan İmamoğlu’nun manevi meşalesi, asla engel tanımamalıdır diyorum. Bu da herhalde anlayana söz anlamayana saz olur...

 

                                                                                   Serendip Altındal

 

Özün Kişiliğindir...

Özün Kişiliğinin Aynasıdır (Eski makaleler)

serendipaltindal02.blogspot.com

serendipaltindal94@gmail.com

 

 

 

 

15 Haziran 2025 Pazar

REZALET DUVARI..

 


                     

                                                                                           

 15.06.2025

           

Atatürk, doktriner devrimler dosyasıyla yola çıkamazdı. Çünkü ana dilleri Türkçe olan; ama Türk olduklarını bile bilmeyen, eğitimsiz ve harp yorgunu bir Osmanlı Ordu gücünün, önce desteğini arkasına almak ve her şeyden önce de Kuvayı Milliye vasıflı yeni bir milli birlik oluşturmak zorundaydı. Bu nedenle de önce etnik eğitim verilmeliydi. Bağlamında ise sosyalist, kapitalist gibi terimlerle bir Liderlik yaratmak, abesle iştigal olurdu.

 

Çünkü sosyal bir Devlet, ancak eğitim seviyesi yeterli olan bir nasyonal toplumda oluşabilirdi. Zira Sovyet Sosyalistlerinin bile Komünist olamadığını hiç unutmamalıyız. Sosyalist Enternasyonal dahi bir Lale Devri sosyalistidir ve Marksist bir algoritması yoktur. Bugünlerin Cumhuriyetçi sosyalistleri, şayet insanlık bir gün yapay zekayı sosyalleştirebilirse, kendi beyinleri de evrim geçireceğinden, belki ancak o zaman komünist olabileceklerdir. Çünkü insan beyni komünist düşünceye henüz hazır değildir ve evrim geçirmesi gerekir.

 

Bütün İZM’lerin bilincinde olan Atatürk’ün aynı bağlamda, mücadelesi esnasında tanıştığı bütün zorluklara imkânsızlıklara rağmen, kurduğu Türkiye Cumhuriyeti evrensel Devletini ve bütün Devrimlerinin tamamına yakınını tamamlayabilmesini, kısa ömrüne nasıl sığdırabildiğini anlayabilmek, hele ülkesini, Cumhuriyetin ilk 10 yılında, en fazla kalkınan ülkelerin liste başı yapması, inanın ki mucize gibi ender ve imkânsız kadar zor bir iştir.

 

Yalnız bütün başarılarının en büyüleyici keşfi, Köy Enstitüleridir. Tam da bu nedenle, bir zamanlar insan erdemi ve kalitesinin tavan yaptığı ülkemizde, şimdi kalitesizliğin yerleri süpürmekte olduğu yaşanırken, yurdum insanlarının milyonlarını her mitingde karşısına toplayan CHP’yi meclise davet ederek, el kaldır, indir şovlarıyla etkisiz hale getirmek istiyorlar. Yani nerelerden nerelere gelmişiz ve nereye varacağımız sorusu da giderek ‘her şey iyi olacak’ hedefine doğru kesintisiz yol alıyor artık dostlar.

 

Bugün, Erdoğan’ın bile izah edemeyeceği bir biçimde kendi yetkilerini aşan otokratı, diktatöre dönüştürerek muhalefeti yok etmeye kalkan bir emperyalist müdahalenin, aslında baskısı altında olduğumuzun da artık bilincinde olalım. Ve siyaset kulvarında, rezalet duvarının dünya rekoruyla aşıldığı bu günlerde, milli direncimizi tüm aktiviteleriyle ele almak zorunda olduğumuzu da bütün vatanseverleri temsilen, şapkalarımızı da önümüze koyarak düşünelim.

 

Yalnız düşünürken de artık yorgun, yaşlı, ayakta daha sık uykuya dalan ve sağlığı tıklayan tek adamı, uçurumdan uçuruma yönlendiren emperyalist ajanı müstevli danışmalarını, mercek altına almayı da asla boşlamayalım. Çünkü danışman tuzağına kendisi düşen Erdoğan, muhalefetle arasında derinleşen uçurumu dönülemez noktaya doğru taşıyor ve ısrarla tekrarladığı hatalarını uyarmayanların dürtülerine tutunarak, kendi sonunu hazırlıyor.

