Ekonomik kriz buhrana döndüğüne göre artık klasik
AKP eyyamcılığının karaya vurduğu da ortaya çıktı. Bugüne kadar yürütülen salla
yuvarla diyaloğu ile ayrıştıran bir düzen hedefe konarak İktidarda kalmayı
beceren ve böyle de süreceğine inanan – ki aslında siyaset kültürü ve kalitesi yetmeyen-
AKP tek adam İktidarı, bundan böyle aynı anlayışla seçimleri bile yapamayacağını
veya yapmayacağı algısını da ortaya koydu.
Bu beceriksizliği yaparken de belki de 20 yılda istemeden
daha doğrusu da düşünemeden, kahredici bir çaresizlik beyanına imza atmak
zorunda kaldığının da belki hala farkında olamıyor. Artık batma noktasındaki
ülkede hala kalkınmışlıktan bahsedenler ve topluca batışın da nedeni olanlar,
demek ki aslında ‘biz saatimiz çaldığında nasıl olsa mekân değiştireceğiz, nasıl
batacağınızı siz düşünün’ demek istiyorlar herhalde.
Her
şeyi üreten bir ülkenin insanları, bir zamanlar dışarıya sattıkları kendi üretimleri,
bugün dışarıdan getiriliyorken, dış mihraklı yaşam ürünlerini alabilmek için bile
yokluklarına rağmen kuyruklar oluşturuyor. Ne var ki idraksiz seçmenlerin
yanında, bütün bu sefaletin baş nedeni olan başımızdaki ezik vükela, hala ve
utanmadan gelecek seçimleri bile tek elden kazanmayı düşünüyor ve adeta tuluatçı
rahmetli İsmail H. Dümbüllü’ye bile rahmet okutuyorlar.
Ayrıca birilerinden aldığı güçle bir Vekile ‘Senin
gibilere ne olacağı belli’ diyen ayarlanmış polise de bir hatırlatma yapalım, ‘ya
o cesaret aldıkların, yakında çekip gitmek zorunda kalınca ve senin gibiler de ocağına
düşecekleri, aklınca hakaret ettiğini sandığın o yeni Hükümetin Vekillerine karşı,
kendilerini nasıl savunmak zorunda kalınca, neler olabileceğine de bir empati
oluştursan iyi edersin’ demek lazımdır. Çünkü yarın önünde hazır ola geçeceğin Hâkime
‘biz emir kuluyuz, öyle emir aldık’ demek de senin gibileri kurtaramayacaktır.
İlaveten de ‘Türk Lirasından kurtulduk’ diyen adı
üstündeki Kurtulmuş Efendiye, ‘o halde temsil ettiğinizi sandığınız bu Devlet
kimin devleti’ diye sormak gerekmez mi? Veya milli paradan kurtulduğunuza göre siz
milli olmamalısınız ya da yoksa siz Dolarla mı maş alıyorsunuz diye bilhassa da
eklemek farz olmaz mı? Bilmem anlatabildik mi. Burada çoğul takısı kullanıyorum,
çünkü bu soruları sadece kendimin değil vatanımın has evlatları hesabı için de
soruyorum.
‘Seçimden önce asgari müştereklerde anlaşalım’
diyen Mollaoğlu’nun bu ifadesi, ‘Parti gücü kadar siyaset beklentisi olmalı’
tezini de ortaya çıkaracağından, bırakın asgari müşterekleri; ama bu husus asgari
ittifakı bile tehlikeye sokar. Aslında 6’lı ittifak AKP İktidarı tarafından
yeterince sabote edilmektedir. Bu nedenle de yapılacak gizli antlaşmalarla siyasi
paylaşımların seçimlerden sonra açıklanması güvenlik altına alınmalıdır. Yoksa seçim
öncesi uçuşacak uçuk kombinasyonlarla, atı alan yine Üsküdar’a sıçrayabilir, ki
bu aymazlıktan Allah korusun hepimizi.
Hükümetlerinden Türkiye’deki İsrail vatandaşlarına,
‘Türkiye’de kimliklerinizi değiştirin ve ülkeyi terk edin’ çağrısı yapılarak,
İran tarafından İsraillilere terör saldırısı yapılacağı telkin edilirken, acaba
Türkiye ile bir İran çatışması mı planlanıyor imajı da bizde ister istemez algı
yaratıyor. Aynı nedenle de bu senaryo, dış dünyaya da yeni ve Ortadoğu merkezli
çok daha kapsamlı ve Büyük İsrail projesine uygun yeni bir çatışma masajımı vermek
istiyor, düşüncesini de çağrıştırıyor nedense.
