15.07.2025
Ayaz’ın
marifeti
Bir gün
beyleri Sultan Mahmut’a “Ayaz denilen bu kölenin ne marifeti var ki sen ona
otuz Kişinin maaşı kadar maaşı ödüyorsun?” dediler. Sultan Mahmut bu soruya o
anda cevap vermedi. Birkaç gün sonra beylerini alarak ava çıktı. Yolda bir
kervan gördüler. Sultan Mahmut beylerden birine: “Git sor bakalım, bu kervan
nereden geliyor?” dedi. Bey atını sürerek gitti, birkaç dakika içinde geriye
döndü. “Efendim kervan Rey şehrinden geliyor.” dedi. Sultan Mahmut: “Peki,
nereye gidiyormuş?” diye sorunca bey susup kaldı. Bunun üzerine Sultan Mahmut
başka birini gönderdi. O da gidip geldi. “Efendim, Yemen’e gidiyormuş.” dedi.
Padişah:
“Yükü neymiş?” deyince o da sustu kaldı. Bu defa padişah başka bir beye: “Sen
de git yükünü öğren” dedi. Bey gitti geldi. “Her cins mal var, fakat çoğu Rey
kâseleri.” dedi.
Padişah:
“Peki, kervan ne zaman yola çıkmış?” diye sorunca bey cevap veremedi. Padişah
böyle tam otuz beyi gönderdi, otuzu da istenen bilgileri tam olarak
getiremediler. Padişah son olarak Ayaz’ı çağırdı: “Ayaz, git bak bakalım, şu
kervan nereden geliyor?” dedi.
Ayaz:
“Efendim, kervan görünür görünmez sizin merak edeceğinizi tahmin ederek gidip gerekenleri
öğrendim. Kervan Rey’den gelip Yemen’e gidiyor, yükü şudur, şu kadar at, şu
kadar deveden oluşuyor, şu kadar insan var” diye kervan hakkında ayrıntılı
bilgi verir. Bütün bunları beyler ağzı açık dinliyorlardı. Ayaz tek başına 30 beyin
edinemediği bilgiyi edinmişti. Padişah beylerine döndü: “Ayaz’a neden otuz
kişinin ücretine denk ücret verdiğimi anladınız mı? Görüyorsunuz ki bu bile
onun hizmetine karşılık az geliyor.” Böylece Ayaz’ı çekemeyerek aleyhinde
konuşan beyler utanıp yaptıklarına pişman oldular.
Sonuç
Mevlânâ’nın
bütün fikirlerinin temelinde birlik prensibi ve birlik prensibinden beslenen,
birlik prensibinin bir yansıması olan hoşgörü anlayışı yer almaktadır.
Mevlânâ’nın hoşgörü anlayışı, onun eserlerinde toplumun ahlaki sorumluluğunu
üstleniş ve bu sorumluluk çerçevesinde toplumda özlenen insan-ı kâmil tipinin
tasvir edildiği hikâyeleri içeren Mesnevi’nin yazılmasını beraberinde
getirmiştir.
(Gülgün Yazıcı: MEVLANANIN MESNEVISINDE
EHLIYET)
Kurultay
Davası duruşması, beklendiği gibi ertelenince, sonuçta verilecek son karara
göre CHP bünyesinde yapılacak ilk uygulama, yeni bir Kurultayla, ekseriyetle
tekrar seçilecek olan Özel’i önceki Kurultayda olduğu gibi yine tam kadro perçinleyerek,
CHP mitinglerini daha da aktivite etmek olmalıdır. Ki bu olgu halkın güvenini
daha da arttıracak ve seçim takvimine artık son noktayı koyacaktır. Ve yeter
artık diyen millet, nihayet muradına erecektir.
Diğer
taraftan tipik Bahçeli, ağzını açıyor tam eski milliyetçi olarak müspet bir
şeyler söyleyeceği düşünülürken, keskin bir cumhur dönüşü yaparak, yine
Türkiye’nin tek umudu olan CHP’yi suçluyor ve baltasını bir anda taşa vuruyor.
Aynı Bahçeli yeni bir döngüyle bu defa; sorgulamalar tutuklamasız devam etmeli,
hızlı sonlandırılmalı ve canlı yayınlanmalıdır diyerek, sanki günah çıkartıyor.