 

Danışman etiketli dalkavukların aslında kendisinden nemalandığını, muhtemelen de düşünemiyor veya anlayamıyor. Kurban Bayramı’nda, kurban alamayan orta direği, aslen birlikte kurban eden bir İktidardan, şimdi artık genel bağlamda kurtulmak zorunda olduklarını mutlak anlamış olmalıdır bütün iki veya dört ayaklı kurbanlıklar.

 

Çünkü mevcut tek adam iktidarı, rezalet duvarını aşmış ve kendi çöplüğünün bile dibinde kalmıştır artık. O halde şimdi, halen yapılan ve devamla da yapılmak zorunda olan en akılcı eylem CHP’nin, mitinglerine her seferinde artan bir milli iradeyle devam ederek, halk iradesinin mi, yoksa sayılı bir azınlığın mı güçlü olduğunu, bütün aymaz kafalara sokmasıdır.

 

Dolayısıyla bilinsin ki, devrimler tarihi, Marksist, liberal kapitalist ve ilahi veya ezoterik filezofilerin hiç birisi çözüm olamazdı; o dönemin Osmanlı sosyal yapısının eğitimsiz kimliğine, Atatürk’ün karşılaştığı ve dahiyane çözdüğü problemlere. Bu nedenle de kendine has olan Kemalizm, kendi başına ve herhangi bir İZM’le de bağlantı kurmadan yalın olarak ele alınmalıdır. Ki en azından, anlaşılıp benimsenebilsin ve olmazsa olamazlığı, aymaz kafalara da yerleşebilsin.

 

Ve işte bu nedenle de Özel’in, Atatürk özlemindeki 5 milyonu mitinglerimize toplayabilir ve dağılmazsak, seçimleri öne alabiliriz ifadesi mutlak dikkate alınmalıdır. Aynı paralelde Kılıçdaroğlu’nun, Senatör vasfını kullanarak, ileri yaşında önüne çıkan tarihi fırsatı kaçırmadan, CHP’nin manevi Başkanlığıyla, Atatürk’ün Partisiyle tekrar bütünleşerek, CHP’yi dolayısıyla da milli muhalefeti bölmeye odaklı abartılı Kurultay meselesini çözüp, kendisine duyulan saygıyı da ebedileştirmesinin vakti gelmiştir artık.

 

Sorumluğunun bilincinde, kendisini görevine adamış, vatan sevgilisi, taraflı, tarafsız bütün vatandaşları tarafından çok sevilen, adam evladı, vicdan taşıdığı için de adam gibi olan, bir Belediye Başkanının son yolculuğuna, erkek ve kadınların rüzgârda uçuşan saçlarıyla, gerçek Müslümanlar gibi de nasıl uğurlanması gerektiğini, hep birlikte yaşadık.

 

İşte salt bu nedenle bile, Sayın olduğu kadar da sevgili Ferdi Zeyrek’i rahmet dileklerimiz ve başta sevgili eşi ve çocukları olmak üzere bütün sevenlerine, sabır temennilerimizle uğurluyoruz. Lakin şaibeli bir olgu nedeniyle, beklenmeyen bu ani kaybın oluşması; herkesi tatmin edebilecek bir araştırma sonucu beklemektedir.

 

Böyle uğurlanabilmek, keşke bütün vatan sevdalılarına da nasip olabilse. Zira adam gibi adamlara en fazla ihtiyaç duyduğumuz bir dönemi yaşıyoruz. Çünkü Ferdi Zeyrek’lerin aramızdan vakitsiz ayrılması, otokratların ülkeye verdiği zararları da büyütüyor. Ferdi Zeyrek’e teşekkür edilmelidir aslında, çünkü taraflı ve tarafsıza, çok sevilen bir Devlet adamının nasıl olması gerektiğini öğretmiş ve Atatürk’ün ruhunu bir daha şad etmiştir.

 

Yandaş Medya ile ümmileri kandırmak kolaydır. Ne var ki ümmi diye küçümsedikleri birçok insanın, hatta AKP seçmenlerinin bile, ‘turpla adalet sağlanamaz’ dediğini duymak istemiyorlar. Demek ki birilerinin 23 yıldır ülkeye yaşattığı AKP masalları devri, artık sona ermiştir.

 

Bu arada İsrail’in İran’a nokta atışlı saldırısı ve muhtemelen oluşacak diğer gelişmelerle, gıdasız bırakılan insanların, üstüne bir de telef edilmeleri, bilhassa bizim milyonların gözünü fal taşı gibi açmalıdır. Ve stratejik ortak yalanına, asla prim verilmemelidir. Çünkü AKP tek adamlığıyla sonunda yokları oynadığımız bu günlerde, stratejik ortak etiketli emperyalistin aynı metotlarla; ‘sıra size de gelecek’ mesajı verdiğini, istesek de artık yadsıyamayız Sayın okurlar…

                                                                                   Serendip Altındal

 

Özün Kişiliğindir...