Vaktiyle Atatürk’ün Balkan ve Sadabat Paktlarıyla başlayan
komşularla Konfederasyon anlayışı bugün bölgemizde nasıl, İsrail tabanlı, emperyalist
Siyonist bir bölgesel merkeziyetçiliğe dönüştürülmeye çalışılıyorsa, durum
gerçekten çok vahimdir. Bu nedenle de Prof. Anıl Çeçen’in Ulus Devletler
bileşkesinde, yine bölgesel Konfederasyonlar oluşturulması görüşünün, tamimiyle
desteklenmesi gerekmektedir. Ki bu husus, bir Dünya savaşı çıkmadan da Dünya
insanlarının huzur ve barış içinde, emperyalist Kartellerin sömüremediği bir ortak
Dünyada, kardeşçe yaşayabilmelerinin asla yadsınamayacak bir şartı olacaktır.
Bir de LGBT denen bir kavram, bugün özellikle de
Avrupa ve USA menşeli bazı aykırılar tarafından diğer milletler gibi bizimle de
buluşturulmaya çalışılıyor. Aslı kadın ve erkek sapıklığını tolere edilmesini
sağlamak bağlamında duvara asılmış cinsiyet alışkanlıklarını ifade eden (lesbiyen,
homoseksüel, biseksüel, transseksüel) böyle bir tabelaya Türk geleneği asla
itibar etmez. Esasen seküler ve toplumcu bir din olduğu için diğer dinler gibi
bir Reform gerektirmeyen İslam dinin de de bu ifadelerin, asla yeri yoktur ve böyle
kavramlar normal karşılanmaz.
Yalnız aslı Hristiyan doğmasından çıkmış olan bu
yapının, neresinden bakılsa da Avrupalı ve USA’lı olanlarca dünyaya yayılmakta
olduğu derhal anlaşılır. Öyleyse ‘Türkiye LGBT yapsın’ zırvasını saçmalayan
Biden önce kendi Siyonist aleminin sapkın yapısına empati oluştursun. O zaman da
bu tabirlerle iştigal etmeden önce birileri, önce şapkalarını önlerine koyup
ilk öncede kendi özdeşliklerine bakmalıdırlar. Ve ondan sonra da bu konunun tartışmaya
neden olup olmadığına karar verebilsinler. Çünkü individüel algı, tercih ve yönlenişleri
sosyalleştirerek genelleştirmek, hatta bunu denemek bile çağdaş insan olmaya aykırılıktır.
Ama ne var ki, hala her şeyin olduğu gibi kaldığını
ve kalacağını düşünen bazıları, çağların gerisinde kalmış skolastik
kafalarıyla, soğurulunca ‘BEN’ kara deliklerinde yok olurken, Dünya kendi evrim
ve devrimleriyle dönüp durmaya, insanoğlu da Güneşin sonuna kadar yaşamaya
devam edecektir. Ve elbette Cumhuriyetimiz de bünyesindeki atıklarını temizleyecek,
devrimini, evrimini, yaparak ve kendisini hep güncelleyerek yoluna devam
edecektir.
Sonuç: Türkiye’yi Federasyonlara ayırıp Asya
Bloğuna karşı sömürge devletçiklere dönüştürme ereğini emperyalizm, kendi
sonuna kadar yaşatacaktır. Bu nedenle de bunu gerçekleştirme noktasında tek adayı
olan Erdoğanlı AKP İktidarını, her hâlükârda yaşatmaya çalışacaktır. İşte tam
da bu nedenden dolayı Rusya, Çin ve diğer Asya Devletleriyle birleşik yeni
Dünyaya yaşam iksiri uluşturacak Kemalist bir Konfederasyon kurmak mecburiyetimiz,
hepimizi yok edecek yeni bir Dünya savaşını elimine edecek, huzur ve barış
içinde kardeşçe yaşayabilmemizi de sağlayacaktır. Ve çok iyi bilelim ki Dünya
barışı için ilk önce kurtulmak zorunda olduğumuz tek ortak düşmanımız, Atlantik
Paktı yaftalı emperyalist ortaklığıdır.
Serendip Altındal
Özün Kişiliğinin
Aynasıdır (Eski makaleler)