Belki de milli muhalefet kanalında gündem olmak istiyor veya bindiği ağaçta
hangi dal taşırsa ona tırmanmayı düşünüyor. Bugüne kadar olduğu gibi de MHP’yi
taşıyan her ağaç, veli nimetimdir diyor. Burada, yorum sizindir artık!
Erdoğan
ise, kalan son günlerinde artık medeni siyaset yoluna dönerek, seçim termini
verip en azından imajını daha fazla telef etme gayreti içinde olmamalıdır, ki
başka çıkış yolu da kalmamıştır artık. Çünkü seçimi geciktirmesi, kendi engeli
olacak ve adaylık şansını da kaybetmiş olacaktır. Halbuki İmamoğlu’nu içeride
tutarak milyonların sevgilisi yapıp, kendi yakın sonunu hazırlamak yerine,
medeni bir siyaset uygulayabilseydi, belki de bir şansı olabilirdi.
Bu
arada, lafla Atatürkçü olunamaz diyen Zafer Partisi Başkan yardımcısı Bartu
Soral istifa ederek, Zafer Partisine verdiği mesajla, tam da bu günlerde milli
birlik desteklenmezse, Zafer Partisinin oluşacak yeni Türkiye de hiçbir
şansının olamayacağını da ortaya koymuştur. Neyse ki, Zafer Partisinin Kaptanı
verilen mesajla, doğru koordinatları almış ve gemisini güvenli bir Limana
götürmüştür.
Oysa
aklı koltuğunda ve suçsuz insanlardan iftiracı suçlular yaratmaktan başka da
bir becerisi olmayanlardan, elbette fazlası beklenemez. Bu arada farklı
bölgelerde CHP’li Belediyeciler tutuklanırken, o Belediyelerle bir şekilde
ilgisi olan iş adamlarının da yeni iftiracılar yaratmak üzere tutuklandıkları
herhalde sizin de ilginizi çekiyordur. Demokrasi, aslında bir mental
meselesidir ve mantık sahibi olmayanların asla varabileceği bir hedef değildir.
Ve mental yetersiz kalınca da bir takım sofistike aforizmalarla Türkiye gerçeği
anlatılamıyor ve demokrasi çağırılamıyor. Ne var ki yakında oluşacak seçim
sonuçları, acil olarak beklenen yeni Türkiye gerçeğini, İnşallah bütün
açıklığıyla ortaya koyacak ve AKP tecridi altındaki demokrasiyi tahliye
edecektir.
Çünkü
Devlet malı özelleştirilmeye devam edildikçe, milli varlığı yok eden yangınlar,
dolayısıyla da yozlaşma sona ermeyecektir. Nedeniyle de 5 G dağılımı vs. gibi emperyalist
kara emeller, devam edecektir. Millet sürekli uyandırıyor; ama Devlet bir türlü
uyanmıyor. Yozlaşma giderek evrensel bir karakter kazanmaya başladığından ve
evrensel savaşlara da son yüzyıllarda, gelişen teknolojiler nedeniyle Dünya
savaşları denildiğinden, yine bir dünya savaşının, bozguna uğrayan insanlığı
disipline etmek üzere zili çaldığında, tarihin benzer durumlarında hep olduğu
gibi, tekrar yaşanacağı artık kaçınılamaz oluyor.
Çünkü
aslında evrimsel olarak, kendi türünü yok etmeye mahkûm edilmiş olan insan zekâsının,
evrensel anlamda yozlaştığı bütün dönemlerde, onları uzunca bir süreyle normale
avdet ettirebilmek üzere bir Dünya Harbi hep yardıma gelmiştir. Ve bu sayede
çoğalmış ve artık birbirlerini yemeye başlamış olan insan sürüleri, yine
asgariye elimine edilerek ve birbirlerine muhtaç hale getirilerek, tekrar
çoğalıncaya kadar yeniden medenileşebilmişlerdir.
Bu
spiral döngü, insan türü devam ettiği veya evrimini tamamlayamadığı sürece hep
tekrarlanacaktır. Yalnız ondan sonraki muhtemel savaşların, artık Dünya yüzünde
olamayacağı da bir gerçektir. Çünkü Dünyamız da yaşanamaz olacaktır o zaman.
Dezenformasyon ki, yanlış bilgi üretmek değil, güçlünün istemediği bilgiyi
üretmek demektir. İşte otokrat İktidar, tam da bu nedenle dezenformasyon
yasasını çıkartmıştır.