Özün Kişiliğinin Aynasıdır (Eski makaleler)

serendipaltindal02.blogspot.com

serendipaltindal94@gmail.com

 

 

 

 

1 Haziran 2025 Pazar

CANSIZ BEDENLER..

 


                                                                                                                

 1.06.2025

 

Canların evrenselliğinden bahsederken, canları yani insancıl yasaları olan ruhları ihtirasa dönüşmüş olanların bedensizliğini, vurgulamazsak olmaz. Mesela tam da malum PKK meselesiyle kimlik varlığımız olan Lozan antlaşması sorgulanmaya başlamış ve bu durum, emperyalizmi, BOP temelli yeni bir yapılaşmayı, Kürt sorunu başlığı altında yarattığı yeni diriliş masalıyla, ülkemizde gerçekleştirmeye çalışırken, duyarsız ya da cansız bedenlerden bahsetmiyorsak hiç olmaz.

 

Hatta emperyalizmin ruhsuz bedenliği, öyle bir noktaya ulaşmıştır ki; artık sivil vatanseverleri bile aşarak evrensel çevreyi, yeni bir Dünya Savaşına hazırlama noktasıdır bu. Yalnız böyle bir durumda, elbette Rus Ordusunun, yine bizim Atatürk’ün Askerlerinin yanında olmasının, yeni Dünya sulhu için olmazsa olmaz olduğunu yadsıyamayız.

 

Hadi geçelim bizim cumhur ittifakını da aynı bağlamda mukadderatımızı, hele de emperyalist Lider pozörü bir titreğin eline verecek kadar bunamadık henüz diyelim. İşte size yeni bir sorun daha, meraklısı tepe tepe kullanabilir artık. Yeni bir yasa teklifine göre, yukardaki oluşuma zemin oluşturmak üzere, Erdoğan’a verilecek bir yetkiyle, Atatürk askeriyim diyen Teğmenleri ve daha üst rütbeli Subayları artık doğruca kendisinin ihraç etmesi isteniyor.

 

Bu maddeyi geçiremezse de yine de Orduyu yozlaştıracak herhangi bir maddeyi yetki alanına almaya kesinlikle çalışacaktır. Hele bir de bunların üstüne çocuklara tecavüz, kadın katilliği, darpçılık vs gibi suçlardan, en kirli sabıkalıların bile örtülü bir afla serbest kalacaklarını koyunca. Hadi gelinde şimdi, can ve bedeni aynı teraziye koyun bakalım. Artık bu kavramları konuşurken iki defa düşünmek zorunda kalacaktır, her can ve bedeni bir arada taşıyanlar. Bu teşbihe uymayanları ise unutabilirsiniz!

 

Evet başarı için ihtiras da gerekir; ama fazlasının, sahibini sormadan telef ettiği de asla unutulmamalıdır. Yapılan bütün çalışmalar, açık olarak gösteriyor ki, cumhur ittifakı devam ettiği sürece, ülke durumunun düzelmesine asla imkân olmayacaktır. Hatta erken bir seçimle dahi ülkemiz, belki ön görülen bir sürede toparlanamayacaktır.

 

Oysa 400’e 14 eksiği kalan AKP Vekil listesinin, her halükârda bu eksiği kapayıp anayasayı keyfine göre değiştireceği bilindiğinden veya olası görüldüğünden, karşı tedbirlerin alınması, hiç sorgulanmamalıdır. Öyle ya, yaşlı annelerin, ninelerin bile Atatürk’ün askeriyiz dedikleri bir ülke de biz hala nelerden bahsediyoruz! Ki 22 yılda, bugün vatandaşların çoğunluğunun yumurta bile alamadığı acınası Türkiye’mizin, çeşitli manipülasyonlarla soyulan paralarının, birilerinin dış ülke metropollerinde oluşturdukları kişisel rantlara yatırıldığını öğrenince, yıllardır yaşadığımız enflasyonun nedeni de anlaşılıyor.

 

19 Mayıs Gençlik Bayramında, AKP prangalı birilerinin, ülkemizin güneşiyle aramıza sermeye çalıştıkları kara çarşafın, yine İzmirli milyonların ayakları altında paramparça olduğunu, hep birlikte ve tekrar büyük bir coşkuyla izledik. Sayın Özgür Özel’in vasıflı Liderliği ise ülkemizin milyonları tarafından tekrar teyit edilmiş oldu.