Yani
nereye baksak, ne düşünsek; ulus devletlere karşı olan emperyalistin, bağımsız
Devletleri bölüp sömürgeleştirmek için acaba neden hep etnisiteleri kullanmak
zorunda olduğunu da sormadan edemiyoruz. Bilelim ki ülkemizde otokrasi veya
güdümlü tek adam rejimi devam ettiği sürece, soru ve cevapların hiçbir anlamı
kalmıyor, çünkü neticede emperyalist tarafından güdülen hep, kendisine verilen
misyonun ya da senaryonun gereğini oynuyor. Hatta güdülmek o dereceye gelmiş
ki, muhterisin son görüntülerinde, Trump’ın gülüşünü bile benimsediği
görülüyor. Ne var ki bu yapay gülümseme, bitişin sahte güleç yüzüne benziyor.
Suçsuz
insanı iftirayla karalamak, onu silahla öldürmekten çok daha ağır bir suçtur. Çünkü
iftirayla, bir suçsuzu karalamak, aslında insanlık erdemini de karalamaktır ki,
iftiracıya artık insan denemez. Hele iftira paketleriyle işleme konulan, CHP
Belediye Başkanları ve bazı yetkililerin tutuklanmaları, Dünya genelinde, bir
İktidar zafiyeti beceriksizliğinin ve çöküşünün, emsalsiz bir gösterisidir. Ve
asla unutulmasın ki, Atatürk döneminde belki bugünkü vatandaş sayısı yoktu; ama
çok daha zor hatta imkânsız şartlar vardı. Umutsuzluk tanımayan Atatürk, o
zorlukları ve Dünya devlerini bile yerle bir ederek, bizi bugünlere taşımıştır.
Şimdi ise Atatürk’ün koltuğunda oturan Özgür Özel 2,3 kendini bilmeze mi hesap
verecek. Haydi canım geçiniz!
İmralı
heyetiyle Erdoğan buluşmasının yapılacağı günler de 12 askerimizin Irak’ta
gereksiz bir tünel araştırmasında metan gazıyla olduğu söylenen; ama olup
olmadığı da kesin olmayan şaibeli bir şekilde şehit olmaları, tünelin dibine
kadar araştırılmalıdır. Ve sorumlular, uzatmaları oynamadan ortaya
çıkarılmalıdır. Ayrıca bu olaya çok üzüldüklerini söyleyen DEM Partililerin,
sanki sözleşmişler gibi olayın üstüne, barışın aciliyetine atıfta bulunmaları,
aslında olay öncesi ilgili bir duyum alıp almadıkları düşüncesini de ister
istemez çağrıştırıyor doğrusu.
Görülüyor ki; karşıdan hızlı tren yaklaşıyor
ve artık yalnız kaldığını efkârla anlayan Erdoğan, kendini o trenin önüne
atmaya hazırlanıyor. Yani otokrasi o son noktaya hızla yaklaşıyorken, 23 yılın
tek adamına başka da bir çözüm kalmıyor. Zira 23 yılda görmediklerini görüyor,
duymadıklarını artık duyuyor, yola çıkarken söyledikleriyle, şimdiki kibir
atakları asla birbirini tutmuyor. Ve maalesef onursuz sonunu, hala göremiyor.
Oysa
tek gerçek evrimdir, ne var ki önce devrim yapılmadan, evrim asla olamaz. Yani,
antitez olmadan sentezin kesinlikle olamayacağı gibi. Veya bunlar olmadan da
milli, sosyal ve demokratik birleşme, ancak mucizeyle olur. Çözüm kararı da
yine, bütün Partilerin temsil ettiği bir TBMM Kurultayında verilebilir.
Yoksa
önemli şeyler söyleyeceğini, lakin bugüne kadar itinayla(!) oluşturdukları
mevcut durumda, ne söylemesi gerektiğini bilmeyen Erdoğan’ın, söylediği ümmet
soslu laf salatasıyla değil. Çünkü zorbalık salt kendini yok eder, çözüm ise
kalıcıdır. Sonuçta söylemek istiyorum ki, mental, mental ve yine mental ile
bütün sorunlar çözülebilir...
Serendip
Altındal
Özün
Kişiliğinin Aynasıdır (Eski makaleler)
serendipaltindal02.blogspot.com