 

Yani söyleyelim ki, Türkleri ayağa kaldırmasınlar, çünkü tekrar bütün çevrelerini düzeltmeden asla yerlerine oturmazlar, haberiniz olsun. Ben burada Türklere akıllı olun demiyorum. Çünkü Türkler esasen hep akıllıdırlar. Yani özellikle de milli müktesebatları ve birlik mevcudiyetleri sorgulandığında, ne zaman ayağa kalkacaklarını da emin olun ki herkesten iyi bilirler. Herhalde 22 yıllık ve artık sonu gelmiş AKP İktidarı da bunu öğrenmiştir.

 

Şayet hala da öğrenememişse, bundan sonra öğrenebilme şansı da kalmamıştır artık. Çünkü Özel, bütün tutsaklar geri alınmadan, her seferinde daha da kalabalıklaşan mitinglerin, ülke sathında devam edeceğinin sözünü vermiştir. Oysa ülkemizi BOP çerçevesinde federasyonlara dönüştürmeye ve ülkeyi dibine kadar da soyulmaya hazırlama misyonu verilmiş adamların, başka şey öğrenebilme yetenekleri de kalmamıştır. Milli Misakımızın üzerinde akbabaları uçuşturmaya kalkanlar; akbabaların, aslında onların sonları için toplanacaklarını, bilmek zorundadırlar. Bilmem anlatabildim mi?

 

 

Bahçeli, Başkanlığıyla birlikte milliyetçiliği rafa kaldıran, hele de son Öcalan davetiyle, kendi menfaati bağlamında, artık kendisini bile inkâr eder bir hale gelmiştir. Bu nedenle Cumhurun en çürük halkası da olan Bahçeli, artık sonuna kadar da cumhurdan kopamayacak olduğunu ortaya koymuştur. İşte bu aidiyetin farkında olan Erdoğan, onu kendi koltuğu altında, arada bir de sırtını sıvazlayarak, istediği yönde kullanmaktadır. Ne var ki, yılların milliyetçi Partisi MHP, giderek özünden kopmaktadır.

 

Genç polislerin, yakında büyük, küçük tüm aile bireylerini de karşılarına almak zorunda kalacakları korkusu, görülüyor ki onlarda bir direnç patlaması yaratacaktır. Ki bu durumun farkında olan İktidarın son aktivitelerde Jandarmayı kullanması, çok muhtemel bunun göstergesidir. Yalnız bu defa da sonunda millet veya İktidar ikilemi karşısında kalacak olan Ordunun, milli tarafın yani Atatürk askerlerinin yanında olacağı kesindir.

 

Ordu demişken, Putin’e ‘ben olmasam başına çok kötü şeyler gelirdi’ diyen Trump’a da bir anımsatma yapalım. Seni bile başlarına, çaresizlikten yine Başkan yapan USA ve postallarını, sömürge cephelerinden kaçarken kaybeden Ordunla mı; Rusya’nın başına kötü şeyleri getirmeyi düşünüyorsun? Hadi hiç durma o zaman!

 

Yani bizimkiler, en azından kalan son akıllarını kullanıp, Orduyu hiç karıştırmasınlar, hele de kirli siyasetlerine. Çünkü emperyalizmin tek ve en güçlü düşmanı, milli birliği de temsil eden ordudur. Ve yedi emperyalist düvele ders veren İstiklal savaşı, salt milli birlik ve Kuvayı milliye ile kazanılmıştır. İşte Atatürk yüceliği de milli birliği, Türk Milletine kazandırmış olmak ve laik, bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’ni, 1924 Anayasasıyla evrenselleştirmektir.

 

Şimdi bu son cümleyi büyütüp duvara asalım; sonra da karşımıza alıp, kimseyle barışık olmasak bile en azından kimliğimizi kucaklayarak, kendimizle barışalım. Şimdi artık sıradaki beklenen, Kılıçdaroğlu’nun, muhteşem CHP birliğini, vefalı Senatör duyarlılığıyla sahiplenerek birliği tanımlaması ve herkesin, kendisine olan sevgi ve saygısının devam etmesi gerekir ki, bu esasen vicdanların da sesidir...

 

                                                                       Serendip Altındal

 

Özün Kişiliğindir...

Özün Kişiliğinin Aynasıdır (Eski makaleler)

serendipaltindal02.blogspot.com

serendipaltindal94@gmail.com